Emekten önce özgürlük - (TAMAMI)
NABIZ
EKMEKTEN ÖNCE ÖZGÜRLÜK
Dünya yıllar boyu hep aynı tartışmaya tanık olmuştur: “Ekmek mi özgürlük mü?”
21. Yüzyılın ana konusu da hep 'Her ikisi de' oluyordu. Ekmeği özgürlük olmadan yemenin ne anlamı vardır ki? Kimileri yaşamı boyunca “Bir lokma, bir hırka” gibi tevekkülle beklediler. Günü geldi, ne ekmekleri oldu ne hırkaları, ama insanlar özgürlükleri için çatıştılar durdular. Aslında kullanılırken önemi pek anlaşılmayan özgürlük kavramı yitirilince anlaşılıyor ki ekmekten önce şart olan özgürlüktür. İnsan hakları özgürlük gibi kavramlar tarih boyunca çok kan çok gözyaşı bedel ödenerek elde edildi.
1956 yılında meslek ustam Metin Toker’in bir yazısını okumuştum. Adı “Her şeyden önce özgürlük...” Yazı yemekten sudan daha çok özgürlüğün insanoğlunun yaşamı için ön koşul olduğunu anlatan filozofik bir yazı.
Özgürlüğümün kısıtlandığı ilk tarih ise 1958 yılının bir baharıydı. 23 yaşındaydım ve beni hapse atmışlardı. Hapishaneler demir parmaklı olarak resmedilir. Akşamları Ankara Merkez Cezaevi'nin 10. Koğuşunun kapısını kapatan gardiyan şöyle derdi: “Allah kurtarsın” İşte o zaman anlardınız ki; artık özgürlüğünüz yoktur. Dışarı çıkamazsınız, ailenizi göremezsiniz, bir kadeh içme özgürlüğünüz bile yoktur. Çocuğunuzu öpemez karınızı göremezsiniz. Işıklar sönene dek kitap okuyabilirsiniz. İşte özgürlüğünüz o kadardır. Ertesi gün aynı duvarların arasında, ayni yaşamı sürdürürsünüz. Eğer Mahpushanede dostlarınız varsa sorun yoktur. Yoksa, idam mahkumları, hırsızlar ve dolandırıcılardan oluşan yeni bir sosyeteniz yakında kurulacaktır.
Ben özgürlüğümü yitirdiğim zaman yemeğim İsmet Paşa'nın evinden savaş yıllarını anımsatan kalaylı bakır sefertasları içinde gelirdi. Önemli günlerde örneğin, rahmetli gazeteci ağabeyim olan Zaferin Genel Yayın Müdürü Fatin Fuat tarafından Ankara’nın en ünlü lokantasından getirtilen bıldırcınlı pilavlar da vardı ama, özgürlük yoktu.
Aradan yıllar geçti. 1958 nerede 2011 nerede?
Gene suçlu oldukları bile belli olmayan insanlar hala Silivri ya da Hasdal askeri hapishanesinin duvarları gerisinde özgürlüklerinden yoksunlar ve kimsenin umurunda olduğunu sanmıyorum.
Yani özgürlüklerin ekmekten daha önemli olduğu günleri yaşıyoruz hala!
ASKER AYDIN GAZETECİ DEMEDEN
2008 de başlatılan bir yıkım hareketi asker sivil demeden niçin insanları hapse attı? Niçin yaşamının 11 yılını cezaevlerinde geçiren Doğu Perinçek, Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, niçin dünyaca ünlü bilim adamımız Prof. Haberal Silivri’de? Niçin Hasdal askeri cezaevinde 35 Orgeneral ve Korgeneral tutukludur?
Niçin ana muhalefet partisi listesinden milletvekili seçilenlere yasal özgürlük hakları verilmiyor. İstedikleri zaman İstanbul’u mesken tutan AB sözcülerinin sesi çıkmıyor, neden dünyaya demokrasi ihraç ettiğini söyleyen ABD, suskun? Neden topluca dünyanın mazlum ülkelerine örnek olan bizim Cumhuriyetimizi ille de yeni bir elbiseyle, zulmün ve çıkarlarını düşünen uluslar arası finans odaklarının dediği oluyor, dünya parsellenirken, 87 yıllık Cumhuriyetin ordusu zanlı, insanları darbeci, subayları darbeci, yazarları darbeci kabul ediliyor?
Ben size söyleyeyim; 2002'den önce başlayan büyük oyunun hepsi içindedirler de onun için. Ne kadar güçlü olsanız insanlara kasabın tahtasında dövülen pirzolalar gibi yapamazsınız. Biliyoruz bu Türk rejimlerin ya da onların işbirlikçilerin dayandıkları iki muteber silahı vardır:” Çıkar ve güç” Bu ulus , bu toplum artık bu yalan rüzgarını fark etmeli, demokratik direnme , örgütlenme hakkını kullanmalıdır.
Bilir misiniz ki; onların unuttukları ya da fark etmek istemedikleri BM Anayasası'nın 16 Maddesi'nin ruhunu ifade eden başlangıç kısmında şu yazıyordu: "Serbest ve demokratik seçimlerin yapılması, bütün siyasi partilere derhal siyasi faaliyet sağlanması ve basın ve toplanma özgürlüğü” Dünya, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra daha mı aciz? Halklar daha mı akılsızlaştırıldı?
Son söz:
Ana muhalefet CHP, uydurma krizler yaratarak tükürdüğünü yalayacağına ki; Başbakan Simav’da öyle dedi- ilk iş olarak dünyaya ve halkımıza insan hak ve özgürlüklerinin ekmekten de daha önemli olduğunu duyurmalı ve işte gerekirse bunun için Meclisi, üç milletvekili için boykot değil, meseleyi insan hak ve özgürlükleri boyutuna taşıyıp gerekirse meclisi tümüyle terk etmelidir ki; Silivri ve Hasdalın kapıları özgürlük için açılabilsin.
Bırakın demokrasi oyunuyla milleti uyutmayı, harekete geçin harekete..
kurtulaltug@aydinlikgazete.com