Emperyalist planlarda kutsal topraklar

Kutsal Mekke ve Medine topraklarının Müslüman olmayanların istilasına uğraması, biz Müslümanların en büyük kabusudur. Böyle bir senaryonun gerçekleşmemesi için, ben dâhil milyonlarca Müslümanın şehit olmak için Kutsal Topraklar’a koşmaya hazır olduğu gerçektir. Bunu iyi bilen emperyalist Batı dünyası, Kutsal Topraklar’ı işgal etmeye yeltenmek yerine, işgal korkusu üzerinden ekmek yemeyi tercih eder. Bunun ilk örneği 1504’te yaşandı.

1498’de Hint Okyanusu’na giren Vasco de Gama’nın ilk seferi sakin geçmişse de sömürgeci Batı’nın sonraki seferleri, Hint Okyanusu’na ölüm kusmuştur. 1502’de Kalküta’ya gelinceye kadar 26 Müslüman ticaret gemisini ele geçiren Vasco de Gama’nın Armadası, gemilerdeki binlerce Müslüman denizciyi katletti. Portekiz kroniklerine göre, Malabar’dan Mekke’ye hacı adaylarını ve resmî Memlûk elçisini taşıyan bir Müslüman gemisini ele geçiren sömürgeci Batı donanmasının yol açtığı trajedi korkunçtu. Bu gemiyi 5 gün boyunca alıkoyan Vasco da Gama, kendisine yapılan fidye tekliflerini reddettikten sonra, Memlûk elçisi ile 50’si kadın olan 400 hacı adayının tamamını canlı canlı yakarak öldürttü. Bu katliamdan, “vaftiz edilip” Portekiz’e götürülmek üzere alıkonan ve yaşları 0-10 arasında değişen 20 çocuk kurtulabildi.

1503’te yerine gönderilen Afonso de Albuquerque, Vasco da Gama’dan daha beter katliamlara imza attı. Anlatsak kitap olur.Özetlersek; Batı dünyasının girdiği Hint Okyanusu’nda vahşetin ardı arkası kesilmedi.

Hint Okyanusu’nda yüzyıllardır adaletle işleyen ticaret sistemi, sömürgeci Batı’nın güç kullanmasıyla yıkılıvermişti. Gerilimi ve çaresizliği iliklerine kadar hisseden Hintli ve Afrikalı krallar, Memlûk Devleti’nden yardım istediler. Sömürgeci Batı’nın Kızıldeniz ticaret trafiğini durdurmuş olması, Memlûk ekonomisini zaten allak bullak etmişti. Hazırlıksız yakalanan ve kendi olanakları ile etkili bir deniz kuvveti oluşturma yeteneği bulunmayan Memlûk Sultanı Kansu Gavri, sorunu diplomatik yollardan çözmeyi denedi. Papa II. Julius’a gönderdiği mektupta Kansu Gavri, Portekizlilerin Hint Okyanusu’nu terk etmemeleri hâlinde Kudüs’teki Hristiyan mabetlerini yıktırmak ve Memlûk topraklarındaki tüm Hristiyanları hapse attırmak zorunda kalacağını bildirmişti. Cevaben gelen mektupta ise, böyle bir teşebbüste Papa’nın Portekizlilere Mekke ve Medine’yi işgal ettirmek, hatta Hz. Muhammed’in mezarını yıktırmak zorunda kalacağı yazılıydı. Diplomasi, fiyasko ile sonuçlanmıştı.

Kutsal Topraklar’da ortaya çıkan ciddi güvenlik açığı, o zamana kadar birbirlerine düşmanca davranan Memlûk Devleti ile Osmanlı Devleti’ni, 1505’te hızlıca ittifaka itti ve bu müttefiklik ilişkisi 1514’e kadar güçlü bir şekilde devam etti. Osmanlı Devleti, Kutsal Topraklar’ın savunması için Selman Reis’in önderliğinde binlerce denizcisini ve gemi inşa mühendisini gönderdi, tonlarca gemi inşa malzemesi ve yüzlerce top hibe etti. Bu ittifak, 1514’teki Osmanlı-Safevi Savaşı’nda Memlûk Devleti’nin “müttefiklik ruhuna aykırı davranması” nedeniyle bozuldu.

1517’de Osmanlı-Memlûk Savaşı tüm şiddetiyle devam ederken, Kızıldeniz’de çok ciddi bir güç boşluğu oluştu. Ortaya çıkan bu fırsatı kaçırmak istemeyen sömürgeci Portekiz Armadası, Hindistan’dan kalkıp bilin bakalım nereye saldırdı? Tabi ki, Mekke’nin 50 kilometre batısında yer alan ve denizden son savunma noktası olan Cidde’ye. Osmanlı-Memlûk Savaşı’nın belirsizlikleri arasına sıkışan Selman Reis, olanaksızlıklara rağmen Cidde’yi başarıyla savunamamış olsaydı, Mekke ve Medine sömürgeci Batı’nın işgaline ve vahşetine sahne olacaktı. Denizlerde zayıf kalan Memlûk Devleti’ni 1517’de yıkan Osmanlı Devleti’nin denizdeki gücü nedeniyle Batı dünyası, yüzyıllarca Mekke ve Medine’nin işgalini akıllarından bile geçiremediler. Diğer taraftan, Kutsal Topraklar’ı savunmaktan başka bir şey düşünmeyen Osmanlı Devleti, Hint Okyanusu ticaret yolları üzerinde kurulan sömürgeci Batı kontrolünü kıracak mücadele için dikkate değer güç sarf edemedi.

EMPERYALİST GÜDÜMLÜ BİR SAÇMALIK: ‘NEW WAVE’ TATBİKATÇIĞI!

Gelelim günümüze… Bugünlerde Kızıldeniz’de Suudi Batı Donanması’nın konuşlu olduğu Cidde’deki Kral Faysal Deniz Üssü’nde “Red Wave-7” adında çokuluslu bir deniz tatbikatı başladı. Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinden başka Mısır, Ürdün, Cibuti ve Yemen’in(El-Hadi Yönetimi)katıldığı “Red Wave-7” Tatbikatı’na Cezayir, Somali ve Japonya da gözlemci gönderdi. İlki 2018’de, -başlangıçta- tek seferliğine yapılan bu tatbikat, 14 Eylül 2019’da Suudi petrol tesislerine yapılan Husi dron saldırıları gerekçesiyle her yıl tekrarlandı. Deniz güvenliği ve kıyı emniyetinin sağlanması gibi zayıf görevlerin esas alındığı “Red Wave-7” tatbikatını, tatbikattan ziyade “tatbikatçık” olarak tanımlamak daha doğrudur. Cidde yaklaşma sularında ve “Kutsal Toprakları”n 40-50 kilometre yakınında yapılan bu tatbikatın emperyalist bir düşmana karşı savunma hazırlıkları yapmayı amaçladığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Zira, tatbikat senaryosunda düşmanın yalnızca sürat botları var. Anlayacağınız, Suudi Arabistan, birkaç Sünni devlet ile birlikte Mekke ve Medine’yi Şii Husilerden korumak amacıyla “tatbikatçılık oynamak”la meşgul… Yani, varsıl Suudi Arabistan’ın Kızıldeniz’i işgal etmiş olan emperyalist Batı savaş gemilerinden korkusu bulunmaz iken, 2015’ten beri iç savaş ve vekalet savaşları içindeki, harabeye dönen, yoksul halkı açlık çekenHusi Yemeni’nin istilasından korkuyormuş. Bakın hele…

Kızıldeniz’de “Red Wave” serisi tatbikatların emperyalist aklın ürünü olduğuna adım gibi eminim. Orta Doğu’da Sünniler ile Şiiler, birbirlerine düşmanlık yaptığı için Batı Asya Denizleri, ne Sünnilerin de de Şiilerin. “Kutsal Topraklar”ın yanı başındaki Batı Asya Denizlerinin emperyalizmin egemenliğinde olduğunu ve kurtarılmayı beklediklerini birilerinin “Red Wave” tatbikatçılık oyununu oynayan devletlere anlatması lazım. Bu devletlere “Saçmalamayın ve artık gerçek düşmanınızın kim olduğunu görün” diyecek devletin Türkiye olmasını dilerdim; ama önce “Türkiye’nin gerçek düşmanının emperyalizm olduğunu anlaması lazım.”

Sonuç olarak, “Kutsal Topraklar”ın yanı başındaki sulara sahip çıkamayıp emperyalizme emanet ettiysen ve sen, gerçek tehlikenin farkında değilsen, emperyalizmin sana biçtiği “New Wave” donunu giymekle yetinirsin. Sözün kısası; Sünniler ile Şiiler, birlik yerine birbirlerine düşmanlık yaptıkları sürece, emperyalizmden çekecekleri daha neler var neler!