En büyük erkek evlat yasası -(TAMAMI)
Son günlerde tarımla ilgili temel sorunlardan biri olan işletme büyüklüğü konusu gündeme gelmiştir. Tarım işletmelerinin miras yoluyla giderek parçalandığı ve küçüldükleri üzerinde durularak, bunun önüne geçebilmek için yeni çalışmalar yapıldığı ve bu kapsamda bir “arazi edindirme kurumu” oluşturulacağı belirtilmiştir. Sorunun temelde miras yasalarından kaynaklandığı konusunda bilinen görüşler dile getirilmektedir.
Batı’da da yazının başlığında yer aldığı gibi, tarihi süreçte tarım işletmelerinin parçalanmaması için işletmenin ehil en büyük erkek evlada özgülenmesi gibi bir takım yasal düzenlemeler yapılmıştır. Türkiye’de bu konuda ilk düzenleme, 1929 yılında Medeni Kanunla getirilmiştir (Madde 659). MK 659. maddesine dayalı olarak “Tarım İşletmelerinin Yeterli Tarımsal Varlığa Sahip Olup Olmadığının Tespitine Dair Yönetmelik” 26 Ocak 2003 tarihinde yayınlanmıştır. 3 Temmuz 2005 tarih ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 8. maddesi ile mutlak tarım arazileri ve özel ürün arazilerinin belirli alanın altında bölünmesi, ifraz edilmesi, payların üçüncü şahıslara satılması engellenmek istenmiştir. Daha sonra 31 Ocak 2007’de Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’la MK’ya da gönderme yapılarak yeni bir düzenleme yapılmıştır. Bu konudaki önemli bir etkinlik de 9 Şubat 2012 tarihinde “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından düzenlenen “Tarım Arazilerinin Bölünmesinin Önlenmesi Çalıştayı”dır.
İşletme büyüklüğü ölçüsündeki yanlışlar
Tarihi süreç içinde gelişimi itibarıyla bilimsel olarak değerlendirildiğinde, konunun dile getirildiği gibi sadece bir miras düzenlemesi sorunu olmadığı, daha çok ekonomik yapı, sosyal eğilimler ve özellikle izlenen tarım politikaları ile ilgili olduğu görülecektir. Türkiye’de tarım işletmesi kavramı konusunda yanlış değerlendirmeler vardır. Hayvancılığın, tarım dışı bir faaliyet olduğu anlayışı bunun bir örneğidir. Gerçekte tarım işletmesi, her türlü bitkisel ve hayvansal üretimi içerir. Bu üretimlerin işletmelerdeki aldığı paylar ve gerçekleştirme şekli de işletme tipini ortaya koyar. Diğer yandan işletme büyüklüğünü ortaya koyarken, sadece arazi genişliği veya hayvan sayısını ölçü almak da yanlıştır. İşletme büyüklüğünü ortaya koyan gerçek ölçü, işletmenin kazanç gücüdür.
ABD ve AB ülkeleri incelendiğinde, endüstrileşme, küreselleşme ve izlenen tarım politikalarının sonucu olarak son 40 yılda işletme sayıları yaklaşık yüzde 50 azalırken ortalama işletme genişlikleri artmıştır. ABD’de işletme sayısı sadece 2 milyon, ortalama işletme genişliği 1800 dekar iken AB’de işletme sayısı yaklaşık 12 milyon, ortalama genişlik de 150 dekardır. Türkiye’de ise tarımsal işletmelerin kesin bir tam sayımı yapılabilmiş değildir. Türkiye’de yaklaşık 3 milyon işletme olup, işletme başına düşen ortalama arazi genişliği 60 dekar kadardır.
Aile işletmelerinin azalması tehlikesi
Bu bilgilere bakarak, işletme tipi ve faaliyet özelliklerini bilmeden karşılaştırmalar yapmak doğru değildir. Bu yapı Batı’da sanıldığı gibi olumlu bir şekilde değerlendirilmemekte, işletme ölçeklerinin büyümesi ve aile işletmesi sayılarının azalması tarımın geleceği için tehlikeli bir gelişme sayılmaktadır. Dünya gıda üretiminin yüzde 50’den fazlasını üreten aile işletmeleri, doğal kaynaklar ve çevrenin koruyucuları olarak kabul edilmektedir. 2014 yılının Birleşmiş Milletler tarafından “Uluslararası Aile İşletmeleri Yılı” olarak ilan edilmesi konunun önemini göstermektedir.
Buradan da anlaşılacağı gibi Türkiye’de tarım işletmeleri çok küçük değerlendirmesi yapıp, genişliği artıralım telaşına girmek son derece yanlıştır. Türkiye’de de tarım işletmelerinin sahip olduğu ortalama arazi genişliğinde bir artış eğilimi de gözlenmektedir. Nitekim resmi verilere göre 1-19 dekar araziye sahip işletmelerin oranı, 2001 Sayımında yüzde 33.4 iken 2006 tahminlerinde bu oran yüzde 25.1’e düşmüştür.
Tarım alanlarının payı düştü
Temel sorunlar farklıdır. Türkiye’de 1927’de toplam arazinin yüzde 70’i tarım alanı iken bu değer 2011 yılında yüzde 50’nin altına inmiştir. Yani tarım alanları hızla başka alanlara kaymaktadır. İzlenen yanlış tarım politikaları, tarımın itici gücü olan küçük aile işletmelerini sektör dışına çıkmaya zorlamaktadır. İşletme büyüklüğünü artıralım hedefi, çok hatalı başka uygulamaları beraberinde getirmektedir. Örneğin, bizde süt sığırcılığında ortalama sığır sayısı çok düşük diyerek (3-4 düzeyinde) çiftçilikle ilgisi olmayanlara kredi ve destek vermek, anlaşılır gibi değildir. Üreticinin sütünü yeteri miktar ve değerde satabileceği sistemi kuralım bakalım; işletme ölçeği nasıl kendiliğinden artacak. Çiftçiyi ve tüketiciyi temel almayan tarım politikaları, uygulamada da görüldüğü gibi, Türkiye gibi tarımsal üretim olanakları açısından çok avantajlı olan bir ülkede, sadece gıda güvencesi değil, daha da önemlisi gıda egemenliği sorunu da yaratacaktır.