En büyük imam hatip düşmanı -(TAMAMI)

Başta Vakit (Akit) olmak üzere bütün İslamcı ve yandaş gazeteler ve yazıcıları beni kim bilir kaç kez “En Büyük İmam-Hatip Düşmanı” ve “İslam Düşmanı” ilan etmişlerdir. Aynı şekilde, öteki gazetede yazan yazıcılar da Devrim Yasaları, Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği Yasası) ve İmam-Hatipler hakkında yazdığım yazıları anlamamışlar ya da anlamak istememişlerdir.

Ben kuşkusuz ne din, ne İslam, ne Müslüman ne de imam-hatip ve imam-hatipli düşmanıyım. Ben sadece Laik Cumhuriyet’in, Devrim Yasaları’nın, Öğrenim Birliği Yasası’nın ciddi ve inatçı bir savunucusu ve varlığı bunlara karşı ve karşıt olan imam-hatiplerin karşıtıyım. Benim durumum işte bu kadar açık!

2000 yılından sonra yayınlanan bütün düzyazı kitaplarımda bu konuyla ilgili mutlaka bir-iki yazı vardır. Ama asıl kaynak Hürriyet gazetesi arşivinde ve Google’da “Özdemir İnce ile ilgili tüm haberler”de duruyor. Ayrıca “Direnen Cumhuriyet” (Destek Yayınları) adlı kitabımın 107, 109, 116, 154, 158, 213 ve 416 sayfaları ile “Siyasal İslamın Kalesi Olarak İmam Hatipler” başlıklı 8 yazıyı (s.253-267) okunmasını tavsiye ederim.

‘İmam Hatip Raconu’

Aynı tavsiyeyi “İmam Hatip Raconu” (Hürriyet Gazetesi, 20.09.12) başlıklı bir yazı yayınlayan Ahmet Hakan’a da tavsiye edeceğim. Benim sarsılmaz bir ilkem vardır: Eskiden çalıştığım televizyon, yayınevleri, gazete hakkında yazı yazmam, yazdığım gazetenin yazıcılarıyla tartışmaya girmem. Ancak Ahmet Hakan’ın yazısına değinmek gerekli oldu.

Hürriyet gazetesinde yazdığım sırada sık sık cumhuriyetçi yazılarıma kılçık atan ve cevapsız kalan Ahmet Hakan’ın ufkunu biraz açmak için bu yazıyı yazıyorum.

Ahmet Hakan “10-15 yıl önce... imam-hatiplerin önünü kesmek için... üniversiteye girişlerini zorlaştırmak için... canla başla çalışılıyordu” diye yazıyor ama bunun nedenleri ve gerekçeleri üzerine hiç kafa yormuyor. Belki o da bu girişimleri düşmanlığa bağlıyordur. Çünkü en kolayı bu!

Ardından “abartılı imam hatip nefreti içinde olanlar” diyor ki beni mutlaka bu sınıfa sokuyordur.

Bir başka öbekte, imam-hatipte okuyan öğrencilerin laik okullarda okuyan öğrencilerden farksız olduğunu anlatmaya çalışıyor: Hababam sınıfı, gırgırcılar, sigara içenler falan filan; esrarcıları, kumarcıları, şarapçıları eksik bırakıyor. Eksiğini kapatmak için 10 Eylül 2012 günü yayınlanan “Bir Zırva İki Mektup” başlıklı yazımı okumasını salık veririm.

İmam-hatip mezunları arasından vali, kaymakam çıktığına göre her türlü insan çıkar çıkabilir. Bu, bugünkü hali ile imam-hatiplerin varlığını haklı çıkartamaz.

Öğrenim Birliği Yasası

İmam-hatipler konusunda düşünen, yazan ve konuşan herkes imam-hatip okullarının kuruluş amaç ve gerekçelerini bilmek ve Öğrenim Birliği Yasası’nı (Tevhid-i Tedrisat Kanunu”nu) referans almak zorundadır.

Çünkü İmam-Hatip okullarının kurulmasının gerekçesi olan yasa, şu anda yürürlükte olan Anayasa’nın 174.maddesinin koruması altındadır ve yürürlüktedir:

3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu:

Madde 4 - Millî Eğitim Bakanlığı, dini bilgiler konusunda yüksek uzmanlar yetiştirmek üzere üniversitede bir İlahiyat Fakültesi kuracak ve [ayrıca] imamlık ve hatiplik gibi dinî hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetişmesi için de ayrı okullar açılacaktır.

İmam-hatiplerin ulusal eğitim ve öğrenimi istila hareketine karşı olanların dayanağı işte bu yasa maddesidir. İmam-hatip mezunlarının üniversiteye girmesi işte bu nedenle gayri meşrudur. Bu yasayı işlemez hale getirmek için çıkartılan bütün yasalar ve yönetmelikler Anayasa’ya ve 3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Öğrenim Birliği Yasası’na aykırıdır.

Yasanın gerekçesi

3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun (Öğrenim Birliği Yasası’nın) gerekçesi şöyle :

“Yüksek Başkanlığa,

Bir devletin genel eğitim ve kültür politikasında, milletin duygu ve düşünce bakımından birliğini sağlamak için öğrenim birliği en doğru, en bilimsel, en çağdaş ve her yerde yararları ve güzellikleri görülmüş bir ilkedir. 1255 (1839) Gülhane Fermanı’ndan sonra açılan Tanzimat Dönemi’nde, yıkılmış Osmanlı Saltanatı[da] öğretim birliğine başlamak istemişse de bunu başaramamış ve aksine bu konuda bir ikilik bile meydana gelmiştir. Bu ikilik eğitim ve öğretim birliği açısından birçok zararlı sonuçlar doğurdu. Bir millet bireyleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise, duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçlarını tamamen yok eder.

Kanun teklifimizin kabulü durumunda Türkiye Cumhuriyeti’nde bütün bilim (irfan) kurumlarının bağlı olacakları tek makam Millî Eğitim Bakanlığı olacaktır. Böylece, bütün okullarda bundan böyle Cumhuriyetin irfan politikasından sorumlu ve öğretimimizi duygu ve düşünce birliği çerçevesinde ilerletmekle görevli olan Millî Eğitim Bakanlığı, olumlu ve birleşik bir eğitim politikası uygulayacaktır. Teklifimizin bugün hemen ve ivedilikle görüşülerek kanunlaşmasını yüksek heyetten rica ederiz. (2 Mart 1924. Manisa Milletvekili Vâsıf Bey ve arkadaşları).

SONUÇ OLARAK: Anayasa’nın 174. Maddesi, 3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı yasa ve yasanın gerekçesi yürürlükteyken, “İmam hatip raconu”, “İmam hatip gençliği deyip de geçme” diye yazılar yayınlamak tam anlamıyla bir zevzeklik örneğidir.

İmam-hatiplerin yasa dışı istila hareketine karşı olanları “imam hatiplerin önünü kesmek”le, “üniversiteye girişini zorlaştırmak”la, “abartılı imam hatip nefreti içinde olmak”la suçlamak tam anlamıyla yasa tanımamaktır. (Devamı pazartesiye.)