En son babalar duyar
ABD’nin esas adayı Ekrem İmamoğlu, haklı bir mahkeme kararını gerekçe göstererek, “ablası” Meral Akşener’le birlikte otobüsün üstüne çıktı. Bir sosyal medya kullanıcısı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Almanya’da olmasına da gönderme yaparak İmamoğlu’nun Saraçhane şovunu, “Babası seferdeyken tahta çıkmaya çalışan şehzadelerin” durumuna benzetmiş. Doğrusu güzel espri.
İşin tuhafı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Almanya seferini de kimse anlamlandıramadı. Almanya’ya gidip, bir tek Türkiye’nin büyükelçisi ile görüştü. Almanya’da buluşacakları söylenen Amerikalı taze başdanışman Rifkin bile, “gelemiyorum” diye mesaj atmış. Kılıçdaroğlu’nu sefere çıkaran vezir takımı da belli ki komplonun içinde.
Ancak İmamoğlu rüzgârı kısa sürdü. Kılıçdaroğlu onu grup toplantısına çağırdı ve çocukların süt ihtiyacını uzun uzun anlattıktan sonra 45 dakikalık konuşmanın son 5 dakikasını Ekrem İmamoğlu’na ayırdı. İmamoğlu 40 dakika boyunca sirke satan bir suratla alkışçılık yaptı. Basın “acaba grup kürsüsüne çağrılır mı” diye bekledi ama yok. Kemal Bey, İmamoğlu’nun “babası” olduğunu hatırlatmakla yetindi. Sadece bir “evlat” olduğu hatırlatılan İmamoğlu, Ankara’dan postalandı. Dün hem Sözcü hem Cumhuriyet, İmamoğlu’nun kendilerine yaptığı ziyareti manşetlerine taşıdı. Ama tıss. Yaprak kımıldamadı.
Özel olarak CHP’de, genel olarak Altılı Masa’da, daha genel olarak da Türk siyasetinde gelinen nokta ibretlik.
Kemal Kılıçdaroğlu, Partisini aileye, kendisini de “babaya” benzetti. “Ben sizin babanızın, ben ne dersem o olur” demeye getirdi.
Aile ama gıybet kazanı. Kimse birbirine sırtını dönemiyor. Oğullar, kızlar, damatlar, gelinler hepsi ayrı hinlik peşinde. Şehzadelerin alayı, elde hançer birbirini kolluyor. Hepsinin ayrı “tarafsız ve bağımsız gazetecileri” var. Birbirlerine basın üzerinden laf sokuyorlar.
Dizi yapsanız, “Türk aile yapısına zararlı içerikten” RTÜK’e takılabilir. Olayları arka arkaya dizseniz, bir de basına yansımayan kavgaları ekleseniz bir Aşk-ı Memnu bir Yasak Elma bir Camdaki Kız neden olmasın? İyi bir piyasa senaristinin eli değse, ortalama yalı dizilerine ve konak dizilerine taş çıkartmaları mümkün. Al bir poşet çekirdeği, izle.
Bütün aile fertlerinin aynı masada buluştuğu, hepsinin fesat fesat birbirini kestiği, ince ince laf soktuğu, gelinin görümceye, eltilerin birbirine, kardeşin ablaya, eniştelerin herkese, büyükannenin dünürlere diş bilediği, bir tek masanın başında oturan gariban aile reisinin her şeyin yolunda olduğunu zannederek mutlu mesut yemek yediği o olmazsa olmaz sahne… Bir de sürekli laf taşıyan uşak takımı var, masanın etrafında dönüp dururlar. Sonra da konağın ya da yalının devasa mutfağında dedikoduya başlarlar. Siz onları da o “bağımsız ve tarafsız” gazeteciler olarak hayal edin.
Eğer Ekrem İmamoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu’nun evladıysa, Meral Akşener de Ekrem İmamoğlu’nun ablasıysa, bu durumda Meral Akşener de Kemal Kılıçdaroğlu’nun kızı mı oluyor? Ama kız evlat aileyi ele geçirmeye çalışıyor. Karışık işler. Peki Ahmet Davutoğlu kim? Saraçhane’de esip gürlemesine bakınca “küçük enişte” denilebilir mi? Ya Demirtaş? O da huysuz evlat galiba…
Siyaseti aile benzetmesi üzerinden yapmak, olsa olsa kabilelerde olur. Partisinde siyasi olarak otorite kuramayan Kılıçdaroğlu, “baba” figürünü dayatarak işleri yoluna sokmaya çalışıyor. Öte yandan, kendi partisiyle kurmadığı disiplin ilişkisini çarpık bir şekilde İyi Parti ile kuran Ekrem İmamoğlu da bu garabeti, Meral Akşener’e “ablam” diyerek aklamaya çalışıyor. Kendi parti başkanını Almanya’ya postalayıp, başka parti başkanını otobüsün tepesine çıkarmanın bir açıklaması olmalı tabii. “Ablalık” işte.
Ama bir dakika! Meral Akşener “Saraçhane’ye Dilek kızım için koştum.” dedi. Haydaaa… Bu durumda Meral Akşener, Ekrem İmamoğlu’nun ablası değil, annesi veyahut kayınvalidesi oldu. O zaman Kılıçdaroğlu?? En iyisi “beynimiz yanmadan” yazıyı bitirelim. Çünkü biz 18 yaşındakiyle 80 yaşındakinin “baba-oğul” değil, eşit mücadele arkadaşları olduğu bir siyasi geleneğiz.
Hem zaten bu tuhaf ailenin “büyük büyük babası” Washington’da değil mi?