Enflasyonla mücadele yok, algı var

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yönetimi 2024 yılının ikinci enflasyon raporunu geçen hafta içinde açıkladı. Yapılan sunumda 2024 yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 36’dan yüzde 38’e yükseltildi. Enflasyon beklentisinin üst bandı olan yüzde 42 aynı seviyede bırakıldı. Piyasanın yıl sonu enflasyon beklentisi ise ortalama yüzde 45. Yılın ilk çeyreğinde enflasyonun yeniden ivmelenmesi ve vatandaşın enflasyonu manşet enflasyondan çok daha fazla hissetmeye başlaması TCMB’yi enflasyon hedefini yükseltmeye zorladı. TCMB’nin beklentisini aşan bu artış haziran ayından sonra baz etkisiyle gerileceği ifade edilerek biraz daha sabır gösterilmesi isteniyor.

TCMB ENFLASYONDA KARARTMA YAPIYOR

Enflasyonda sektörel olarak bakıldığında hizmetler sektörünün ağırlığı bir yılı aşkın süredir devam ediyor. Bu konu raporda ‘hizmet enflasyonu görünümü’ başlığı altında incelenmiş. Hizmet sektörü alt grupları incelenmiş ve bu alt grupların enflasyona etkisi hesaplanmış. Bölümün sonunda yapılan modellemenin hizmet sektöründeki artışın temel nedenini açıklamakta yetersiz olduğu görülüyor. Yapılan istatistikler matematik sonuçları doğru yorumlamak komsunda eksiklikler içeriyor. Oysa daha önceki TCMB enflasyon raporlarında ifade edilen enflasyona etki eden makro etkenler neden-sonuç ilişkisine dayalı temel unsurlar barındırıyordu. Bir önceki enflasyon raporunda bulunan yukarıdaki istatistik son raporda çıkarılmış. 2024 yılı Birinci Enflasyon Raporunda 41. sayfada 2023 yılında enflasyonun temel makro belirleyicileri’ başlığında temel etkenler oransal olarak saptanmıştı. Aralık 2023 enflasyonu yüzde 64,8. Enflasyona etki eden temel faktörler; döviz kuru 20,3 puan, talep 9,2 puan, fiyatlama davranışları (şirketlerin fahiş fiyat artışları) 8,7 puan, ücretler 8,4 puan, gıda 7,9 puan, akaryakıt 4,9 puan vergi 4,6 puan.

RASYONEL ZEMİN DEDİLER, İRRASYONEL ZEMİNDE İLERLİYORLAR

Sayın Mehmet Şimşek ve ekibinin göreve gelmesinden sonra enflasyonu nasıl körüklediği yukarıdaki istatistikte görülüyor. Şimşek ve ekibi görevi devraldıktan sonra enflasyon yüzde 38’den yüzde 69’a geldi ve 2023 yılı sonuna kadar yüzde 40’ı aşkın devalüasyon gerçekleşti. Yukarıdaki istatistiğe göre dövizin enflasyonda en az 20 puan katkısı var. Ayrıca şirketlerin fahiş artışlarına ve gıda fiyatları ile birlikte toplandığında bu etkenlerin enflasyona etkisi toplam 17,3 puan oldu. Aynı dönemde bazı dolaylı vergilerde artış yapıldı; bunun etkisi 4,3 puan. 9,2 puanlık talep enflasyonu önemli bir diğer etkendir. Ekonomi yönetiminin talep enflasyonunu yanlış yorumladığı görülüyor. Sanki hanehalkı birim olarak daha çok tüketmeye başlamış gibi bir algı oluşturuldu. Oysa enflasyon yükselirken tüketilen birim sabit kalırken mal ve hizmetin fiyatları sürekli olarak yükseldi; bu da talep enflasyonunu şişiriyor. Yani bu konuda bir anlamda yumurta tavuk ikilemi söz konusudur. Sadece talebi bastırmaya yönelik önlemler işe yaramıyor. Fiyat artışları devam ettikçe talep enflasyonu artıyor. Bu sarmaldan çıkmanın yolu talebi bastırmak değil, dövizi kontrol altında tutmak, şirketlerin fahiş fiyat artışlarını ve gıda fiyatlarının artışını engellemek, dolaylı vergileri azaltmak, akaryakıtta artışı sınırlamak gibi önlemlerdir. Neoliberaller kulağı tersten tutarak enflasyonu kontrol altına almaya çalıştıkları için uygulanan politikalar bir süre sonra durgunluğa ve krizlere neden olmaktadır. Nitekim henüz etkisini hissetmesek de önümüzdeki aylarda muhtemel durgunluk ve krizin işaretleri gelmeye başlamıştır.

ÜCRET ARTIŞLARINI HEDEF GÖSTERMEK KÖTÜ NİYETLİDİR

Saklanan istatistiğe baktığımızda gerçekleşen enflasyonda ücret artışlarının enflasyonda payı 9,4 puandır. Ekonomi yönetiminin iddia ettiği gibi ücretlerin enflasyonda güçlü bir etkisi yoktur. Neoliberallerin klişe yaklaşımı olan ‘ücretleri enflasyonun altında tutarak talebi baskılamanın’ bilimsel temelinin olmadığı yukarıdaki istatistikte açıkça görülüyor. Peki, neden bu konuda ısrar ediliyor? Neoliberal programın 1960’larda tasarlanması ve IMF eliyle dünyada yaygınlaştırılmasının birkaç amacı vardı. Birincisi emperyalizmin bağımsız gelişen ülke ekonomilerini ezmek, sosyalist blokla eklemlenmesini engellemek ve batıya bağımlı hale getirmekti. İkinci amacı ise gelişmiş ülkelerde devletin rolünü azaltmak, özelleştirmeler eliyle büyük şirketlerin kamu varlıklarını yağmalamasının önünü açmak ve karlılığı daha da artırmak olmuştur. Neoliberal programın uyguladığı ücreti baskılama politikaları tüm ülkelerde toplumsal kargaşaya neden olmuş ve enflasyonu düşürmekte başarısız olmuştur. Dolayısıyla bu provokatif politikalara karşı hükümetin dikkatli ve uyanık olmasında yarar vardır.

YAPISAL DÖNÜŞÜM GEREKLİDİR

Dövize bağımlılığın ve dolarizasyonun yüksek olduğu ülkemizde serbest kur rejimi ile dövizi kontrol altında tutmak oldukça zordur. Bu konuda kalıcı çözüm için dövize bağımlılığı azaltan önlemler alınmalıdır. İhracatın ithalata bağımlılığı, portföy yatırımlarında yüksek oranlı döviz, yüksek enerji ithalatı gibi etkenler konusunda reformlar yapılmadı. TCMB dövizi kontrol altında tutarak enflasyon üstündeki etkisini azaltmaya çalışıyor. Ancak sorunun derinine inmeden uygulanan bu yöntem kısa vadeli geçici bir çözümden öteye gitmez. Kalıcı çözüm için yapısal dönüşüm gereklidir. Son 6 ayda yüksek faiz nedeniyle döviz borçlanmasının artmaya başladığı göz önüne alınırsa bundan sonra TCMB’nin işinin daha da zorlaşacağı açıktır.

‘AĞALARA’ DOKUNMADAN ENFLASYON DÜŞMEZ

1980 sonrasında yaşanan kronik yüksek enflasyonda diğer bir etken, şirketlerin fahiş fiyat artışlarıdır. Kamunun 1980 sonrasında reel sektörden çekilmesi ve özelleştirmeler çok sayıda sektörde boşluk oluşmasına neden oldu. Reel piyasaların işleyişi ve tekelciliğe karşı sıkı düzenlemeler yapılmadığı için büyük şirketler oluşan boşluğu doldurdular. Yapılan denetlemeler ve kesilen cezalar söz konusu boşluklar nedeniyle etkili olmamaktadır. Dolasıyla bu konuda etkin düzenlemeler yapılmalı, kamunun reel sektörde daha etkin olması için kamu yatırım seferberliği yapılmalıdır. Bunun için uzun yıllara dayalı planlama ve kapsamlı reformlar gereklidir.

GIDADA ARACILARIN EGEMENLİĞİ NEDEN KIRILMIYOR?

Tarlada çok düşük fiyatla satılan sebze ve meyve marketlerde, pazarlarda fahiş fiyatlarla satılıyor. Yüksek ihracat, tarladan tüketiciye giden gıdanın çok sayıda aracıdan geçmesi ve bu aracıların fahiş kar marjlarıyla çalışması nedeniyle çarpık bir tablo ortaya çıkmıştır. Dünyada gıda fiyatları ve enerji maliyetleri düşerken Türkiye’de gıda fiyatlarının yükselmesi önlenemiyor. Bu bağlamda gıda ürünlerini üreticiden doğrudan tüketiciye ulaştırmak için kamunun tüm imkânları seferber edilmeli ve yıllardan beri bekleyen ‘hal yasası’nın yasalaşması gerekmektedir.

KAOSA VE ŞOK DOKTRİNİNE İZİN VERMEYELİM

Sonuç olarak, tüm istatistikler ve bilimsel veriler gösteriyor ki memleketimizde bitmeyen enflasyon belası 1980 sonrası izlenen neoliberal politikaların sonucudur. Şimşek ve ekibi 1980’lerden sonra sık sık duyduğumuz yüksek talep ve yüksek maaştan kaynaklı enflasyon masalının yeniden piyasa sürmüştür. Unutulmamalıdır ki neoliberal ekonomi programı emperyalizmin onlarca gelişen ve yoksul ülkede uygulayıp o ülkeleri çökertip kaosa sürüklediği ‘Şok Doktrininin’ ekonomideki uzantısıdır. Toplumsal huzuru bozacak, ekonomiyi derin bir krize sokacak neoliberal politikalara son verilmeli ve ekonominin işleyişi ile ilgili planlı, kalıcı reformlar yapılmalıdır.

Kaynakça;

- TCMB Birinci Enflasyon Raporu 2024, 8 Şubat 2024.
- https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm /connect/d1d133fa-694e-4a92-8aaa-3e592786d04b/enf_2024-I_tam.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=ROOTWORKSPACE-d1d133fa-694e-4a92-8aaa-3e592786d04b-oT6KBfV