Erdoğan kaderini Trump’a bağladı

Konu: Yine Tayyip Erdoğan? Durum: Tekrar ABD’ye bağlanmaya çalışıyor.
Sorular belli: Niçin?
***
Birkaç yılı geriye gidelim.
Tarih: Mayıs 2011.
Suriye krizinin ilk ayları.
Dış destekli milisler saldırılara başlamış. Fakat yaygın değil.
Ölümler sınırlı. Bini bulmamış.
***
Ankara’da bir mekan: Ünlü Marmara Köşkü.
Atatürk Orman Çiftliği içinde.
O dönemde MİT kullanıyordu.
Bir görüşme.
Taraflardan biri Hakan Fidan. MİT Müsteşarı.
***
Konu: Suriye.
Daha doğrusu: Planlı krizde Türkiye’nin pozisyonu.
Kamuoyunda çekinceler var.
AKP iktidarı ise aceleci.
Kamuoyuna yaydıkları beklenti: Kesin ve hemen sonuç.
***
İstihbaratın başı, Suriye sahasından emin.
AKP için: Hesap da, tercih de tamam.
Sokak çatışmalarının amacı: Beşar Esad’ı yıkmak. Müslüman Kardeşler’i iktidara taşımak.
AKP niye acele ediyor?
Fidan onu da açıklıyor.
“Libya’daki hataya düşmeyeceğiz.”
“Suriye’nin kaymağını biz yiyeceğiz.”
(Not: Bu, kulis dedikodusu değil. Birinci el bilgidir.)
***
Bir parantez açalım.
AKP’nin Libya’daki “hata”sına bakalım.
2011 Şubat ayı.
Batı, Libya krizini başlatmış.
NATO müdahalesi konuşuluyor.
Tayyip Erdoğan o dönem Başbakan.
İtiraz ediyor:
"NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da?”
“Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız” (28.2.2011).
Hakan Fidan’ın “hata” dediği buydu.
***
Sonra ne oldu?
AKP “hata”dan döndü!
Batı Libya’yı bombaladı.
AKP Türkiyesi destek verdi.
Hem de: Erdoğan’ın açıklamasından bir hafta sonra.
Ne için?
Hakan Fidan’ın deyimiyle söyleyelim.
Libya’nın kaymağından pay almak için.
Üzüntüleri: Az pay düşmesi.
Ey ümmet kardeşliği! Neredesin?
***
Libya ve Suriye: Sonrasını birlikte yaşadık.
Libya’nın devleti dağıtıldı.
Şimdi iç kavgalarla boğuşuyor.
Yani: Batı kazandı, ümmet kaybetti.
Bu da Erdoğanların “doğru”su.
***
Devam edelim.
Malum: Suriye’de ABD’nin hesapları tutmadı.
Ulus devlet: Direniyor.
Milli ordu: Direniyor.
Avrasya kuvvetleri: Direniyor.
***
Asıl meselesimiz Türkiye.
Gövdesi: Avrasya’da.
İktidarı: ABD cephesinin yedek gücü.
***
Suriye krizinin bilançosu ise ortada.
Ülke: Yıkıldı.
Halk: 500 bin kayıp verdi.
Devlet zayıflatıldı: Üçe parçalandı.
Batıda: Beşar Esad yönetimi.
Doğuda: IŞİD bölgesi.
Kuzeyde: PKK kantonları.
***
Kriz Suriye’yle sınırlı kalmadı.
Türkiye’ye de yansıdı. Hatta sıçradı.
Özyönetim ilanları...
Hendek savaşları...
Kentlerde patlayan bombalar...
ABD’nin PKK’yı “devletleşme” aşamasına taşıması...
En önemlisi de: 15 Temmuz darbe girişimi.
***
Bu ağır tablo: Bir tercihin sonucuydu.
Erdoğan-Davutoğlu’nun yaptığı tercihin.
Hesapları: ABD büyük kuvvetti. Nasıl olsa kazanacaktı.
Türkiye’ye de büyük pay düşecekti.
***
Olmadı. ABD kazanamadı. Tahrip etti sadece. Boşluk yarattı.
Boşluğu da PKK ile doldurdu.
Netleşmişti: ABD bölgede PKK devleti kurmak istiyordu.
Önceliği de koridora vermişti.
***
Erdoğan’ın Rusya hamlesi bir cevaptı ABD’ye.
Bu sayede Fırat Kalkanı’yla koridor kesildi.
Bölgesel işbirliği “Moskova bildirisi”yle zirveye ulaştı (20.12.2016).
Türkiye-Rusya-İran ilan ettiler: Üniter, laik Suriye.
Astana zirvesiyle sürdürüldü bu (23.1.2017).
***
Bölgesel işbirliği durakladı önce.
Sonra geri plana düştü.
Bunda hangi tarafın hataları önde?
Putin’in mi, Erdoğan’ın mı?
Henüz belirsiz.
Görünen: Tarafların hataları atbaşı. Büyük oranda iç içe.
Yazdım: Trump’tan beklentiler yanıltıcı oldu.
***
Erdoğan’ı çok eleştirdik.
Putin de uzun vadeli bakamadı.
Kibirli. Dar. Tamahkârdı.
Mesela: Domates üzerinden Türkiye’ye ders vermeye kalktı.
Güvensizlik üretti.
***
Son durum şu: AKP yine ABD sahasına savruldu.
Trump’a tempo tutuyorlar adeta: Vur! Vur!
***
İki soruyla bitirelim:
Bir: ABD kaybederse ne olur?
Cevap: Türkiye, evdeki bulgurdan da olur.
***
İki: ABD kazanırsa ne olur?
Bu sorunun cevabını da siz verin.
Suriye haritasının ne olacağı üzerinden...
***
Sonuç: Trump’çılıkta devam ederse...
Türkiye’nin kaderi kaçınılmaz: Yenilmek.
ABD kaybetse de, kazansa da farketmiyor.