Erdoğan, Menbiç’i ağzına almaz oldu
Tam iki ay öncesi.
Afrin harekatı başarıyla tamamlanmıştır (18.3.2018).
Türkiye’de bir gurur rüzgarı eser.
Emperyalizmin bir hamlesi daha boşa çıkartılmıştır.
***
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.
Başarı rüzgarına uygun konuşur.
ABD’ye meydan okur.
“Türkiye, Münbiç başta olmak üzere sınırları boyunca kendisine saldırmak üzere hazır bekleyen terörist tehdidi tamamen ortadan kalkana kadar durmayacaktır. Hep söylüyorum, biz bu yola baş koyduk. Varsa cesareti olan buyursun, hodri meydan diyoruz” (21.3.2018).
***
Üslup yeni değildir aslında.
Erdoğan aylardır böyle konuşmaktadır zaten.
Türkiye’nin askeri yol haritasını şöyle çizer.
Önce: Menbiç.
Sonra: Sincar.
Ardından: Fırat’ın doğusu.
En sonunda: Kandil’i tasfiye etmek.
***
Fakat...
AKP, perdenin önünde böyle konuşurken...
Gizli ya da açık...
Arkada ABD’yle pazarlığa oturdu.
Bunları izledik.
Zaman zaman da yazdık.
Ölçümüz şuydu: Taktik ertelemeler olabilirdi.
Önemli olan hedefti.
Hedef de belliydi: Amerikan koridorunu tasfiye etmek.
***
Bir süre böyle gitti.
Nisan geldi.
Bir de baktık.
Menbiç, Erdoğan’ın dilinden düşmüş...
Meydan okumalar mazi olmuştu.
Yeni gelişmeler öne çıkmıştı çünkü.
Bir: Türkiye erken seçime gidiyordu.
İki: ABD, bölgede doğrudan askeri operasyonlara başlamıştı.
Yakın günlerdeki hedef İran gibi görünüyordu.
***
İşte, Tayyip Erdoğanlar bu tabloya baktı.
Bir tercih yaptı.
“Ara” karar mı, “kesin” tercih mi?
Yakın zamanda göreceğiz.
***
Erdoğan’ın tercihi şimdilik şöyle:
Bir: Seçim bitinciye kadar temkinli olmak.
Menbiç’te, Fırat’ın doğusunda... ABD ile gerilimden kaçınmak.
Endişesi: Bir yol kazasına uğramak.
Not: Bosna gezisinde suikast ihbarları gelmeye başladı bile.
***
İki: ABD’nin İran politikasının netleşmesini beklemek...
Mümkün olduğu kadar zaman kazanmak.
Endişesi: Bir de İran üzerinden hedef olmak.
***
Erdoğan bir adım daha attı.
Atlantik merkezleriyle ilişki arayışına girdi.
İngiltere seyahatini bu çerçevede okumak lazım.
***
“Londra’da üç gün”ün özeti şu.
Türkiye kritik bir seçim sürecinde.
İngiltere, Atlantik’le kavgalı görüntü veren bir lideri...
Erdoğan’ı davet etti.
Ağırlama: En üst düzeyde.
Kraliçe’yle de görüştürüldü.
***
Soru şu: İngiltere bilmiyor muydu?
Bunların Erdoğan’a destek anlamına geldiğini.
Londra: Diplomasi ilminin başlıca merkezlerinden.
Elbette farkındaydı.
Tam da bu görüntü verilmek istenmişti.
***
Olayın bir yönü daha var.
İngiltere: Kıdemli sömürgeci.
Herkes biliyor: Türkiye’deki tercihi yıllardır Abdullah Gül idi.
Hem de: Gül’e destek, Erdoğan’a köstek anlamındaydı.
İngiltere için anlamı:
Bir: Abdullah Gül’den kasaba da olmuyordu, köy de.
İki: Diğer cumhurbaşkanı adaylarına fazla şans tanınmıyordu.
Üç: Erdoğan’a kapı kapatılmamalıydı.
***
İngiliz The Times gazetesi, ziyareti değerlendirdi.
Londra’nın...
Atlantik’in iki önemli merkezinden birinin beklentilerini yazdı.
“Birincisi Türkiye sallantılı değil, kendisini adamış bir NATO müttefiki olarak tutulmalı.”
“Ankara’yla mümkün olan her konuda işbirliği doğru olur. NATO’nun geleceği buna bağlı olabilir.”
“Türkiye hala ittifakın en büyük ikinci büyük ordusuna ve modern bir ateş gücüne sahip. Orta Doğu’daki gücü sağduyulu bir şekilde uygulanabilirse, bölgenin istikrarına katkıda bulunur.” (15.5.2018).
Sonuç: Ziyaret, İngiltere’nin “Erdoğan’la devam” dediği şeklinde yorumlandı.
***
Burada birbirine bağlı iki soru var.
Bir: Erdoğan’la flört, İngiltere’nin kendi politikası mı?
İngiltere zaten Amerika’yla ayrışıyordu.
Erdoğan’la iyi ilişki kurmak buna denk mi düştü?
***
İki: Yoksa, Londra, Atlantik adına mı hareket ediyor?
Yani: ABD kötü polis... İngiltere iyi polis rolünde miydi?
***
Sahadaki tablo nedir?
Erdoğan’ın dış politikada sustuklarına, konuştuklarına bakıyoruz.
Pek girmediği konular: PKK... Menbiç... Fırat’ın doğusu... Kıbrıs’ta susuyor...
Sevdiği konular: Sabah akşam Filistin konuşuyor.
Demek ki:
Atlantik, Filistin’in konuşulmasından rahatsız değil.
Yeter ki, lafta kalsın.
***
AKP cenahındaki bazı kaynaklarım.
Özellikle stratejik bakanlar.
İngiltere’nin tavrını önemli buluyorlar.
Onlara göre...
İngiltere açıkça, “Erdoğan’la devam” dedi.
Bu aynı zamanda Atlantik’in tavrı.
Evet: ABD ve İngiltere bir süre ayrışır göründüler.
Fakat, bir şeyler oldu.
İki başkent tekrar hizalandılar.
Washington ve Londra, bir tür “iyi polis, kötü polis” rolündeler.
Erdoğan da bundan rahatsız değil.
Oysa Erdoğan’ın yapması gereken belliydi:
Hemen Suriye ve Mısır’la barışmak...
Böylece Türkiye’nin elini güçlendirmek.
Atlantik’in bütün hesaplarını bozmak.
Fakat, bizimki uzak duruyor.
***
Günün özeti.
Bir: Erdoğan, kritik bir seçim sürecinde.
Atlantik’le kavga görüntüsü vermek istemiyor.
İki: Hatta bir şekilde yakınlaşma arayışında.
Üç: Fakat, ülkemizin dengeleri...
Bölgenin dengeleri farklı yönde ilerliyor.
Koşullar,Türkiye’nin Atlantik’le tekrar buluşmasına doğru değil.
Dört: Türkiye, Erdoğanlı ya da Erdoğansız....
Atlantik’le hesaplaşacağı günlere gidiyor.
***
İki seçeneğimiz var.
Ya Atlanlik’e teslim olup parçalanacağız.
Ya da bölgeyle ittifak kurup bütünlüğümüzü kuracağız.
Türkiye’nin tercihi bütünlük olacak.