Erdoğan’dan İsrail’e barış çubuğu BAE eseri mi?

Erdoğan 17 Ocak’ta Arnavutluk’taydı. ABD, Rusya ve Esad’a yüklenmiş. Gündemin meselesi olan Ukrayna hakkında konuşmuş. Rusya’yı uyarmış. Dünyadaki durumun Rusya’nın lehine olmadığını söylemiş. Ukrayna kolay lokma değil imasında bulunmuş. Güçlü bir ülke olduğunu ifade etmiş. Konuşmasını yine Kırım’a getirmiş. “Rusya Kırım’a çöktü.” demiş. Kırım işgaline karşı olduklarını Putin’e de söylemiş. “Ben bir yerin topraklarını işgal edeyim, alayım” mantığıyla bu işler yürümez demiş. ABD’ye Suriye üzerinden malum eleştirilerini tekrarlamış: “Çekildik, çekiliyoruz. Biz burada terör örgütlerine destek vermiyoruz diyorlar. Doğru konuşmuyorlar tabii. Aynı şekilde Rusya, oradan çekilmiyor. Her iki ülkenin Suriye’de üsleri var. Şu anda Rusya, Suriye'ye desteği çekmiş olsa Esed'in ayakta duracak hali yok. Esed, şu anda Rusya'dan aldığı destekle ayakta duruyor. Malum İran'ın da desteği var. Böyle bir durum söz konusu. Temennimiz odur ki bir an önce bölgeye sulh ve sükûn hâkim olur ve bunlardan da böylece kurtulmuş oluruz.”

RUSYA VE ÇİN’İN OLDUĞU YERDEN BU KARAR ÇIKMAZ

Hükümet politikalarını amasız mutlak doğrular olarak kabul eden bazı uzmanlar bu açıklamaları, Türkiye’nin artık bağımsız, egemen ve kendi menfaatlerine uygun ne ise öyle davrandığının göstergesi olarak yorumlamışlar. Türkiye’nin Kırım’ın Rusya tarafından işgal edilmiş olmasına karşı çıkmasını BM kararlarına uygun ilkeli bir duruş olarak sunmaktadırlar. Doğrudur, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Rusya'nın tüm askeri güçlerini Kırım'dan bir an önce çekmesi ve "Ukrayna topraklarında geçici işgaline gecikmeden son vermesi" çağrısında bulunan bir kararı 5 Kasım 2021’de kabul etmişti. 193 üyeli BM Genel Kurulu'nda yapılan oylamada bağlayıcılığı olmayan söz konusu karar, 17'ye karşı 63 "kabul" oyuyla onaylanırken, 62 üye "çekimser" kaldı. Bağlayıcılığı olabilmesi için BM Güvenlik Konseyi kararı gerekir.

RUSYA İLE KIRIM ÜZERİNDEN KARŞI KARŞIYA GELMEMİZ MENFAATİMİZE Mİ?

Rusya ve Çin daimî üye oldukları BM Güvenlik Konseyinden de böyle bir karar çıkmaz ve çıkamaz. Kaldı ki dünya, Kırım konusunda karpuz gibi ikiye bölünmüş. 17 ret oyu veren 62 çekimser kalan yani toplamda kabul oy veren ülkelerden sayıca fazla olan ülkelere baktığımız zaman veya sadece 17 ret oy kullanan ülkelere baktığımız zaman, nüfus, coğrafya, askeri ve siyasi nüfuzları devasa bir kuvvet oluşturuyor. Şimdi Kırım ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) kıyaslayalım. KKTC, BM Genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla Türkiye tarafından işgal edilmiş bir ada olarak kabul edilmektedir. KKTC’nin tanınmaması sadece Rum kesiminin temsil ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin resmi olarak muhatap alınması ve TSK’nın adadan çekilmesini talep etmektedir. Bu kararlarda BM Güvenlik Konseyinin imzası var. Biz Kırım’ı Rusya tarafından işgal edilmiş, yasadışı ilhak edilmiş kabul edersek Rusya ve dostları KKTC konusunda Türkiye çizgisini nasıl benimseyebilir?

BM kararları kıstas olsaydı İsrail işgal ettiği topraklardan çekilmiş, bugün 1947 sınırlarına geri dönmüş olmalıydı. Kıssadan hisse güç ve menfaat burada belirleyici olan ana unsur. Güç ve menfaat babında soralım; Türkiye ve Kırım’ın ilhakına karşıt olan devletler Rusya’yı bundan vazgeçirebilir mi? Geçiremez ve Rusya, Kırım için bir Nükleer Dünya savaşını bile göze alabilir. Peki, Ukrayna’ya SİHA’lar ve başka ürünler satmamızın sağladığı menfaat için Rusya ile Kırım yüzünden karşı karşıya gelmemiz menfaatimize midir? Tüm veriler olmadığını göstermektedir. Peki Suriye sahasında sergilediğimiz tutum ve ABD ile Rusya arasında yaptığımız kıyaslamalar hukuki midir, mantıklı mıdır?

MEŞRU GÜÇ ESAD’DIR

Mesele BM meşruiyeti ise Suriye’de tek meşru kuvvet Suriye Arap Cumhuriyeti ve başındaki devlet başkanı Esad’dır. BM’nin yapısı, işlevi ve görevleri değişinceye kadar onu temsil eden 193 ülkenin nazarında bu böyledir. Bu sebeple de Türkiye’de halen kabul edilen yegâne resmi kurum olan Suriye Başkonsolosluğu meşru Suriye Arap Cumhuriyeti’ni temsil etmektedir. Suriye muhalefeti bile pasaportları ve evraklarına bu kurum üzerinden işlem yapmaktadır. Şimdi bu meşru devlet resmi bir davet üzerine Rusya’yı çağırmıştır. Aynen Kazakistan hükümetinin yaptığı gibi. Askeri üslerine de izin vermiştir. Aynen hükümetlerimizin ABD üslerine Anadolu toprakları üzerinde izin verdiği gibi. Rusya’nın orada kalmasına veya çekilmesine ancak resmi Şam hükümeti karar verir.

Türkiye Suriye topraklarına güvenliğini tehdit eden PKK ve IŞİD’e karşı savaşmak üzere girdi. Bu örgütlere karşı savaşırken Özgür Suriye Ordusu veya yeni adıyla Suriye Milli Ordusu’na destek veriyor. ABD de Suriye’de DAEŞ terörü ile mücadele etmek ve bu örgüte karşı savaştığını iddia ettiği müttefiki PKK’ya destek vermek için bulunduğunu iddia ediyor. Rusya ve İran meşru ve resmi hükümeti yıkmak isteyen terör örgütlerine karşı savaşan Esad’a yardım ettiklerini söylüyor. Suriye resmi hükümeti nazarında Rusya ve İran dışındaki tüm yabancı ordular ve destek verdikleri örgütler işgalci konumunda. Tablo bundan ibaret iken, ayrıca Türkiye’nin Suriye’ye müdahil olmasına Rusya, Şam’ın zımni onayı ile, yeşil ışık yakmış iken, Astana ve Soçi kararları ortada iken ve de artık bir ve son aşama olan Türkiye ile Suriye’nin bölgenin huzuru, her iki ülkenin güvenliği ve ekonomik kalkınmanın birlikte sağlanması, mülteci sorunun çözümü ve daha nice meselenin hal bulması konuları masadayken yeniden işgalci Rusya ve Esed moduna dönülmesinin hikmeti nedir?

İSRAİL İLE YENİDEN KUCAKLAŞMANIN NEDENİ NEDİR?

Ardından 18 Ocak Sırbistan devlet başkanını Türkiye’de ağırladı. Sayın Erdoğan, Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic ile iki ülke arasında imzalanan anlaşmaların ardından düzenlenen ortak basın toplantısında bu sefer İsrail hakkında açıklamalarda bulunmuştu; "Berat Bey'in Bakan olduğu zaman İsrail'le görüşmeler yapılıyordu ve bu görüşmelerde de İsrail buradan çıkacak gazla ilgili Türkiye üzerinden Avrupa'ya götürülmesi konusunda belli bir hedefe varılmıştı. Şu anda bunu yine gerçekleştirebiliriz. İsrail Cumhurbaşkanı Sayın Herzog ile yapmakta olduğumuz görüşmeler var, belki Türkiye'ye bir ziyareti olabilir. İsrail Başbakanı Sayın Bennet'in bu noktalarda olumlu bazı yaklaşımları var. Hedef olumlu yaklaşımlarla bir yere varmak" ifadelerini kullanmıştı.

İsrail ile yeniden kucaklaşmaya sebep olan nedir ve buna gaz veren kimdir? Konunun Birleşik Arap Emirlikleri’nin Türkiye açılımı ile ilgisi var mıdır? Dubai’den gelecek finansal desteğe karşılık mı bu açıklamalar? Arap diplomatik kaynaklar, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ardından Suudi Hanedanlığın sunacağı finansal yardımlar ve ticareti karşılığında Erdoğan’ın İsrail ve ABD ile, aslında hiç bitmemiş olan, ilişkilerin yeniden ve daha güçlü tesis edilmesi, İran, Rusya ve Şam’a mesafeli durması istendiğini ifade ediyorlar. Umarız bu kaynaklar yanılmaktadır. Zira böyle bir siyaset Sayın Erdoğan’a seçimi kazanma umudu sağlayabilir. Ancak sadece bu kadarını yapabilir. Ancak, Rusya ve Suriye ile düşmanlığın getireceği zarar, Türkiye’nin düşmanlarından sağlayacağı yarardan çok daha fazla olacaktır.