Erik koşnili 2
“Erik koşnili” merkezli bu yazıyı aslında üç yıl önce yazmıştım. Bazı okuyucular sık sık hatırlatıp yeniden yayımlamamı istiyorlardı. Kısmet bugüneymiş. Güncelleyip yeniden yazmak artık zorunlu oldu.
Yazlıkta komşumun bahçesinde alabildiğine iştahlı, olağanüstü bir erik ağacı vardı; artık yok!
Çünkü o kanlı canlı güzelim ağaç üç yıl önce üzerindeki eriklerle birlikte kuruyup öldü. Kuruma sebebini kimseler bilemedi. Kimi “hastalık” dedi, kimi “nazar”. Kimisi de, “Bir kıskançlık kurbanı olmalı ya da birilerinin kastı var herhalde ki kesin dibine ilaç dökmüşlerdir” dedi.
Komşu pek gelmediğinden derdi bana düştü; konunun uzmanı bir ziraat mühendisine danıştım. Daha ağacı görmeden teşhisi “erik koşnili” hastalığı oldu. Peki çare? “Artık geçmiş ola!”
Demesine göre “erik koşnili” amansız bir hastalıkmış. Genellikle sert çekirdekli meyve ağaçlarında peydahlanan “kanser” benzeri pek bilinmeyen ölümcül bir felaketmiş. Bazı sahipsiz, bakımsız erik ağaçlarında havaların ısınmasıyla harekete geçip birden ağacın tepesine çökermiş. Nisan sonu, mayıs başı gibi de zavallı ağacın gövdesinde çok kısa bir sürede yok edici, öldürücü müfreze kolonileri oluşurmuş. -Tıpkı çağdaş bir toplumdaki iflah etmez yıkıcı, bölücü tarikatlar, cemaatler, sözde siyasi örgütlenmeler gibi- Önce ağacın öz suyunu emmeye sonra da adım adım kurutmaya kadar işi götürürlermiş. Ağaç bedeninden peydahlanan ölümcül saldırıyı “zamk” salgılayarak kendi başına defetmeye çalışırmış ama artık nafile...
CUMHURİYET AĞACI!
Ağaçlar insanlara, bahçeler ve ormanlar da toplumlara, uluslara benzer. Bakımsızlıktan ilgisizlikten, kaba ve hoyrat davranışlardan aşırı hastalanabilir, zamanında tedbir alınmazsa sonu ölümle biten hastalıklara kapılırlarmış. Eğer toprak işlenip bakılmaz, ağacın bazı gereksiz ya da hastalıklı dalları bilinçlice budanmazsa, dal aralarına gerekli güneş ışığı ve hava girmezse sonuç vahim olur. Ama bu sağlanabilirse hem ağaç daha sağlıklı ve çok daha uzun ömürlü hem de meyveleri daha kaliteli olur. Yoksa adeta kaderlerine terk edilen ağaçlar da ülkeler de ölümden kurtulamazlar.
İtiraf edelim ki toprağına sürekli ve yeterince bakım yapamadığımız, öldürücü hastalıklara terk ettiğimiz, zaaflı yanlarını budayıp bir türlü havalandıramadığımız için komşunun erik ağacına benzedik giderek.
Şöyle bir bakın etrafınıza! Bir toplumu toplum, bir ulusu özgür ve bağımsız bir ulus, hatta bir insanı insan yapan neyimiz varsa o “koşnil” hastalığı benzeri ölümcül bir saldırı altında. Sözüm ona şu son 15-20 yıldır “Yeni Türkiye” diye diye getirilmiş bulunduğumuz yere, delik deşik edilmiş bedenimize, geleceğimize bakın!
KURU HAYALET
Öyle saf saf artık cumhuriyetsiz bırakılmış resmi bahçelerde düzenlenen şaşaalı resepsiyonlara bakmayın! Anadolu bahçelerine, sanayi bahçelerine, işçi çiftçi bahçelerine, sanat kültür bahçelerine, düşünce ve bilim bahçelerine, ulus ve halk bahçelerine, evlere, işyerlerine, sokaklara, pazarlara bakın! Ulusun ve halkın yaşam enerjilerine, gelecek hayallerine, heyecanlarına, can çekişen dükkânlarına ve umutlarına bakın ne demeye çalıştığımı sanırım daha iyi anlarsınız.
Ağaçlar, bahçeler, ormanlar yok edilerek yerlerine kondurulan sitelere, gökdelenlere, şaklabanlaştırılmış borsaya, menkul kıymetlere falan da aldırmayın! İyice kurutulmuş entelektüel enerjimize, paraya ve makama boğdurulmuş düşünce ve bilim alanlarımıza, kültürel birikimlerimizin tarumar edilmişliğine, gelecek iddialarımızın solgun bedenlerine, umutsuzluğa, güvensizliğe, hayalsizliğe bakın!
Erik ağacının sahibi komşu ne oldu diye merak ediyorsanız söyleyeyim: Kendi derdinde. Kuruyup artık bir hayalete dönüşmüş bahçesindeki erik ağacının farkında bile değil.
Ama o kuru hayalet halâ orada duruyor. Gelene geçene ibret olsun!