Erkekliğin çileli diğer yüzü

16 Haziran Pazar, “Babalar Günü.” Hazırlanmaya başladık bile! Böyle özel günler kadın ya da erkek hepimize sanki bir lütuf! Bizler farkına varmadan, her şey ayrıştırılıyor. Hepimizin adına sistem, bizim adımıza düşünüyor hatta bazı günleri dayatıyor. Üstelik “Bugünü ‘böyle’ kutlamanız gerekir!” diyor. Bu psikolojiyle babamıza mutlaka ama mutlaka bir hediye almamız gerektiği düşüncesi aklımızda sabitleniyor. Zaten bir hafta önceden televizyon, sosyal medya bin bir çeşit ürünü gözümüze sokmaya başlıyor. İster istemez sevgili “babamız” da bir beklentiye giriveriyor. Rengârenk kravatlar, sakız gibi gömlekler, marka tişörtler onun da iştahını kabartıyor. Bizler de çocukları olarak sevgimizi göstermek adına janjanlı bir hediye almazsak kendimizi kötü hissediyoruz.

En yakın arkadaşımız soruyor: “Babana ne aldın?” / Annen hatırlatıyor: “Bu pazar, babalar günü çocuğum. Unutma!” Etraf, sımsıkı “Ya ya ya, şa şa şa Babalar Günü çok yaşa!” derken alternatif yaratamayacak duruma geliniyor. Bu anlaşılmaz baskıyla, bizden istenildiği gibi davranmak zorunda hissediyoruz kendimizi. Çünkü cümle âlem bunu istiyor! Bu seremoni her yıl tekrarlanıp gidiyor.

Özel günlerde kapital, bize tükettirmek adına çeşit çeşit tuzaklar kurarken toplum da boş durmuyor. Her alanda, cinsiyetlerimize göre farklı roller biçiyor. Cinsel roller benliğimizi sarıp sarmalıyor, toplumun bu doğrultuda girdabına giren kadın ya da erkek onların isteğine göre şekillendirilmekten kurtulamıyor. Hep kadınların bu baskıya maruz kaldığı vurgulanıyor ama erkek de en az onun kadar tahakküm altında!

'ERKEK OLMAK' UĞRUNA...

Badinter'e göre "Kendi başına erkek olunmaz, erkekliğin inşa edilmesi gerekmektedir, yani erkek mamuldür." Görev üstlenmeniz, kendinizi kanıtlamanız, her türlü zorluğu aşmanız erkek olabilmenin önde gelen koşullarıdır. Baba olduğunuzda bu beklentiler, neredeyse iki katına çıkar. Bu durumda erkek kimliği, kurgulanmış beklentilerden dolayı; sürekli eksik olma, hata yapma kaygısını taşır. Bizim toplumuzda bir erkek risk almak ister mi? Nasıl cesaret etsin? Bu durumda, toplumun öngördüğü amaçlara ulaşamamak "başarısız bir erkek" olmak demek değil midir? Olağanüstü çabalardan sonra beklentilere karşılık veremezlerse nasıl kaygılandıklarını bir düşünün!

"Erkek olmak" uğruna, önlerine koyulan acımasız hedefler; masallarımızda da vardır. Kaf Dağı'nın ardındaki olanaksız bir şeyi bulup getirmenin karşılığında sevdiğine kavuşmak erkekliğin sarp, tehlikeli yollarına özendirmenin mecazi bir söylemidir. Geleneksel kültürümüze göre bir erkek; otoriter, hırslı, güçlü, girişimci, cüretkâr, rekabetçi, bağımsız, iktidar sahibi olmalıdır. İstendiği gibi değilseniz, otoriteniz hem ailenizde hem toplumda sorgulanmaktan kurtulamayacaktır. Erkekliğiniz tehlike altındadır. Ne kadar zor! Acaba onlar, öyle olmak istiyorlar mı? Soran yok!

ERKEKLİĞİN SARP YOLLARINDA İLERLEYELİM…

Hiçbir şeyden korkmayacaksınız. Sizin böyle bir hakkınız yoktur. Yaşam mücadelesiyle birlikte meslekte başarı, bir erkeğin tüm erkidir. Kanunlarla desteklenen “Baba, ailenin reisidir!” düsturu ise eş ile çocukların temel sorumluluğunu erkeğe yükler. Manevi yönden de her daim güçlü olmak zorunda kalırsınız. Hele hele günümüzde, arızalı kapitalist sistem, erkeği bankamatik erkeğine dönüştürmüş durumda. Geçenlerde bir arkadaşım kızı karşısında kendini çaresizce “bankamatik babası” olarak nitelendirdi. “Kredi kartını eline verirsem beni çok seviyor!” dedi. Gülümsedim ama üzüldüm de! Sadece çocuklar değil, eşinin elinden kredi kartını alan kocanın boyu, birden karısının gözünde kısalıveriyor. Herkese yetecek kadar paranız yoksa onarılması zor eziklikler içine girivermeniz de kaçınılmaz oluyor.

Fiziksel güçle eşitlenen cinsel performans ise erkek kimliğiyle özdeşleşmiştir. Genç ya da yaşlı fark etmez, iktidarsızlık kaygısı sarıp sarmalar benlikleri. Rekabet oyunlarında dahi kazanan taraf olmak zorundadır “güçlü Türk erkeği!” Her durumda, olayda duygularını gizlemesi hatta bastırması gerekir. "Ağlamak güzeldir!" şarkısı onun için söylenmemiştir. Bizim erkek bağıra bağıra “Erkekler ağlamaz, sil gözyaşlarını” şarkısını “r” leri vurgulayarak söylemelidir. Kadınından da – Ciddi sahipleneceksin, ona bakacaksın, öyle yağma yok!- üstün olmalıdır. Sevdiği kadın iki üniversite mezunu diye, onunla evlenmekten vazgeçen, kendini ezik hisseden “güçlü Türk erkekleri” tanıyorum. Daha neler neler...

DOĞRU BİLİNÇ OLUŞTURMAK

Ne yazık ki toplumca yüceltilen erkekliğin arka tarafında, sürekli seferberlik halinde (Asker toplumuz ya! Alışkanlık işte!) insanca yaşama dürtülerine yabancılaşmış, duygularını "erkeklik" adına ertelemiş, yaşamı engellenmiş bir insan barınmakta!

Sonuçta kadın ya da erkek gözetmeksizin var oluşumuz, davranış ile düşüncelerimiz toplum tarafından kurgulanır. Tüm bunlar “doğru” kabul edilir. Üzerinde konuşulmayacak kadar da alışkanlık haline gelmiştir. Kölelikten azat olmak, o kadar kolay değildir. Bu keşmekeşin içinde kültürel değerlere yabancılaşmadan, gerçekten öze ait olanlarla doğru bir bilinç oluşturmak epey zordur. Oysa güdümlülükten kurtulan insan sağlıklıdır. Özgürleşen, sağlıklı birey haline gelir; yeniler, üretir, değiştirir.
Bakınız, bunları sizin adınıza bir kadın dile getiriyor.