‘Ermeni Açılımı’ eken, Fransız yasası biçer (TAMAMI)
AKP iktidarının “Ermeni Açılımı”nı başlatmasının üstünden üç buçuk yıl geçti. Bu açılım “sonuçsuz” mu kalmıştır, yoksa Sarkozylerin önünü açarak Türkiye’nin bu emperyalist yalanla daha fazla köşeye sıkıştırılmasına “hizmet” mi etmiştir? Bu sorunun yanıtını bulmak için, gelin yakın geçmişimizdeki bu açılımla “yüzleşelim”.
Ermeni Açılımı’nın kısa tarihçesi
6 Eylül 2008 günü Abdullah Gül Erivan’a gitti. Birlikte maç seyrettikleri Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ı, Bursa’ya maçın rövanşına davet etti. İki ülke arasında iki yılı aşkın bir süredir gizli görüşmelerin yapılmakta olduğu basına yansıdı. Görüşmelerin İsviçre’de, bu ülkedeki soykırımı inkarı cezalandıran yasanın mimarı olarak bilinen Dışişleri Bakanı Micheline Calmy-Rey’in arabuluculuğu altında gerçekleştiği öğrenildi. Göreve başladıktan sonra çıktığı ilk deniz aşırı gezisinde Türkiye’ye de gelen ABD Başkanı Barack Obama, 6 Nisan 2009’da TBMM’de yaptığı konuşmada bu gelişmeleri överek, görüşmelerin bir sonuca bağlanmasının şart olduğunu söyledi.
10 Ekim 2009’da Zürih’te “Türkiye-Ermenistan İlişkilerinin Normalleştirilmesine Dair Protokol”, iki ülkenin Dışişleri Bakanları tarafından imzalandı. Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbantyan, Ahmet Davutoğlu’nun imzalar atıldıktan sonra yapacağı açıklamanın Ermenistan’ın kırmızı çizgilerini çiğneyeceğini ileri sürerek, önce protokolü imzalamaktan vazgeçti. Hillary Clinton, üç buçuk saat süren yoğun bir çabayla Nalbantyan’ı kırmızı çizgilerinin korunacağına ikna etti. Bulunan çözüm, ABD, AB ve Rusya Dışişleri Bakanlarının gözetmenliği altında gerçekleşen imza töreninde imzacı Dışişleri Bakanlarının açıklama yapmamalarıydı.
14 Ekim’de Sarkisyan, maç izlemeye Bursa’ya geldi. Maça gelen izleyicilerin elindeki Azerbaycan bayrakları, stada giremeden toplanıp çöp kovalarına atıldı.
ABD’nin Ermenistan’a iletisi
“Ermeni Açılımı”na eşlik eden anahtar kavramlar, “komşularla sıfır sorun” çerçevesinde “önkoşulsuz görüşme”, “normalleşme” ve Ermenistan’ın Karabağ’ı işgali üstüne kapatılmış olan “sınır kapısının açılması” idi.
Sürecin her aşamasına bütün gövdesiyle ağırlığını koyan ABD’nin, “futbol diplomasisi” ile Ermenistan’a vermeyi amaçladığı iletiyi şöyle özetlemek herhalde yanlış olmaz: “Bak, ben, senin sınırlarını tanımadığın, Doğu illerini işgal atındaki toprakların olarak ilân ettiğin, en yüksek dağını kendi ülkenin simgesi olarak kullandığın, can kardeşi ülkenin topraklarını işgalin altında tuttuğun, ilişki kurmak için soykırım iddialarını kabul etmesini önkoşul olarak ileri sürdüğün bir ülkenin Cumhurbaşkanı’nı, bunların hiçbirini tartışma konusu yapmaksızın, seni başkentinde ziyaret etmeye yöneltecek güce sahibim. Kendi çıkarın için sırtını yaslaman gereken bir yer varsa, o da benim.”
Normalleşme mi, anormalleşme mi?
Türkiye - Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi, kuşkusuz her iki ülkenin de yararınadır. Ama normal ilişkilerin ön koşulu, ülkelerin birbirlerinin sınırlarını, toprak bütünlüklerini ve egemenliklerini tanımalarıdır. Eğer atılan adım, ülkelerden birinin diğerinin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini çiğneyen taleplerini kışkırtarak güçlendiriyorsa, o zaman ilişkilerin normalleşmesinden değil, olsa olsa ancak daha da anormalleşmesinden söz edilebilir.
“Kırmızı çizgiler”, barıştan yana olan ülkeler arasında kalıcı uzlaşmaların gerçekleşmesine katkıda bulunur. Bir ülkenin yönetimi, kendi toprak bütünlüğü ve egemenliğini kırmızı çizgi olmaktan çıkarmaya yönelen adımlar atarsa, kendisinden ardı arkası kesilmeyen ödünlerin istenmesine davetiye çıkartarak sürdürülebilir bir uzlaşmayı olanaksız hale getirir.
Paris 2012’yi Ankara 2012 ile birleştirmek
Her ne kadar Ermenistan’la olan sınır kapısı hâlâ açılamamışsa da “Ermeni Açılımı”, bizatihi açılmasıyla, Azerbaycan ile Türkiye arasına bir kama gibi saplanmıştır. Artık ilişkinin “bir millet, iki devlet” formülünün dile getirdiği düzeye yeniden taşınması çok köklü değişimleri gerektirmektedir.
Aslında bizi çok kısa bir sürede neredeyse bütün komşularımızla düşman konumuna sokan “sıfır sorun politikasının” bütünüyle “yüzleşmek”, ülkemizin acil bir ihtiyacı haline gelmiştir. “Ermeni Açılımı”nı eken, Fransız yasasını biçmiştir. Mücadelenin başarısı, Paris 2012’yi Ankara 2012 ile birleştirmekten geçmektedir.