Erotikleştirilen dünyamızdan insan manzaraları

Not: Bu yazının konusunu uzun süredir düşünmekteydik. Ama tehlikeli sularda gezinmek demek olacaktı. O nedenle erteledik. Lakin dünyanın hali karıştıkça, bu konunun da öneminin arttığını düşünmeye başladık. Şimdi de yazmaktayız. Umarız, baltamızı taşa vurmuyoruzdur!

Çok uzun seneler önceydi. ABD’de, Indiana’nın kuzeylerindeki mısır tarlalarının içinde, Notre Dame kasabasındaydık. University of Notre Dame’de konserimiz vardı ve sağ salim bitirmiştik. Burası, ABD’deki 5000’e yakın üniversite içinde, kalite sıralamasında 20. sırada olan, çok meşhur bir okuldu. Sadece 9 bin öğrencisinin olduğu ve yıllık ücretinin 80 bin dolara kadar geldiğini biliyorduk.

İşte tam bu kampusta iken, elimize her üniversitede olduğu gibi bir öğrenci gazetesi geçti. Sayfalarını karıştırırken, hala gözümüzün önünde capcanlı duran, bir küçük “Okuyucu mektubu”na takıldık. Bir erkek öğrencinin annesi, üniversitedeki kızlara hitaben şöyle demekteydi:

TAYT NEDİR, NE İŞE YARAR?

“Sevgili kızlarımız, adına tayt dediğimiz o dapdaracık ve transparan giysi, bir pantolon değildir. Onu normal olarak etekliğinizi altında giymeniz gerek. Siz ise, sanki tayt bir pantolonmuş gibi, sadece onunla kampüste dolaşıp durmaktasınız. Senede 80 bin dolar para verip üniversite eğitimine gönderdiğimiz oğlum, ve diğer delikanlıların eğitimine bu şekilde engel olmaya hakkınız yok. Daha alçakgönüllü giysiler giymenizi, bir kadın olarak sizden rica ediyorum!”

O zamanlar, ABD’nin en prestijli okullarından birinin gazetesinde böyle bir mektup gördüğümüze hayret etmiş ve ilginç bulmuştuk. Şimdi aradan on-on beş sene geçti ve tayt giymek artık moda olmaktan da çıktığı gibi, çok daha erotik görünümlere yerini bırakmak zorunda kaldı galiba. İnşallah, yukarda bahsettiğim mektubu yazan annenin oğlu, kazasız belasız üniversiteyi bitirmiş ve güzel bir baltaya sap filan olmuştur diyerek, konuyu günümüze bağlayalım.

TEBRİZ’DE GÖRMEDİĞİMİZ NEYDİ?

Konuyu bağlamak için de bir soru soralım: Günde kaç tane kadın göbeği görmeye ihtiyacınız veya kapasiteniz vardır acaba? On beş sene öncesinin masum sayılan taytından, bugünlerin göbek gösterme aşamasına geldiğimizi ifade için soruyoruz bu soruyu. Elbette erkeklere olduğu kadar, kadınlara da sorarak açıklamaya çalışalım ne demek istediğimizi. Ara başlıktaki Tebriz’de bunu hiç görmediğimizi belirtelim de neden Tebriz adı geçti demeyin sonra.

Şiddetle erotikleştirilen dünyamızda, artık kadın-erkek ilişkilerinde herhangi bir sınır kalmamış görünmekte. Doğa ile dalga geçer gibi, herkesin cinsiyetini gönlüne göre, oradan oraya, bugünden yarına değiştirebileceği bir noktadayız bu LGBT+ furyasında. Bu erotikleştirme faaliyetinde, erkeklerde fazla bir değişikliğe rast gelinmezken, dünyayı yöneten sistem, kadınlarımızda bir maden bulmuşçasına saldırmaktadır. Bu maden de kadın bedenidir. Yıllardır kadının “Metalaştırılmasından” şikâyet edenlerden bile fazla bir ses çıkmaması da konunun çok ilginç bir başka tarafıdır.

Özellikle de son yirmi senedir bizlere yutturulan ve hepimizin büyük bir iştahla yiyip-içtiğimiz “Sosyal medya” araçları, dünyamızın erotikleştirilmesinde başrollerde oynamaktadır. Zaten tiryakisi olduğumuz, elimizden düşürmediğimiz ve her birinde 4 hatta 6 adet kamerası da bulunan bu “şeytani” aletler sayesinde, artık herkes potansiyel bir “erotik sanatçı” haline gelebilir. Elbette ki bunu arzu ettiği taktirde.

İNTERNET FENOMENLERİNİN FASİT DAİRESİNDE

Ne demek istediğimizi Facebook’ta, Instagram’da, TikTok’ta, velhasılı hemen tüm platformlarda geçireceğiniz bir saat içinde anlamanız mümkündür. Size karşı, öylesine haince bir “algoritm” tuzağı da kurulmuştur ki, sadece bir tek kere bile olsa, “reel” dedikleri bir kısacık videoya göz atmanız yetmektedir. Ondan sonra, sizi bir “loop” adını verdikleri “fasit daire” içine sokup, dünyadaki 200 ülkenin kadınlarını ve kızlarını, aklınıza gelmeyecek pozlarda ve pozisyonlarda gözünüzün içine sokmaktadırlar. “İnternet fenomeni” diye bir isim ve unvan da uydurmuşlardır bu gibilerine. Yani mesleğinde başarılı uzmanlara verilen “profesör ya da virtüoz” gibi bir unvan olmalı bu. Sosyal medyaların sahipleri de kendi kazançlarının kırıntılarını bu “fenomenlere” dağıtarak, balıkçı oltasının ucundaki yem halinde, tepe tepe kullanmaktadırlar kadınlarımızı-kızlarımızı.

Bu yazıyı hazırlamak için sosyal medyada harcadığımız iki saatte edindiğimiz izlenime göre, Hindistan’ın köylüleri, Filipinler’in kasabalıları, yüzde yüz Müslüman Endonezya’nın dini bütün kadınları ve Türkiye’nin gecekondu sakinleri dahil, sanki herkes birer Hollywood artisti olmuş gibidirler. Öyle ya, kendi yatak odandasın, kendi yatağındasın, kendi elindeki cep telefonu ile, yönetmenin de kendinin olduğu her türlü filmi yapabilme yeteneği, sana “bahşedilmiş” oluyor bu araçlarla. Gençliğine, güzelliğine, ya da görüntüye alabileceğin herhangi bir beden parçasına güvenmekteysen, hele de erotiklikteki çıtayı biraz yükselterek video yapabiliyorsan, Hollywood’da yeni doğmuş bir artist olabiliyorsun. Herhalde, “tıklandığın” kadar para da yapabiliyorsun, reklam da alabiliyorsun üstüne.

COVİD SALGINI ÇOCUK OYUNCAĞIYMIŞ MEĞERSE!

Bahsettiğimiz iki saatlik araştırma sırasında, normal şartlarda bu tür erotiklik yapmakta hiçbir şansı olamayacak Filipinli köylü kadınlar, sarilere bürünmüş Hintli teyzeler, türbanları ve maskeleri ile saklanan Arap kızlar, sanki kırk yıllık porno yıldızlarıymışlar gibi, neleri varsa sergilemekle gurur duyuyorlar görünümündeydiler. Sanki dünyanın hemen her yerinde, Covid-19’den de daha şiddetli bir salgına kapılmış gibiydiler kadınlarımız. Erkekler bu işin neresinde diye soracaksınız, haklısınız. Galiba bu noktada, kapitalizmin arz ve talep kavramları işin içine girmekte deyip, onların rolünün daha pasif olduğunu ifade edelim bu hengâme hallerinde.

Bunlara bakarken, bir taraftan da aklımıza, yıllardır gündemimizi işgal eden “Me Too=Ben de” diye bağıran, tecavüze uğramış Amerikalı kadınların feryatları aklımıza geliyor. Onun da üstüne, çok uzun süredir “kadın bir obje değildir” sloganlarını dinlediğimiz “feministleri” hatırlıyoruz. Elbette, onların bu bahsettiğimiz salgın konusunda fazla ses çıkarmamalarını hayretle karşıladığımızı ifade etmeden geçemiyoruz. Evet, Miramax stüdyolarının sahibi Weinstein’ın tacizine uğrayan yıldız adaylarının acılarını paylaşıyoruz mutlaka. Ama bu bizim işaret ettiğimiz sosyal medya tecavüzlerinde, bir evrensellik de var. Sadece bir takım Hollywood heveslilerinin kurban edildiği bir operasyon değil ki bu! Milyonlarca kadının, üç-beş kuruş “tıklama” parası kazanacağı ama buna karşılık gelenek-görenek-din-iman gibi hiçbir şeyin ortalarda kalmayacağı bir ortam yaratılmış durumda.

Kısacası, “aşırı erotikleştirilen bu dünyamızda”, milyonların aklı fikri bunlarla meşgul edilirken, dünyada olup biten zalimlikleri, soygunları, savaşları düşünmeye ne zamanı kalıyor insanlığın, ne de hafızalarında ufacık bile olsa, bir boş yerleri!