Esad’dan sekiz sıra fark yiyen adama...

Büyüklük, “Ben büyüğüm” diye böbürlenmekle olmaz. Çevrendeki birkaç çıkarcının, “En büyük sensin, başka büyük yok” diye bağırmasıyla hiç olmaz.
Kendine “Uzun Adam” gibi lakaplar taksan bile, bu senin büyüklüğünü kanıtlamaz; “kısa”sındır aslında!
Büyüklük, parayla, pulla da olmaz...
Çok konuşmakla...
Çok pohpohlanmakla...
Çor korkutmakla olmaz büyüklük!
Bütün medyayı satın alsan... Senin büyük olmadığını söyleyen herkesi içeri attırsan, astırsan, kestirsen, önüne gelen herkese diklensen, herkesi küçümsesen, her şeyi yıkıp geçsen...
Züccaciye dükkanına giren fil gibi olsan yani...
Nafile!
Büyüklük iştedir; bakıştadır büyüklük.
Sesinin renginde, uzanan elinin içtenliğindedir.
Sevgi gerektirir büyüklük; sevmeyi bilmeyi, sevilince şımarmamayı gerektirir!
Öfkeyi kontrol edebilmeyi, güvenebilmeyi, suçlamamayı, hoşgörüyü, adaleti gerektirir.
Şeyh Edebali’nin deyişiyle, “yüksekte yer tutanların, aşağıdakiler kadar emniyette olmadığını bilmeyi” gerektirir!
Nefsine hakim olmayı... Aza tamah etmeyi... Dürüstlüğü...
Yönettiğin ülkenin, oğullarınla ve kardeşlerinle bölüştüğün mal olmadığını anlamayı gerektirir.
Okumayı, dinlemeyi, sürekli ama sürekli öğrenmeyi gerektirir.
Savaşı değil barışı sevmeyi... Gerektiğinde sadece barış için savaşmayı gerektirir!
Nereden geldiğini unutmamayı gerektirir!
Eğer bunların çoğu yoksa sende...
Halkını bölüyorsan, sürekli konuşup hayatı zindana çeviriyorsan, her taşın altından çıkıyorsan, sana boyun eğmeyenlerin çocuklarını açlığa ve yoksulluğa mahkûm ediyorsan...
İstediğin kadar böbürlen, “Dünya lideriyim, en büyük benim” diye...
Üçüncü amatör ligde bile liderlik düşmez sana!
İşte; bu yüzden “Türkiye ve lider” denilince, 78 yıl önce kaybettiğimiz o “mavi gözlü sarışın dev”in adı söylenir tüm dünyada da... Senden söz eden çıkmaz!
Küçümsediğin ve izlerini kazımak istediğin o adamın ruhu bile yeter sana...
Bu halkın “büyüğü” odur.
Senin ismin, sadece “çağdaş diktatörler” arasında geçer...
***
Örneğin; ünlü bir derginin yaptığı “Dünyanın en etkili 100 kişisi araştırması”nda sen ilk 100’e bile giremezsin de...
Senin “Zalim ve terörist” dediğin Suriye Devlet Başkanı bile sana sekiz sıra fark atar!
***
Sen kim misin?
İyi bilirsin kim olduğunu...
Çünkü zaten kendinden başka hiçbir şey bilmezsin.
Ama ne yalan söyleyeyim...
Benim ve benim gibilerin umrunda bile değilsin!

ANONS!
Terör örgütünün köşeye kıstırıldığı Silopi’de dün minarelerden yapılan anonsta, “İlçe, bölücü terör örgütü mensuplarından temizlenmeden, terör bitmeden sokağa çıkma yasağı kaldırılmayacak” denilmiş...
Silopi Kaymakamlığı tarafından yaptırılan bu anonsu anlıyorum ve destekliyorum:
PKK’lı katillere, devletin kararlılığı duyuruluyor.
Anlamadığım şey, teknoloji bunca gelişmişken, bölgedeki yüzlerce
zırhlı araçta en son teknolojiye sahip anons sistemleri bulunurken, bu anonsların neden “camilerden” yapıldığı?
Minarelerden ezan yerine bu tür anonsların yükselmesi ne kadar doğru?
Laiklik, bu tür durumlarda da “dünya (devlet) işleriyle din işlerinin ayrılmasını” gerektirmez mi?

GÜNÜN SORUSU
AKP’nin zengin ettiği müteahhitlerden Ali Ağaoğlu, mevcut işleri bitince Türkiye’yi terk edeceğini açıklamış... Sorum kendisine:
Bu ballı böreği bırakıp gitme kararı aldığına göre, seni kollayanların kaderiyle ilgili bizden sakladığın bir şeyler mi var?

CHP’nin ‘ithal’leri tek tek gemiyi terk ediyor!
Taşıma suyla değirmen dönmez... Bu atasözünü on yaşındaki çocuklar bile bilir de... Bir tek CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bilmez!
Bu yüzden de sülaleden CHP’li isimleri ihraç eder; yerlerine aralarında CHP’ye ve Atatürk’e hakaret edenlerin bile bulunduğu, hayatlarında bu partiye bir kez bile oy vermemiş gericileri ya da bölücüleri ithal eder!
Bu ithalatın karşılığında da hepsine akıl almayacak bedeller öder!
Örnek mi istiyorsunuz?
Ekmeleddin İhsanoğlu... CHP’nin cumhurbaşkanı adayıydı... Şimdi nerede?
MHP’den Meclis’te!
Mansur Yavaş; Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaydı...
O da dün CHP’den istifa etti. Belli ki yoluna MHP ile devam edecek!
***
Yani...
CHP onlara dayandı; milyonlarca CHP seçmeni istemeye istemeye de olsa oylarını onlara verdi; onlar “CHP üyesi olarak kalmaya” bile tahammül edemedi!
Şimdi sıra Mehmet Bekaroğlu, Sezgin Tanrıkulu gibi isimlerde...
Göreceksiniz onlar da gidecek...
Hepsi, asıllarına dönecek!
Peki; bu durumda Kemal Bey ne mi yapar?
Belli mi olur; Şamil’i AKP’den ithal (!) eder, bir süre de onunla oyalar bizi!

SÖZ SİZDE (156+289)
Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz. Sıra İzmir’den H. Çakmak’ta:
“Abdullah Bey...
Siyasetçiler görev süreleri bittikten sonra geride bıraktıkları eserlerle anılır ve hatırlanır.
Sizin de görev süreniz bitti ancak geride bıraktığınız tek eser yok!
Mustafa Bey’in ve okurlarının soruları olmasa, adınızı bile unuturduk.
Belli ki siz, o soruları unutulmamak için cevaplandırmıyorsunuz.
Evet; bu sayede unutulmuyorsunuz ama ne yalan söyleyeyim hiç de ‘iyi’ anılmıyorsunuz!”

GÜNÜN İSYANI
Arka arkaya Ankara’ya gelen Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdülaziz ile İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani geleneklerin ve resmi adabın dışına çıkarak Anıtkabir’i ziyaret etmedi. İsyanım, Atamızı tanımayan bu adamlara saygıda kusur etmeyen ve sık sık ülkemize davet ederek bu saygısızlığı tekrarlamalarına zemin hazırlayan Cumhurbaşkanı’na:
Herkese yükselen sesiniz, bu iki saygısıza neden yükselmiyor? Onlara neden “Eyyyy” diye başlayan cümleler kurmuyorsunuz?