Eski CIA Ajanı: Irak, Libya ve Suriye’den sonra sıra İran’da mı?

​Amerikalı Philip Giraldi, eski bir CIA Ajanı.

1970’lerden 2 binli yıllara kadar 30 sene CIA’da görev yapmış.

2003’teki Bush çetesinin Irak işgaline karşı çıktığı için teşkilattan ayrılmış.

Şimdi muhafazakarların itibarlı haber sitesi National Interest’in yazı işleri müdürü.

Giraldi, ilk olarak Vietnam’da asker olarak bulunmuş, daha sonra Rusça bildiği için Batı Berlin’de görevlendirilmiş.

Daha sonra Türkiye’deyken, gelen istihbarat raporlarının ağırlıklı olarak İsrail kaynaklarından olduğunu fark etmiş.

Giraldi, Globalresearch sitesinde çıkan yazısında, kendi ifadeleriyle şunları söylüyor:

“CIA basamaklarını çıktıkça bir şeyi fark ettim. ABD’deki devasa güvenlik bütçesini yeterince besili ve dolgun tutmak için bir sürü komplo teorisi küresel tehdit hikayeleri üretiliyordu. Türkiye’de görev yaparken, gelen istihbarat raporlarının ağırlıklı olarak İsrail kaynaklı olduğu ve İsraillilerin bunlara kendi gündemlerini sokuşturdukları dikkatimi çekti. Gelen bilgi palavradan ibaret olsa da, gerçek bilgilerle harmanlanıp doğru ve kesin istihbarat havası yaratılıyordu. ABD Hükümeti bu raporlardaki, Arap ve İranlıların temelden güvenilmez ve SSCB ile aynı yatakta olduğu görüşlerini satın almak zorunda bırakılıyordu.”

Mesela Saddam Hüseyin, Filistin’e destek verdiği için CIA raporlarında fena halde olumsuz ifadelerle geçirilmiş.

Giraldi, Pentagon’daki Paul Wolfowitz – Douglas Feith ikilisinin daha sonra bu raporların, yeterince değelendirilmediği edebiyatını kullanarak Irak’ı işgalin zeminini hazırladığını belirtiyor. Giraldi, sonradan Wolfowitz-Feith ikilisinin İsrail istihbaratı ve diplomasisiyle iç içe olduğunu ve bu ikilinin İsrail’in Pentagon’daki temsilcileri olduğunu öğrendiğini anlatıyor. (“I later learned that both Feith and Wolfowitz had a virtually revolving door of Israeli intelligence officials and diplomats running through their Pentagon offices in the lead-up to that war.”)

Philip Giraldi, deneyimli bir CIA yetkilisi olarak, İsrail’in ABD’nin bir müttefiki olmasının çok ötesinde, ABD’nin Ortadoğu politikalarının temel belirleyicisi olduğunu vurguluyor.

Bu noktada olay, bilindik devlet sistematiğinden çok daha farklı bir noktaya doğru evriliyor.

İş, küresel sermayeye dayanıyor.

Giraldi, Irak’ın haksız işgali öncesi CIA’dan ayrıldığını, çünkü bu olayın temelde İsrail’in çıkarlarını gözetmek için yapıldığını belirtiyor. (“and there is no country that manipulates the U.S. government better or more persistently than Israel.)

Stephen Walt ve John Mearsheimer’ın 2006’da yayımladıkları, “İsrail Lobisi ve ABD Dış Politikası” başlıklı kitabında da muhtemelen önde gelen kaynak isimlerden birisi Philip Giraldi.

Irak, Libya ve Suriye’deki Amerikan saldırganlığının arkasında İsrail lobisinin olduğunu belirten Giraldi, şimdiki hedefin ise İran olduğunu, eğer İran’a bir saldırı düzenlenirse bunun tamamen İsrail yüzünden olacağının altını çiziyor.

Giraldi; “Eğer Amerika İran’a karşı bir savaşa girişirse, ki bunun giderek olasılık kazandığını görüyorum. Burada tamamen belirleyici olan İsrail Devleti ve Washington - Wall Street finans ekseni olacaktır” diyor.

Küresel para babaları ve bu güçlü lobi sayesinde İsrail’in Filistinlilere yaptığı tüm zulümlerin dünya çapında görmezden gelindiğini anlatan Giraldi, Trump-Rusya skandalında başroldeki damat Jared Kushner’in pek çok diğer danışman görevden alınıp tasfiye edilirken, adeta bir dokunulmazlık perdesi altında yükselmesini de Kushner’in güçlü İsrail ilişkilerine bağlıyor.

PEKİ YENİ BİR İŞGAL MÜMKÜN MÜ?

Ancak naçizane bendeniz de bu yazıya bir katkıda bulunabilirim.

İsrail’in ABD’yi yönlendirip İran’a saldırtması, veya bir başka ülkeyi perperişan etmesi artık çok da mümkün görünmüyor.

Uzun süren Suriye’den sonra, son Kuzey Kore – ABD Zirvesi de bunu ortaya koydu.

Trump bunu başarı olarak iç siyasette güzel satsa da, aslında olan biten Çin’in önerisinin kabul edilmek durumunda kalınmasıdır.

ABD’de yaşayan Rus asıllı dış politika analisti Andrey Korybko, bunu ABD’nin artık tek kutuplu dünyada yaşamadığını kabullenmesi ve çok kutuplu dünya modeline ayak uydurma çabası olarak değerlendiriyor.

ABD’nin küresel liderliğinin artık “Lead Behind” yani “Arkadan Yönetme” olarak tanımlandığını belirtiyor Rus-Amerikan uzman.

Yani bundan sonra ABD, sadece İsrail değil, Çin ve Rusya gibi Asya güçlerinin ne istediğini de dikkate almak zorunda.

Ancak yine de, ekonomik krizdeki Ürdün, sıcak para bulabilmek için İran’daki büyükelçisini çekebiliyor.

Yahut da Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz, yaptırım tehdidiyle birleşince, siyasi bir mevta konumundaki BOP’un yeniden canlandırılma çabalarını izleyebiliriz.

Galata bankerlerinin çağdaş versiyonu, İngiltere’deki tefeci merkezi City’de yapılan görüşmeler filan biraz buna işaret ediyor.

Ancak ekonomik kriz silahı da öyle nokt atışlı kullanılacak bir şey değil.

8 Haziran günü Washington Post’ta Steven Pearlstein imzasıyla yayımlanan bir haber önemli.

“Tüm Kredi Balonlarının Anasından Sakının” (Beware the ‘Mother of All Credit Bubbles) başlıklı yazıda Pearlstein, Amerika’da yaklaşmakta olan finansal krizin 2008’den de büyük olduğunu yazıyor.

Amerikalı deneyimli finans yazarı, sadece ABD değil, tüm dünyayı yönlendiren Corporate America yani Şirketler Amerikası’nın tam bir borç batağında olduğunu vurguluyor.