Eski YÖK Başkanı Gürüz: Suçluyum!

Cumhuriyet tarihinin en geniş kapsamlı kumpası olduğu artık kesinleşen Ergenekon davasının Yargıtay’daki temyiz duruşmalarına hafta içinde başlandı.Siyasetçilerden, bilim insanlarından, iş adamlarından, gazetecilerden, sivil toplum örgütü yöneticilerinden ve yüksek rütbeli subaylardan oluşan yüzlerce sanık yeniden sırayla ifade veriyor.Bugüne kadar Ergenekon ve diğer kumpas davaları hakkında onlarca kitap yazıldı. Deyim yerindeyse artık bir “Ergenekon Kütüphanesi” oluştu. İşte; bu kumpasla ilgili son kitap, tam davanın yeniden görüşülmeye başlandığı şu günlerde, bugüne kadar sessizliğini koruyan eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemâl Gürüz’den geldi.Gürüz bu kitapta sadece sanığı olduğu Ergenekon ve 28 Şubat kumpas soruşturmalarını değil, tüm hayatını anlatıyor.Çocukluğunu, gençliğini, ODTÜ’deki öğrencilik yıllarını, öğretim üyesi olmasını, öğrenci olaylarını, rektörlüğünü, TÜBİTAK Başkanlığı’nı, YÖK’teki yıllarını, AKP’yle yaşadığı kan uyuşmazlığını ve Silivri’de geçen bir yılını bir roman kurgusunda gözler önüne seriyor.Önsözünü Celal Şengör’ün yazdığı kitap, Gürüz’ün şu sözleriyle bitiyor:***“Hukuk hata götürmez; çünkü insan hayatının her saniyesi paha biçilmez değerdedir. Hukukçular buna göre yetiştirilmelidir. Ülkemizde bu konuda bir sorun olduğunu daha önce de hissetmiştim. Yeterli genel eğitim alt yapısı olmaksızın, hukuk gibi belli bir olgunluk düzeyi gerektiren eğitime, on sekiz yaşında başlamanın sakıncalarını görmüştüm. Ancak sorunun bu kadar vahim olduğunu idrak edememiştim.Eğer bir suçum varsa YÖK Başkanı olarak hukuk eğitimi konusunda gerekenleri yapmayarak görevimi ihmal etmiş olmamdır. Bundan dolayı yapılacak tüm suçları kabul ediyorum; hatta daha da ileri gidiyor, kendi hakkımda suç duyurusunda bulunuyorum. Ne Ergenekon adıyla var olduğu iddia edilen terör örgütünün üyesi olduğumu, ne devletin iç ve dış güvenliğine ait belgeleri temin ettiğimi, ne de cebir ve şiddet kullanarak darbeye ve hükümetin görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs ettiğimi kabul ediyorum. Bu iddiaların hiçbirisinin mesnedi yoktur; hepsini şiddet ve nefretle reddediyorum. Tanrı masum olduğumun şahididir.Ergenekon, 28 Şubat ve Batı Çalışma Grubu’yla uzaktan, yakından, dolaylı da olsa en küçük bir ilişkim olmadığına Tanrı şahittir. Üç yıldır bana, aileme ve arkadaşlarıma bu azabı yaşatanları Tanrı’ya havale ediyorum. (./.)Altını çizerek kimliğimi bir kez daha ifade ediyorum:Türküm, İzmirliyim, Karantinalıyım, Altaylıyım (hangi ligde olursa olsun), İzmir Kolejliyim ve ODTÜ’lüyüm. Bunların hepsi benim kimliğimi ve dünyaya bakışımı şekillendirmiştir. Kimliğimin ve dünyaya bakışımın temeli insan aklı, bilim ve kritik düşüncenin üstünlüğüdür.Varlığım Türk varlığına armağandır!” ***Türkiye’de aydın olmanın ne kadar zor, aydınları harcamanın ise ne kadar sıradan olduğunu bir kez daha yaşanmış örneğiyle görmek istiyorsanız, Kemâl Gürüz’ün her şeyi tüm çıplaklığıyla anlattığı bu kitabı okumanızı öneririm.
‘İslam, yorumlanmak için 1400 yıl, bunları beklemiş!’Gazetelerin kitap eklerinde sevgili kardeşim Nihat Genç’in “roman” yazdığını okuyunca; ilk işim bir kitapçıya gidip “İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı?”yı almak oldu.Genç, bu romanda hiç yabancısı olmadığımız kahramanlarla, çok yakından bildiğimiz siyasal ve toplumsal gelişmeleri usta işi bir “kurgu”yla anlatıyor.Bakın romanın “insan sarrafı” karakteri Aysun, “İslamcıları” nasıl tarif ediyor:***“Hiçbirini nişanlı görmedim; direk evlenirler... Kızlar mütevazı olur, susarak ve çay koyarak İslam’a hizmette bulunur... Kırkpınar güreşlerini seyrederken kispetin götten sıyrılmasını dua ederek beklerler ve ‘Vay laik devlet, İslam’ı ne hale getirdi’ diye kudurup bağırmak için, laiklik kelimesini boğaz söktürücü şurup niyetine kullanırlar. Atatürk bunlara göre düşmanı değil, Müslümanları öldürmüş...Atatürk’e ‘Deccal’ derken Hacivat Karagöz oynuyormuş gibi sırıtırlar...Bir tek Atatürk’e küfrederken kendilerini çok özgür hissederler...Atatürk’e küfretmek, bir işi olmayanların dönüm noktası... Atatürk’e küfredince çok önemli kişi olurlar.Birbirlerini hiç kırmaz, hiç eleştirmezler. En çok kullandıkları söz, ‘Önce siz buyurun, rica ederim, üstadım...’ Kim daha çok ‘Üstadım’ derse, o kadar çok lafı dinlenir. Kim çok ‘Siz buyurun’ derse o kadar hızlı yükselir.Örtbas etmekte, kendi adamlarını büyütmekte, abartmakta onlarla kimse yarışamaz! İslam, yorumlanmak için 1400 yıl bunları beklemiş...”***Nihat’ın bu romanı; İslamcıları kızdıracak ama... Bunun için birkaç yıl geçmesi gerekiyor.Bunun için önce Vakit’in bu kitabı keşfetmesi ve Nihat’ı hedefe oturtması gerekiyor.