Eşkıya romantizmi-4

Geçen hafta “efe-zeybek” türkülerinden söz etmiştik… Kemal Tahir de halkın eşkıyaya duyduğu hayranlığın ve efsaneleştirmenin çok büyük oranda bu sayede gerçekleştiğini belirtiyor bir röportajında.

Hiçbir şeye sahip olmayan, diyar diyar gezen, karınlarını doyuran herkese türkü yakan saz âşıklarının, aslında eşkıyayı kahramanlıklarından dolayı değil, bir kap yemek karşılığında yücelttiğini ifade eden Kemal Tahir’e göre bu türküler, en büyük amacı “nam salmak” olan eşkıya için büyük işlev görmüştür. (Ferit Güneri, “Kemal Tahir’le Röportaj”, 1974, aktaran: “Esir Şehrin Hür İnsanı Kemal Tahir”, Sezai Coşkun, Dergah Yay. 2012).

Yiğidin namıyla yaşadığı koşullarda, “türküsüz eşkıya olmaz” sonucuna varılabiliyor rahatlıkla. “Rahmet Yolları Kesti” romanında da “Nam alıverir adam. Namı yedi vilayeti tutar da buradan Çin içine gider. Peşine müfrezeler çıkar. Valiler, kaymakamlar biner. Alaylar çekilir” demektedir Kemal Tahir.

“Rahmet Yolları Kesti” romanı bu açıdan, Kemal Tahir açıkça kabul etmese de “İnce Memed”in anti-tezi niteliğinde ve eşkıyalığın ortaya çıkışını, devam ettirilmesini ve sonlanmasını anlatmaya odaklanmış bir eserdir. Romanda bir köylüye, “Eşkıyalık için savaş gerek… Köylerde kasabalarda erkek kalmayacak. Bunların tekmilini sınır boylarına sürecekler (…) O zaman asker kaçaklarından bazısı dağa sıçrar, olur sana eşkıya. Lakin kulak verme, seferberliklerde bile fazla sürdüreni görülmemiştir. Eşkıyalığın sonu yok. Adam kurt gibi kovalanınca kıyıcı olur. Kıyıcı heriften de bir vakit hayır çıkmaz” dedirten Kemal Tahir’e göre eşkıyanın halk tarafından sevildiği sayıldığının da gerçekle hiçbir ilgisi yoktur.

EŞKIYALIĞIN HARMAN DEVRİ

Uzun İskender de Kurtuluş Savaşı yılarında dağa çıkmış, tamamen kendi çıkarları için eşkıyalık yapmış, halkı soyup soğana çevirmiştir. Maraz Ali şöyle der romanda: “Savaş iyidir, benim Çerçi Ağam der ki ‘Savaş kaçakçılık devridir ve de eşkıyalığın harman devridir.’ Yalan mı?”

Romandan alıntıyla devam edelim:

“Şimdi neden eşkıyalık yok?

-Kim demiş? Şimdinin eşkıyaları şehir yerinde, kasabaya inmiş. Kimi dükkan açmış, olmuş bir Çerçi Süleyman Ağa, kimi önüne bir makine uydurmuş olmuş bir arzuhalci Cemal Efendi, kimisi de zaptiye-memur…

-Biz öylelerini mi sorduk? Silahlı, askerli dağ eşkıyası…

-Öylesi yok evet. Hükümet kuvvetli de ondan yok. Eşkıya devri hükümetin hasta olduğu sıradır. Aslında hükümet kısmı bir vakit ölmez, arada bir hastalanır. İnsan gibi canım! Hükümeti sıtma tuttuğu zaman eşkıya başkaldırır. Sulfato yutup yahut bir zorlu dedeye sıtmasını bağlatıp dirildi mi hükümet, bu kez marazlanmak eşkıya sürüsüne düşer.”

“TERSLİK BENDE DEĞİL…”

“Rahmet Yolları Kesti”de, Kemal Tahir’in eşkıyadan kahraman olamayacağı ve eşkıyadan fakir fukaraya hayır gelmeyeceği şeklindeki temel tezi döne döne vurgulanır:

“Fukaralar bir dua edermiş ki…

-Sen bu lafa pek kulak asmayacaksın. Eşkıyanın fukaraya yüz güldürecek kadar mal verdiği hiç görülmemiştir. Verse de arkasından zaptiye gelir elinden alır. Yediği sopa da cabası. Esasında bugün gördüğün ağaların çoğu seferberlik zamanının eşkıya yatağı ağası.

Maraz Ali bu sözlere çok şaştı. Bir zaman derin derin düşündü, suratını asarak kıvrandı:

-Bre emmi, dünya bir türlü nakleder, sen döner tersini söylersin.

-Terslik bende değil, soyguncunun fukaraya mal dağıtmasında.”

Bu elbette ki Yaşar Kemal’in İnce Memed’inin zenginden alıp yoksula vermesine ve hatta bir tür “toprak reformu” yapmasına yönelik bir eleştiridir. Kemal Tahir, özellikle de “İnce Memed”le alevlenen eşkıya romantizmine, “birçok yazarın eşkıyadan kahraman çıkarmasına” ve bazı aydınlarımızın her baktığı yerde bir İnce Memed görme sevdasına karşı “sen döner tersini söylersin” tavrı almıştır.

“Eşkıya romantizmi” yazıları, gelecek hafta Osman Şahin’in “Eşkıya Kuza” romanıyla noktalanacak.