‘Esnek çalışma’ ve ‘istikrarlı iktidar’-(TAMAMI)
“Esnek çalışma” özellikle son zamanlarda bazılarının diline pelesenk oldu. “İktidarda istikrar”a yüksek değer biçmeyi, belli çevreler öteden beri bir alışkanlık haline getirmiştir. Aslında “esnek iş gücü piyasası” ve “istikrarlı iktidar”, neoklasik ekonomi politiğin vazgeçilmez iki öğesidir.
Esneklik de, istikrar da sermaye içindir
Esnek iş gücü piyasası, işverenin ihtiyaç duyduğu türden iş gücünü istediği süreyle kiralayabilmesi demektir. İş güvencesi, bu esnekliğin önündeki en büyük engeldir. Son otuz yıldır “taşeronlaşma” ve “geçici işçilik”, iş gücü piyasasını “esnekleştirme”nin araçları olarak yaygın biçimde kullanılmaktadır. Buradaki esneklik işverenedir. İşçinin payına düşense istikrarsızlıktır. İşsizlik ya da işsizlik kaygısının yol açtığı belirsizlik, işçinin kısa erimin ötesine geçen bir gelecek planı yapmasını imkânsızlaştırır.
Öte yandan “istikrarlı iktidar”, yatırımcının geleceğe ilişkin belirgin öngörülerde bulunmasını olanaklı kılmak içindir. Belirsizlik sermayeyi kaçırır. Çünkü sermayenin aradığı, kâr güvencesidir. Kârı belirleyen etkenlerde ne kadar devamlılık sağlanırsa, kâr da o kadar güvence altına alınmış olur ve sermaye tedirgin olmaz.
Gerekçe: İş gücü bol, sermaye kıt
Neoklasik iktisat açısından sermaye de, işgücü de birer üretim etkenidir. Bu iki etkene yönelik eşitsiz muamelenin gerekçesi olarak, iş gücünün bol, sermayeninse kıt olması ileri sürülür. Formül aslında, bol olana “güvencesizlik”, kıt olana “istikrar”dır. Buna göre, eğer iş güvencesizliği bir kusursa, bunun kabahati neoklasik iktisadın formülünde değil, iş gücünün bolluğunda aranmalıdır.
Neoliberalizmin temelinde neoklasik iktisat yatar. Dolayısıyla neoliberalizmin dilinden düşmeyen “bireysel hak ve özgürlükler”, iş güvencesini kapsamaz. Tam tersine iş güvencesi, kapitalistin istediği vasıfta iş gücünü dilediği süreyle satın alma özgürlüğünü kısıtladığı için, “yeni özgürlükçülük” buna tahammül edemez.
Neoliberalizmde “yeni” olan nedir?
Neoliberalizmde, liberalizme göre neyin “yeni” olduğuna bakmak, soruna biraz daha açıklık getirebilir. Adam Smith’in Fransa’dayken yazmaya başladığı “Milletlerin Zenginliği” kitabıyla dünyaya yayılmış olan “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” yaklaşımının muhatabı feodal iktidarlardır. “Bırakınız yapsınlar”, gelişmekte olan burjuvazinin hem üretimini hem de ham madde kaynaklarına erişimini kısıtlayan feodal sisteme; “bırakınız geçsinler” de, ürünlerin ve üretici güçlerin bölgeler arası serbest dolaşımının önüne çıkan feodal engellere karşıdır. Adam Smith, kuşkusuz kapitalizme özgürlük istemektedir. Ama istemi, işin doğası gereği, köylülerin feodal bağlarından kurtarılarak iş güçlerini satma özgürlüğüne kavuşmalarını da içermektedir.
Neoliberalizmde yeni olan, kapitalizmin dünya çapında yeniden Ortaçağ ile ittifaka girdiği emperyalizm çağının “kapitalizm özgürlükçülüğü” olmasıdır. Sorun artık çalışanların iş gücünü satma özgürlüğüne kavuşması değil, işçi sınıfının uzun mücadeleler sonucu elde ettiği iş güvencesinin, kapitalistin satın alma(ma) özgürlüğünü kısıtladığı için ortadan kaldırılması haline gelmiştir. Neoliberalizmin gözünde özgürlük, alışveriş özgürlüğüdür. Parası olmayanın bu özgürlükten yararlanamaması, sistemin değil, parası olmayanın kabahatidir. Neoliberalizmde yeni olan ikinci bir önemli unsur daha vardır. Artık savunulan, bireyin feodal bağlara karşı özgürlüğü değil, Ortaçağ kurumlarının birey üstünde egemenlik kurma özgürlüğüdür.
Bol olanın gücü bireysel değil, kolektiftir
Özgürlük, yapabilmektir. Yapabilmek, kolektif gücü gerektirir. Kolektif güç yaratmada “bol olan” üstündür. Kolektif, kendisine katılan bireylerin akıl ve yüreklerinin bireşimini güce dönüştürerek yapabileceklerini, yani özgürlüklerini genişletir.
Neoliberalizmin “bireyi” ise, bu kolektif gücün panzehri olarak icat edilmiştir. O, kendi küçük dünyasının etrafına koza örerek, orada oyalanmaya programlanmıştır. Öte yandan madem ki bazılarının kendi kişiliklerini cemaatin liderine ya da tarikatin şeyhine toptan teslim etmeye yöneltilebildikleri bir ortam yeniden yaratılmıştır; o zaman neoliberalizmin, bu Ortaçağ usulü, ama kapitalizm açısından son derece verimli “topluca oyalanma”yı, yeni özgürlükleri arasına seve seve dahil etmiş olmasında da yadırgatıcı bir yan yoktur.