Evet, ödül mezarlığı...

Ödüllerde genellikle bir hır gür çıkar, memnun olmayanlar, haksızlığa uğrayanlar ya da haksızlığa uğradığını sananlar olur. Kırk yıldan beri romanlar, öyküler yazan biriyim, ülkemizdeki ödül sistemini farklı konumlardan yaşadım, yarışmacı oldum, seçici kurul üyesi oldum, çoğu zaman da uzaktan izleyicisi oldum. Ödül alan kesimde de, ödül veren kesimde de bulundum. Eskiden çok azdı ödüller. Örneğin ilk kitabım Çürük Kapı yayımlandığında bir Sait Faik, bir de TDK ödülleri vardı. Bu gün kimse ödüllerin kesin sayısını bilmiyor. Ödüller çoğaldıkça da iyice suyunu çıkardılar. Ülkemizin bir “ödül mezarlığına” döndüğünü yazanları haksız bulmuyorum. Bazen bir yılda altı yedi roman ödülü, onlarca şiir ödülü karşınıza çıkabiliyor. Seçici kurullarda çoğu zaman bildik isimler, hele bir ikisi var ki, bütün ödüllerde ya kendileri ya da önerdikleri adamlar görev alıyor. Bunlar eleştirileri de umursamıyorlar, inanın AKP’lilerden daha pişkinler. Ödüllerle ilgili çok somut bir şey görmezsem yazı yazmam. Bir seçici kurul üyesi yapıtınızı beğenmemişse, söyleyeceğiniz fazla bir şey yoktur. O kendince gerekçeler sıralar, eserinizi duygusal bulur, belgesel bulur, söyleyeceğiniz bir şey kalmaz. Zevk onun, ne diyebilirsiniz? Her konuda eskileri arar olduk ya, ben eski seçici kurul üyelerini de arıyorum. İlk ödülümü Mecidiyeköy Lions Kulübünün açtığı bir yarışmada kazandım. Samim Kocagöz’e büyük ödül, bana da “Çürük Kapı”dan dolayı jüri özel ödülü verilmişti. Seçici kurulda Behçet Necatigil, Necati Cumalı, Oktay Akbal gibi isimler... Bu adlar yalnız güven değil, aldığınız ödüle ayrı bir onur da katıyorlar. Ödül daha da büyüyor, aldığınız para değil, bu isimler büyütüyor ödülü. 1981 yılında Toprak Kovgunları ile kazandığım MAY Roman Ödülü seçici kurulu üyeleri de öyle saygın edebiyatçılardı: Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo, Burhan Arpad, Erol Toy...  Daha eskilere giderseniz, seçici kurul üyesi olarak Yakup Kadri, Halide Edip, Orhan Kemal gibi adlar çıkar karşınıza. Katıldığım ödüller içinde şimdiye kadar birini eleştirdim, daha doğrusu bir saptamamı kamuoyuyla paylaştım. Bir gazetenin verdiği roman ödülünün onda sekizini aynı yayınevi kazanıyordu, bunu saptayıp okurlarımla paylaştım. GİZLİ ADAYLIK!İki üç yıldan beri Beşiktaş Belediyesinin yürüttüğü Tepeyran Roman Ödülü de bu yıl tepetaklak edildi. “Neşter ve Madalya” adlı romanımla katılmıştım, duyduğuma göre katılanlar arasında bu roman öne çıkmış, ancak birinin çabasıyla dışarıdan, katılmayanlardan bir romancıya vermek istemişler. Yönetmelik tuhaf. Yönetmeliğin bu kısımları kamuoyuyla iyi paylaşılmadığı, basına yansımadığı için bilmiyorsunuz da. Ben dışarıdan birine verilebileceğini bilseydim katılmazdım. Benimle ya da başkalarıyla yarışacak adam önce karşımıza çıkmalı. Gizli tanıklık gibi, gizli adaylık olmamalı. Kaybetmek de var bu işte, bunu göze alacaksınız. Hani şu evlendirme programlarında, ekrana çıkmadan telefonla bağlanıp hoşuna giden güzel kızı kapmak isteyen uyanıklar vardır, böylelerine önce buraya geleceksiniz, diyorlar. Ekrana çıkıp yüzünüzü göstermezseniz size o kızı vermezler. Tepeyran Ödülünü, anladığım kadarıyla, yarışmaya katılana mı, dışarıdan önerilene mi verelim derken, sonunda kimseye vermemeye karar vermişler.  Sonuç şu: Yarışmaya katılan ve katılmayan onlarca roman arasından bu yıl bir tane ödüle değer eser bulamıyorlar. Bu yıl benim bildiğim en az otuz kırk roman yayımlandı, seçici kurul üyelerinden bazıları, bunlardan hiçbirini beğenmemişler, iyi mi? Durum içlerine sinmemiş olmalı ki, belediyenin web sayfasında bu karar açıklanmıyor. Yönetmeliğe “dışarıdan birine de ödül verilir” hükmünü koyanlar, siz bunun seçici kurula nasıl bir iş yükü getirdiğinin ayrımında mısınız? Ve nasıl bir sorumluluk... Ödüle katılanların yanı sıra, ödüle katılmayan en az otuz kırk romanı daha okumaları gerekir. Bu olabilir mi? Katılan yapıtları okumadan gelenler, bir de katılmayanları mı okuyacaklar? O zaman işin kolayı var, hiçbirine ödül vermemek. Ne demeli bilmem ki... Bir toplumda çürüme böyle oluyor sanırım... İnanın bu yazıyı kişisel bir öfkeyle yazmıyorum, bu gidişle ödül kurumu iyice laçkalaşacak, geçmişte aldığımız ödüller de bu yozlaşmadan zarar görecek.  Eskinin saygın ödülleri de bu ödül mezarlığı içinde değerini yitirecek. Benim asıl kaygım bu. Kitaplarımızın kapağına yazılan ödül adlarını kimse görmeyecek. Böyle de olmakta zaten.