Evrensellik ve millilik
İnsanlığıntarih boyunca gerçekleştirmiş olduğu birikim ve kazanımlar, kimin tarafından ve nerede elde edilmiş olurlarsa olsun, bütün insanlığın malıdır. Ama bu birikim ve kazanımların belli bir coğrafyada toplumsal ilerlemeye kaynaklık eden bir güce dönüşmesi, ancak o coğrafyaya “maledilmeleri”yle olanaklıdır. Bu, evrensel olanın “yerlileştirilmesiyle”, özümsenerek yaşamın doğal bir parçası haline getirilmesiyle gerçekleştirilir. Atatürk Devrimi, insanlığın bütün kazanımlarına sahip çıkarak, onlardan devrimin ilerletilmesinde yararlanmıştır. Bu anlayışa göre “evrensel”, “milli”nin karşıtı değil, “milli olan”ın güç kaynağıdır. Evrensel bir değer, ilk yapıcısı kim olursa olsun, onu içselleştirdiğimiz, onun taşıyıcısı ve yürütücüsü haline geldiğimiz sürece, “Türk ve milli”dir.
KAZANIMLARIN GERÇEK MİRASÇILARI
Tarih boyunca hep ilerlemeye öncülük eden toplumsal güçler, geçmiş kazanımların gerçek mirasçısı olmuşlardır. Çünkü her devrim hem geçmişten köklü bir kopuştur, hem de geçmişin birikimi üstünde yükselir. Günümüzde toplumsal ilerlemenin temel gücü, Ezilen-Gelişen Dünya’nın milletleridir. Gelişmenin önündeki temel engel, emperyalist sistemdir. Onun için Batı’nın demokratik devrimlerle insanlığa kazandırmış olduğu değerlerin gerçek taşıyıcısı artık Doğu olduğu gibi, aynı zamanda bugünden yarına miras kalacak en evrensel değerlerin yaratıcısı da, Ezilen-Gelişen Dünya’nın milli devrimleri ve toplumsal ilerlemesidir.
KENDİNE ÖZGÜ DOĞRU YOL
Farklı ülkeler, farklı “başlangıç koşulları”na sahiptir. Onun için her ülkenin kendine özgü doğru yolu inşa etmesi ve o yoldan ilerlemesi gerekmektedir. Her yerde geçerli olan ve kendisine öykünülerek başarı kazanmanın olanaklı olduğu bir şablon mevcut değildir. Evrensel olanı “millileştirme” konusundaki “coğrafyaya özgülüğü”n kaynağı budur. Geçmişin kazanımlarını bugünün gücüne dönüştürme ve geçmişin birikiminden gelecği kurmak için öğrenme gereksinimi evrensel, ama bunu yaşama geçirmenin yolları yereldir. Günümüzde toplumsal ilerlemede çeşitlilik ve beraberinde getirdiği yaratıcılık gereksinimi Ezilen-Gelişen Dünya’ya, tek tiplilik ve şablonculuk ise emperyalist sisteme özgüdür.
EVRENSELLİĞİ MİLLİLİĞİN KARŞISINA KOYMAK
Evrensellik ile millilik arasındaki ilişkinin doğru ele alınması günümüzde yaşamsal bir önem taşımaktadır. Neoliberalizm, “evrensel”liği uzlaşmaz bir biçimde milliliğin karşısına koyar. Amaç, milli olanın itibarsızlaştırılması; yöntem de, tek tip bir emperyalist şablonun bütün dünyaya dayatılmasıdır. Bu dayatmanın ülkemizdeki yankısı “Batı’da neyse, o” biçiminde özetlenebilecek yaklaşımdır. “İnsan hakları”, “adalet”, “özgürlük”, insanlığın tarih boyunca verdiği mücadeleler sonucunda elde etmiş olduğu evrensel “insanlık hakları”dır. Batı’nın sözlüğünde “insan haklarının” kazanmış olduğu anlam, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da “diktatörlere” karşı “insan haklarını savunma” adına katledilmiş milyonlarca insandan bellidir. Ergenekon, Balyoz ve benzeri kumpaslarda “Türk Ordusu’nu kafese koyduk” ve “Sakın durmayın, sonuna kadar devam edin” diye alkış tutanların, bugün FETÖ ve PKK’yı korumak için dünya çapında seferberlik başlatmaları, emperyalizmin adalete yüklediği işlevin bir göstergesidir. “Özgürlük”, onların dilinde “bölücülüğe”, “darbeciliğe” ve Ortaçağ’a özgürlüktür; özetle milli olan ne varsa, onu yıkma özgürlüğüdür.
Emperyalizm, “evrensellik” kavramını Ezilen Dünya’nın milletlerini dağıtma ve milli devletleri yıkma amacını gizlemenin örtüsü olarak kullanmaktadır. Oysa günümüzün en evrensel değeri, milletlerin özgürce yaşama ve kendi seçtikleri yoldan gelişme haklarıdır. Buna karşı yönelen her türlü zor, bir insanlık suçudur.