‘Ey Hıdrellez, niye geldin bu sene?’ demeyeceğiz

“Hıdırellez” denince nedense 1988’de, Emir Kusturica’nın “Çingeneler Zamanı” filminde kullanılan, Goran Bregovic bestesi “Ederlezi” şarkısı aklıma gelir. “Ederlezi” Roman dilinde “Hıdırellez” demek. Hıdırellez, bir sinema filminin sahnesine ancak bu kadar güzel yansıtılabilir. Filmde Balkan çingeneleri, nehrin üstünde yaktıkları ateşlerle baharın gelişini kutlarlar. Genç âşıklar Perman ile Azra, büyülü bir gerçekçiliğin içinde doğanın uyanışının kutlandığı Hıdırellez’de kavuşurlar. Şarkının sözleri, filmin sahnesi kadar hüzünlüdür.

Dünyanın en neşeli halkının iki âşık birleşirken Hıdırellez’i böyle kutlaması insanı şaşırtır. Yaşadıkları toplumlarda dışlanan, hor görülen Çingeneler, dertlerini anlattıkları bir ağıtla baharı karşılamaktadırlar.

“Ah Ederlezi, niye geldin bu sene?

Bilmez misin, buradaki kızlar yetim

Şurada yatan babalarımızdı kefensiz

Yaslar bağladı sarı saçlarımız…

Ederlezi kızlarım, Ederlezi...’’

Bir tarafta capcanlı yaşam devam ederken bir yanda da ölüm gerçekleşir. Yaşam zıtlıklarla sürer gider.

İnsan değiştiremediklerine, en önemlisi de çare bulamadığı ölüme bu şenliklerle direnir. Doğa, her yıl dirilirken insan da inatla dirilir. Bahar şenlikleri de bu yenilenmenin yaşandığı dönüşüm ritüellerinden biridir.

BAHAR ŞENLİKLERİ, BÜTÜN DÜNYADA FARKLI BİÇİMLERDE, FARKLI ADLARLA KUTLANIR

Eski Yunanlılar baharın gelişini yeraltı dünyasına kaçırılan Persephone’nin annesi Demeter’le yılda bir kez buluşması olarak yorumlamışlar. Müslüman halklar da Hızır ile İlyas Peygamber’i gül ağacının dibinde buluşturmuş; buna da “Hızır-İlyas”ın birleşimi “Hıdırellez” adını vermişler. Batı mitolojisi ile Asya inanışları müthiş bir uyumla birleşmiş.

İran ile Türkî Cumhuriyetlerde Nevruz, Sümer’de A-ki-til, Babil’de Zakmu, Ortodokslarda Aya Yorgi, Katoliklerde St. Georges, Yahudilikte Pesah olarak bilinirler. Jung, mitolojide insan zihninin özelliklerinin dünya üzerinde benzer özellikler gösterdiğini doğrular. Campbell, farklı halkların yeniden doğuş hakkında aynı ifadeleri kullanmalarına şaşmaz.

6 Mayıs’ta Anadolu ile Dünya halklarından birçoğu, dertlerini bir yana bırakır; baharın cümbüşüne katılırlar. Bizim gibi kökleri Orta Asya’ya dayanan halklar, benzer kutlamalarla bu şenliklere dahil olurlar.

HIDIRELLEZ TRAKYA’DA ÇİNGENELERİN KAKAVA BAYRAMI İLE BİRLEŞİR

Hıdırellez’in Çingeneler için bambaşka bir anlamı vardır. Mısır ya da Ön Asya kökenli bu inanca göre Mısır’da Firavunlar, o zamanda Koptlar (Kıptîler) adı verilen Çingenelere zulmederler. Çingenelerin büyük bir bölümü kaçmaya çalışır. Peşlerine düşen askerler, nehirde boğulurlar. Bir kısmı Firavun’un zulmünden kurtulur. Geride kalanlar ise kutlu bir kişinin gelip kendilerini kurtaracağına inanırlar. O gün de 6 Mayıs’tır. O sabah, Çingeneler yaşadıkları bölgelerdeki akarsulara inerek yıkanıp eğlenirler. Bazıları da bu sularda hapsedildiklerine inanırlar. Kendilerini zalim Firavun’un elinden kurtaracak Baba Fingo’ya şükranlarını sunmak için kutlamalar yaparlar.

Çingenelerde Hıdırellez ile Kakava mitolojisi hatta Dionysos Şenlikleri iç içe geçmiştir. Mitolojide Trakya, aynı zamanda Şarap Tanrısı Dionysos’a adanmış topraklardır. Kakava mit kültürü, Şarap Tanrısı Dionysos’un bağ bozumunun derin köklerindeki yaşama sevincini de taşır.

KAKAVA ŞENLİKLERİ EDİRNE’DE KUTLANIR

5 Mayıs’ta başlayan kutlamalar, Saraçhane Caddesi ile Kırkpınar Güreşleri’nin düzenlendiği Sarayiçi’nde yapılır. Şenlik 5 Mayıs’ta bereket, bolluk; sevgi, barış, kardeşlik için dev Kakava Ateşi’nin yakılmasının ardından pilav ikramı ile devam eder. Gün; konserler, sanat gösterileri ile renklenir. Halk, Meriç ile Tunca nehirlerinin kenarlarında neşe içinde piknik yapar.

Kentin her mahallesinde çalan davul zurnalarla dans eden Çingeneler, katılımcıları büyülerler. Bu şenliklerde, aklınıza gelemeyecek birçok şeyle karşılaşmanız mümkündür. Bu da büyülü gerçekçiliğin bir parçası değil midir? Ha Kusturica sahnesi ha Kakava Şenlikleri! Çünkü onlar, Dionysos’un şarapla coşan özgür insanlarıdır.

'BAHARA GİRİŞ' RİTÜELİ, 6 MAYIS SABAHI SAAT 06.00'TA TUNCA NEHRİ’NDE GERÇEKLEŞİR

Doğanın uyanışını selamlamak amacıyla herkes sabahın erken saatlerinde nehir kenarında toplanır.

Günahlarından arınmak ya da yıl boyunca zinde kalmak isteyenler, şafak vakti nehirde yüzlerini yıkarlar. Yılın bolluk içinde geçmesi için nehrin sularında yüzerler. Suya girerek hâlâ Baba Fingo’yu çağırırlar, hapsoldukları yerden kendilerini kurtarmaya çalışırlar. Ritüelleri tekrarlamak da yenilenmenin bir parçasıdır.

Evlenme çağına gelen genç kızlar gelinlikli ya da süslü elbiseleriyle Sarayiçi’nde söğüt dallarıyla yürüyüş yaparlar. Sanki antik bir Dionysos resmi geçidi gerçekleşmektedir. Söğüt dalları kapılara asılır. Yumurta kırma geleneğinin ardından niyet çömleklerinin başlarına toplanan herkes manilerle gerçekleşmesini istedikleri niyetlerini söyler. Bazen de bu niyetler nehre bırakılır bazen de dilek ağacına asılır.

Her yıl binlerce insanın katıldığı, 2017’de UNESCO’nun insanlığın somut olmayan kültürel mirası listesine alınan Kakava Şenlikleri; bizleri, evrenin tüm içindekiler ile yeniden yaratıldığı “yaradılış” kavramına götürür. Bunun için biz “Ah Ederlezi, niye geldin bu sene?” demeyiz. Varsın gelsin…