Ezber bozan öncü sarsıntılar!
Küresel ölçekte dikkatlerin bulunduğumuz coğrafyaya kilitlendiği, beklentilerin seri bir şekilde olumsuzlaştığı bir haftayı geride bıraktık. Finansal piyasalarımızdaki olağan dışı sarsılma, her kesimi etkiledi; gündem belirlemeye ve geniş kesimleri özel hesapları doğrultusunda yönlendirmeye çalışanların şaşkınlıkları ise güvensizliği artırdı. Ne olup bittiğini anlama çabaları ön plana çıkarken, öncelikler ve beklentiler farklılaştı. Orta Doğu’ya ilişkin jeopolitik gerginliklerdeki seri tırmanış ve nerede ise Üçüncü Dünya Savaşı’nın eşiğine gelindiğini düşündüren öncü gelişmeler, hayal tacirlerini etkisizleştirirken geniş kesimlerin baş ağrısı ile ayılmaya başlamasına sebep oldu.
Küresel ve bölgesel ölçekte ne olup bittiğini dikkatle takip edenler açısından, olumsuzlukların sebebi olarak görülen gelişmeler sürpriz sayılabilecek türden değildi. Fakat fiyatlanmadığı ve toplumsal hafızalarda yer almasına izin verilmediği için, söz konusu gelişmelerin etkisi büyük oldu. Geleceğe yönelik tüm strateji ve tasarımların da, mevcut koşuları ve beklentilerdeki değişimi dikkate alarak farklılaştırılması gereği kapıyı çaldı.
HESAPLAR ŞAŞTI
Türk lirasının değer kaybında seri bir şekilde yeni rekorları zorlaması, derinlik hızla azalırken oynaklığın artarak panik eğilimleri tetiklemesi algıların değişmesinde etkili oldu. Makrœkonomik görünüme ilişkin beklentilerin eşanlı olarak olumsuzlaşması ciddi bir kısır döngüye dönüştü; bilançolardaki bozulma sistemik kırılganlık yönündeki endişeleri güçlendirdi. Tüm kesimlerin hesabı şaştı. Çarşamba günü, son sekiz işgünü içinde Türk lirasının döviz sepetine karşı değer kaybı yüzde 6 düzeyini aşmıştı! Etkili ve yetkili kesimler neye uğradığını şaşırdı, tutarlı tepki vermekte zorlandı.
Siyasi iradenin ekonomik eğilim ve beklentiler konusundaki hesabı çok daha farklıydı. Faizlerin geriletilmesi adına ezber bozan bir paket hazırlandığı ve yakında açıklanacağı bilgisi, beklentileri yönlendirmek adına basına sızdırılmıştı. Görkemli bir şekilde sunuşu yapılan ve çok iddialı beklentiler içeren süper teşvik paketinin gündeme damga vuracağı hesaplanmıştı. Eşanlı olarak şeker fabrikaları ile diğer varlıkların satışı yapılacak ve muhalefet edenler etkisizleştirilecekti. Fakat bölgemizdeki jeopolitik gerginliğin seri bir şekilde yükselmesi, evdeki hesapların çarşıya uymasına izin vermedi, umulan eğilimlerin tam aksi yönündekiler sahne alınca oyun kurmaya çalışanların morali fena halde bozuldu! Dış politika konusundaki tasarımlar da bulanıklaştı, tepkisel ve kısmen tutarsız yaklaşımların ön plana çıkması kafaları iyice karıştırdı.
İSABETLİ STRATEJİ LAZIM
Türk lirasının değer kaybı, ekonomimiz açısından çok farklı anlamlar taşıyor. Öncelikle kaynak sıkıntısının büyüyeceği, beklentilerin olumsuzlaşacağı, bilançoların yıpranacağı ve böyle olmayacağı varsayımına dayalı tüm hesapların çuvallayacağı anlamına geliyor. Bu durum siyasi iradenin gerçekçi olmasını, daha isabetli stratejiler üretmesini engelliyor. Ekonomi politikası etkisizleşirken, ağırlaşmış sorunlar daha belirleyici oluyor; faizleri geriletmek konusundaki söylemler güvensizliğin büyümesine hizmet etmekten başka bir işe yaramıyor.
Perşembe günü, bölgesel gerilimde kısmen bir sakinleşme yaşandı, para otoritemiz olumsuz eğilimlerin devamı durumunda ilave sıkılaştırma yapılabileceğini açıkladı; bunlara bağlı olarak finansal piyasalar kayıplarının bir kısmını geri alabildi. Geride bıraktığımız haftanın ilk yarısında yaşamak zorunda kaldığımız şok önemlidir ve sebeplerini tümü ile ortadan kalktığını iddia etmek anlamsızdır.
KISA VADEDE DÜZELME OLMAZ
Kutuplaşan taraflar arasındaki gerginlik yüksek düzeylidir; ilk hamlenin ardından eş değer büyüklükte misillemelerin devreye girmesi ve kaosun büyümesi olasılığı oldukça yüksektir. Gerginliğin taraflarından herhangi birinin geri adım atması olasılığı oldukça düşüktür. Bu nedenle piyasalarda risk alma isteğinin yeniden artması, ekonomik beklentilerin kısa vadede düzelmesi olasılığı oldukça zayıftır. Siyaseten her hangi bir kutup lehine hesapsızca taraf olmanın, ekonomi cephesi açısından mucize yaratması mümkün görünmemektedir. Son 25 yıl genelinde küresel ve bölgesel ölçekte yaşanan gelişmelerin ışığında, orta ve uzun vadeli çıkarları gözeten stratejilerin acilen hazırlanarak devreye sokulması hayati önemdedir. Son 4 yıl içinde yaşananlar ve olumsuzlukların arkasındaki üst akıl unutulmadan, dost ve düşman ayırımı yapılmalı ve hafızalara kazınmalıdır. Duygusal ve tepkisel yaklaşımlar, sorunları iyice ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramayabilir.