Fahri arkeoloji profesörü Atatürk

Ata’mız 100 yıl önce 27 Aralık 1919’da Dikmen sırtlarından Ankara’ya gelişinin 100. kutlarken, bu şehri, önderlik ettiği Arkeoloji ve Müzecilik çalışmalarıyla Türkiye uygarlıklarının başkenti haline getirmiştir. Kendisinin 1934’te Aspendos’u ziyaretinden yıllar sonra orayı ziyaret eden ABD Başkanı Bill Clinton’un eşi Hillary Clinton Atatürk için şöyle der: “Atatürk devlet başkanı olmasaydı, Kültür Bakanı olmayı tercih edeceğini söylemişti. Bugün çeşitli müzeleri ve anıtları ziyaret ettikten sonra ne demek istediğini anlayabiliyorum. Türkiye’yi gezmek gerçekten insanlık tarihine tanıklık etmek demek. Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde Çatalhöyük ana tanrıça figürinlerini, çivi yazısıyla yazılmış Hitit tabletlerini gördüm. Tüm bu kültür zenginliğinden, çeşitliliğinden ve günümüze kalan mirastan, farklı medeniyetlerin akıl ve kas gücüyle yaptıklarından çok etkilendim. Dünya, kültürel değerlerine sahip çıkan Türk insanına minnet borçludur. Kültürün yaşamın ruhu olduğunu bilen Atatürk’ün ileri görüşü sayesinde Genç Cumhuriyet’in ilk yıllarında karşılaşılan zorluklara rağmen Atatürk, diğer birçok önderin lüks gördüğü kültürü, ulusal değerlerden biri haline getirmeye çalışmıştır. Türkiye’nin kültürel zenginliğine saygı duymalı ve bunu korumak için ortak çalışmalıyız. Bu amaç doğrultusunda ülkede, devlet ve özel sektör işbirliği içinde olmalıdır. Bugün, bizi ağırlayan Roma Devri Tiyatrosu artık, kaybolmuş Aspendos halkının bize bıraktığı bir armağandır. Biz de geçmişimizi gelecek nesile aktararak görevimizi yerine getirmeliyiz” (M. Turhan Yavaş, 1999).

ETİ’LER (HATTİ’LER)

Atatürk, ifade ettiği “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” görüşü doğrultusunda her gittiği ilde, ören yerlerini ve müzeleri gezmiştir. Atatürk 1931’de Türk Tarih Kurumu’nu kurar. Bu kurum yaptığı bilimsel kazılarla dünyada saygınlık kazanır. Atatürk ardından Ankara’da Ahlatlıbel (1933, İncek) kazısını başlatır. İlk gün bir şey bulunmadığını görünce yanında getirdiği Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’in bastonunu elinden alır, yerleri yoklayarak çevreyi yoklayarak başka bir yerin kazılmasını işaret eder. Sonra “Beyler burayı kazın, burası stratejik nokta” der (Afet İnan’ın anıları). Bu kazının arkasından kitaplardan okuduğu ama hiç görmediği Alacahöyük’tedir sıra. Devlet bütçesine yük olmaması için kendi parasından 3000 TL’yi Afet İnan’a kazının başlaması için verir. 22 Ağustos 1935 tarihinde kazı başladığında, ören yerinin üzerindeki Alaca Höyük Köyü bir süre sonra ovaya taşınır. Hitit asıllı olarak düşünülen bu yerdeki buluntular Hititlerin antik Türkiye’ye gelişinden “300-350 yıl öncesine, Eski Tunç Dönemi”ne yani “Hatti Çağı”na aittir. (Konuştukları dilin Türkçe gibi kelime sonuna konulan eklerle türetildiği yani “sondan bitişken” olduğu hakkında görüşler vardır.) “Büyük olasılıkla Alaca Höyük Kral Mezarları, Alaca Höyüklü Hatti Prens ve Prenseslerine ait olmalıdır.” Asılları Göbekli Tepe Kültüründen olan (1) Yukarı Dicle ve Fırat Havzasındaki Sümer kenti “Ur” (2) Kral mezarlarının çağdaşı olan Alaca Höyük soylularının mezarlarından çıkan müzik aletleri, güneş kursları, altın, gümüş ve tunç kap kacaklar, takılar ve mobilya aksamları, bilim dünyasınca çok iyi bilinir. Özellikle Güneş Simgeleri yanlış bir algılama ile Hitit Güneş Kursları diye anılır. Halbuki Hitit’lerin isminin de HATTİ kelimesinden türediği görüşü hakimdir. Bir tanığın bana aktardığı bilgiye göre Boğazköy (Hattuşaş) kazıları sırasında tabletler üzerinde okunan bir cümleyi duyan bir kazı işçisinin tepkisi “Bu kelime bizim lehçemizde ekmek demektir” olmuştur. Onlara ait güneş simgesi bugün hâlâ yaşar. Bir zamanlar Ankara’nın Kültür Bakanlığınca tescilli simgesi, Eti Bisküvileri, Hitit Gıda, Hitit Seramik bunlardan birkaçıdır. Bugün Hatti eserleri Anadolu Medeniyetleri Müzesi Tunç Çağı sergisinde görülebilir.

Kendisine “fahri arkeoloji profesörü” unvanı verilen Atatürk ve yetkin arkeologlarımızın çalışmaları sayesinde “Alaca Höyük Eski Tunç Çağı Kral Mezarlarının ölü hediyeleri, Troya Hazineleri ve Orta Anadolu’daki çağdaşı buluntular ele geçmeseydi, HATTİ DÖNEMİNİN (Alaca Höyükte baraj yapacak kadar) Eski Tunç Çağı’nda eriştiği yüksek seviye bilinemez, önemi idrak edilemezdi”.(Çınaroğlu, Aykut ve Çelik, Duygu; 2010, Atatürk ve Alacahöyük, Yüksel İnşaat, Ekici Form Ofset, Ankara, s. 13-36).

(1) Doç. Dr. Halil Tekin, Hacettepe Üniv. Arkeoloji Bölümü, Tarihin Sıfır Noktası Nedir? Farklı bir Göbeklitepe Yorumu, ODTÜ Arkeometri AD Semineri.

(2) Ur kelimesinden ‘Urban’ (kent) kelimesi türemiştir.