Faizciler yine sevindi, Reisçiler yine üzüldü!

T. Erdoğan, hemen her fırsatta yüksek faizlerden yakınıp, faizin mutlaka düşürülmesi gerektiğine dair iddialı ve ısrarlı konuşmalar yapıyor.

Ama meşhur “yüksek faiz lobisi” onun bu konuşmalarını açıkçası pek de takmıyor.

Yani T. Erdoğan; her fırsatta “faizi indirin, faiz bütün kötülüklerin anasıdır” mealinde konuşuyor, söylüyor aylardır hatta yıllardır.

Ama faizler inmek bir yana, yükseldikçe yükseliyor. T.C. Merkez Bankası, son olarak bankaların fonlandığı faiz oranlarını geçen hafta 0.75 puan arttırdı ve yüzde 13.5’e yükseltti. Böylece, Türkiye’de faiz oranları gelişmiş ve gelişmekte olan toplam ilk 50 dünya ekonomisi arasında en yüksek, yani en fahiş seviyeye yükseldi. Avrupa’da en yüksek faizi veren ve ödeyen ülke konuma geldi Türkiye.

Dünyada ise 200’e yakın ülke arasında faiz oranları en yüksek ilk 5 ekonomi arasına girdi maalesef.

Çift haneli faizler, çift haneli enflasyon ve çift haneli işsizlik tüm ekonomiyi ve beklentileri negatif yönde etkilemeye devam ediyor.

Defalarca yazdık, konuştuk, bir kez daha yazalım; T. Erdoğan ve bazı danışmanları hala faizin bir “sebep” olduğunu düşünüyor olmalılar herhalde. Hâlbuki faiz ekonomi literatüründe bir “sonuç” olarak nitelenir.

Neyin sonucu, yüksek enflasyonun, tasarruf yetersizliğinin, sermaye eksikliğinin, siyasal istikrarsızlığın, hukuk devletinden uzaklaşmanın, yatırım ikliminin ve beklentilerinin bozulmasının ve daha birçok iç ve dış ekonomi-politik etkenin sonucudur faiz.

O nedenle, emir-komuta ile faizler inmez-indirilemez. Denemesi bedava. Verin emri indirin faizi, görün bakalım dünyanın kaç-bucak olduğunu. Faizler bu ortamda ve koşullarda zoraki indirilmeye ve baskılanmaya çalışılırsa, sonuç, yüksek enflasyon ve patlayan döviz kurları ve onu takiben kredi batıkları ve şirket iflasları olur büyük olasılıkla! O nedenle, faizlerin yüksekliğinden yakınmak ayrı bir şey, emir-komuta ile faizleri indirmeye çalışmak başka bir şeydir. Elbette ülkenin kaynaklarını, yatırım-üretim yerine, yüksek faiz olarak dışarıya ödemek kötü bir şeydir. Ama faizleri düşürmenin yolu, il veya ilçe kongrelerinde ya da muhtarlara atılan hamasi nutuklarda “faizler indirilsin” diye bağırıp-çağırmak olamaz.

Ülke toplam 453 milyar dolar (kamu ve özel) ağır borç yükü altındayken, turizm gelirleri ve turist sayısı hızla düşerken, doğrudan yabancı yatırımcı sermaye girişleri yarı yarıya düşerken, TÜİK’in açıkladığı veriler ve yaptığı düzeltmeler kuşku ve şaşkınlık yaratırken, ülkenin dış borçlanma kapasitesi ve limitleri, astarı yüzünden pahalı büyük alt yapı yatırımları için yandaş müteahhitlere tahsis edilerek, özel sektörün kredi imkânlarına el konulurken, yüz kızartıcı yolsuzluk ve haksız iktisap iddiaları ve görülmemiş partizanlık ve kayırmacılık ayyuka çıkmışken, OHAL adı altında demokrasiden ve yobaz-gerici icraatlarla laiklik ve çağdaşlıktan hızla uzaklaşılırken, işsizlik ve enflasyon çift haneye fırlamışken, faizleri emir-komuta ile düşürmek mümkün değildir.

***

Son olarak faizlerde ekonomimiz açısından ibret ve utanç tablosu diyebileceğimiz faiz rakamlarına bakalım beraberce:

İsviçre %- 0,05 (onbinde beş)
Japonya %+ 0,02 (onbinde iki)
Euro Bölgesi %+ 0,53
Almanya %+ 0,53
Hollanda %+ 0,65
Avusturya %+ 0,62
Fransa %+ 0,75
İngiltere %+ 1,53
Kanada %+ 2,29
İspanya %+ 1,17
İtalya %+ 1,72
ABD %+ 2,84

Şimdi de gelişmekte olan ekonomilerin 10 yıllık devlet tahvili faizlerine bakalım;

Çin %+ 3,33
Polonya %+ 3,01
G. Kore %+ 2,66
Tayland %+ 2,43
Malezya %+ 3,89
Şili %+ 4,37
İsrail % + 1,76
Kolombiya %+ 6,42
Hindistan %+ 7,54
Rusya %+ 8,13
G. Afrika %+ 8,03
Brezilya %+ 7,76
Türkiye % +12,83

***

Görüleceği üzere Türkiye, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında en yüksek faizi ödemek zorunda kalan bir ekonomi. Son söz, bir ekonomi iş ve aş yaratamıyorsa, dar ve sabit gelirli halkını yüksek enflasyona ezdiriyorsa ve de dünyanın en yüksek faizini ödemeye mahkum olmuşsa, o ülkede ekonomi yönetimi de, siyasi iktidar da başarısızdır. Kaçınılmaz olarak yüksek faize mahkum olur NOKTA.