Faizin kaynağı artı değerdir

Para politikasının en önemli aracı ve kapitalist ekonominin vazgeçilmez gerçeği olan faiz ile Cumhurbaşkanı'nın muhabbeti yok. Kendisi hep düşük faizi savundu. Bunu dini inançlarına ve tüccarca düşünmesine bağlayabiliriz. Ama faiz denen şey olmadan da iktisat olmaz. Nasıl mı, bunun için faizin ne olduğunu iyice anlamak gerekiyor.
Ödünç alanın ödünç verene ödünç alınan para karşılığında ödeme gününe (vadesine) göre ödediği bedele faiz dendiğini hepimiz biliyoruz. Bunu paranın kirası veya kullanım fiyatı olarak da tanımlayabiliriz. Faiz, anaparanın belirlenmiş bir yüzdesidir. 100 birimin yıllık faiz oranı yüzde 10 ise faiz geliri 10 birim olacaktır. Gerçek faiz oranını veya gelirini bulmak için enflasyondan arındırmak gerekir. Eğer enflasyon oranı yüzde 5 ise yukarıdaki faiz geliri reel olarak (10-5=5) birim olacaktır.
Faizin nereden ödendiğini yani kaynağının ne olduğuna ilişkin sorunun cevabı ise yurt içi milli gelirdir. Bilindiği üzere yurt içi milli gelir bir ülkede yeni üretilmiş olan değerlerin toplamıdır. Bunun bir kısmını çalışanlar-işçiler ücret olarak alırlar. Milli gelirden ücretlerin çıkması ile bulunan değer artı değerdir. Bu artıdeğeri de ödünç verenler faiz, toprak sahipleri rant, girişimciler kar olarak alırlar ve paylaşmış olurlar. Bu nedenle faiz milli geliri oluşturan bir gelir olup kaynağı artıdeğerdir.
Böyle olunca faiz oranlarındaki değişmeler ekonomiyi bütünüyle etkiler, en başta gelir dağılımını değiştirir.

MERKEZ BANKASI FAİZ ORANLARI

Merkez bankaları para basarak, bankaların rezervlerinde tutmak zorunda oldukları para miktarını oranları değiştirerek ayarlayarak ve faiz oranlarını değiştirerek para arzını kontrol eder. Bizim merkez bankamız da faiz oranlarını son 6 aydır, azar azar azaltmakta ve piyasada para miktarının artmasını istemektedir. Çünkü para arzı ticareti etkileyen en önemli etkendir. Çünkü para arzını artırmak paranın değerini düşürmek, azaltmak ise paranın değerini yükseltmek anlamı taşır. Örneğin piyasada 100 TL varsa, her 1 TL’nin alım gücü yüzde 1’dir. Eğer piyasada para iki katına çıkarsa her bir TL’nin alım gücü yarıya iner. Alım gücünün düşmesi ithalat mallarını pahalandırır, ihracat mallarını ucuzlatır.

FAİZ İNDİRİMİ DURDU

“Parasal sadeleştirme” adı altında faiz koridoru üst bandında sürekli indirimlere giden TCMB bu kez tüm politika faiz oranlarının sabit bırakılmasına karar verdi. Böylece TCMB’nin gecelik borç alma faizi, haftalık repo faizi ve gecelik borç verme faizi sırasıyla yüzde 7.25-yüzde 7.50 ve yüzde 8.25 olarak kaldı.
Nedenleri aslında teknik dille anlatılırsa bulmaca çözmek zorunda kalırız. Biz sadeleştirme çabalarını sade bir dille anlatalım.
*MB doların artışından korktu. Böyle giderse faizleri tekrar artırmak zorunluluğu doğar, diye stop dedi.
*Hükümet de doların gidişatından tedirgin oldu. Faizle muhabbeti olmayan Cumhurbaşkanı'nın iki ünlü danışmanı Merkez Bankası'na sinyal verdi. Bir anlamda faiz indirme, dedi.
*Faiz indirimine gitmemesinin gerekçesi olarak bankaların rezervlerinde tutmak zorunda oldukları para miktarını oranları değiştirerek ayarlayarak ek likidite yaratıldığını öne sürdü. Oysa bu ayarlamaların piyasada ek likidite yarattığı hususunda bariz bir durum yok.
Bizim bağımsız olmayan merkez bankamız para politikasının patronu. Yukarıda belirtiğimiz işlemler ile piyasadaki para miktarını kontrol ederek hem enflasyonu hem de döviz fiyatlarını ayarlamaya çalışıyor ama iş dünyasının kullandığı TL kredi faizlerinin yüzde 14-16 oranlarda olduğunu da vurgulayalım.

PARA PARAYI ÇEKER!

Yüksek faizle aileler ve işletmeler büyük zarara uğrar. Gelir dağılımı bozulur. Fakat faiz olmadan da bankalar, merkez bankaları, kredi olmaz. Ülkeler borçlanamaz. Yani ekonomi olmaz. Burada yapılacak şey sadece para politikası ile ekonomiyi yönetmeyi bırakmak ve ekonominin yapısını faizle kullanılacak paralara mahkum etmeyecek bir duruma getirmek. Bunu yapmazsanız para parayı çeker, hepimize de konuşmak düşer…