Fakirleştiren büyüme!
TÜİK dün 2020 yılında gayrı safi yurtiçi hasılanın (GSYH) bir önceki yıla göre yüzde 1.8 oranında arttığını açıkladı.
Tabii bu artış TL bazında ve nominal. Reel olarak ise, dolar bazında GSYH bir önceki yıl 760.7 milyar dolar seviyesinden 43.7 milyar dolar daha azalarak 2020 yılında 717 milyar dolara düştü.
Buna bağlı olarak da kişi başına düşen milli gelir (dolar bazında) 2019 yılında 9.127 dolardan, 2020 yılında 8.599 dolara gerilemiş oldu.
Yani kişi başına düşen milli gelir dolar bazında azaldı.
Bu rakam son 14 yılın en düşük seviyesine tekabül ediyor ne yazık ki.
Yukarıdaki tablodan da açıkça görüleceği üzere, Türkiye’de 2020 yılı itibarıyla kişi başına düşen milli gelir, 2010 yılından bu yana geçen 11 yılın en kötüsü, en düşüğü olarak gerçekleşmiş durumda.
***
Kuşkusuz ki bu, fakirleşmenin ve ekonomik gerilemenin önde gelen sebeplerinden biri, koronavirüs salgınıdır.
Ancak salgından önce de kişi başına milli gelir rakamları 2013 yılında gördüğü 12.480 dolar seviyesinden bu yana her yıl düzenli olarak geriliyordu.
Yani zaten 2019 yılı, önceki 10 yılın en düşük kişi başı milli geliriydi.
O zaman koronavirüs salgınının etkilerinden bahsetmek mümkün değildi elbette ki.
***
Türkiye yüksek dış ticaret açığı ve cari açık veriyor. Borcunun milli gelire oranı yükseliyor. Çift haneli enflasyon, çift haneli işsizlik ve çift haneli faizler ile gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında “kırılgan ve riskli” olarak, “yatırım yapılamaz” bir ekonomi görünümüne sürükleniyor. Bu nedenle, Uluslararası CDS’leri (Kredi Risk Primi) hâlâ 300 dolayında. G. Kore’nin 24.31, Çin’in 32.88, Yunanistan’ın 78.10, Rusya’nın 87.18, Japonya’nın 15.20, Arjantin 10.20 düzeyinde CDS risk primine sahip oldukları dikkate alındığında, Türkiye’nin ne denli riskli bir ekonomi olarak algılandığı daha açık anlaşılıyor ne yazık ki.
***
“Amma da başarılıyız lobisi” bu TL bazında nominal büyüme rakamlarına bakarak, yine-yeniden algı yaratmaya çalışacak belki ama “güneş balçıkla sıvanmaz”. O nedenle yazımızın başlığını “Fakirleştiren Büyüme” olarak koyduk. Bu deyim esasında Hint asıllı bir iktisatçı olan J. Bhagweti’ye ait.
“Fakirleştiren Büyüme (Immiserizing Growth) teorisine göre, fakir ya da gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik büyümenin aslında bu ülkelerin zararına sonuçlanmasına da mal olabileceği” öne sürülüyor.
Neyse, bunu fazla da dert etmeyelim esasında, çünkü yakında aya gidip, uzayı fethedeceğiz…