Fenerbahçe olamaz, çünkü...

Okula başladığında, annesini kürsüde öğretmen olarak gören çocuklara benzetiyorum Fenerbahçeli futbolcuları. Yılların “İsmail Abi”si kürsüde... Abi desen değil, hoca desen o da değil! Bugünkü Fenerbahçe’nin özeti budur.

Bu, Fenerbahçe Teknik Direktörü İsmail Kartal’ın, “iç”yüzü. Bir de dışa yansıyan tarafı var ki, sormayın gitsin. Ligin 14.süyle oynadıkları maçtan sonra, “Çok da mahkum olmadık. Çok da ezilmedik” diye açıklama yapıyor.

Görünen köy o ki; ite kaka puanları toplasa da, Fenerbahçe sahada tekliyor. Ne 2 yıl önceki, topun kendinde kalmasını hedefleyen, yavaş ve sıkıcı oynayan ama istediğini elde eden Aykut Kocaman’ın pas takımı var bugün; ne hızlı, baskılı, dikine oynayan, fizik gücü yüksek, seyri keyifli, geçen yılki Ersun Yanal’ın takımı...

Peki, hangi takım var? Temposu yerlerde sürünen, skor üretmekte zorlanan, güven vermeyen, coşkusuz bir takım... Düşünün ki, ekibin yaş ortalamasının yüksek olduğu falan konuşuluyor. Sanki, bir yandan Şampiyonlar Ligi’nde, bir yandan İngiltere veya Almanya Ligi’nde oynuyorlar. Altı üstü, 34+12 maça çıkacak 22 kişilik takım sezon boyunca. Taş çatlasa yani, Kupa’da finale yürürse... Yaş ortalaması 29 olsa ne, 30 olsa ne?..

Asıl mesele yaş falan değil, ne mental ne fiziki olarak hazır olamamak. Bu nasıl sağlanır? Doğru ve yeteri kadar çalışarak. Belli ki burada bir sorun var, sahadaki görüntü öyle söylüyor. Ayrıca, zaman zaman disiplin, otorite zaafı olduğu da ortaya çıkıyor. Bunların sorumlusu, teknik direktördür elbette.

Fenerbahçe’nin açmazı da o zaten. Teknik direktörü,  mevcut donanımı, kapasitesi, kişilik özellikleri, kulüpteki geçmişiyle bugünkü kadroyu zirveye taşıyacak kişi değil. Tıpkı, Galatasaray ve Trabzonspor’un görevine son verdiği hocaları gibi. Onlar, neşteri vurup, Fenerbahçe’ye karşı hamle üstünlüğü sağladılar.

Fenerbahçe’de ise, hocayı görevde tutmak konusundaki diktatör inadı sürüyor. Camianın çok istediği 20.şampiyonluk, bu şartlarda hayal gibi görünüyor. Fenerbahçe’nin yönetimi, geçen sezonki şampiyonluk töreninin ardından kayyuma devredilmiş olsaydı; bugün lider, sezon sonunda da uzak ara şampiyon olurdu derim. Oysa mevcut yönetim, kendi yoluna mayın döşemekte ısrarlı.

Kimilerine göre, ligin 2.yarısında önemli rakipleriyle kendi evinde oynayacak olması Sarı Lacivertliler’in şansını artırıyor. İç saha istatistikleri bunu doğrulasa da, oynadıkları futbol ve gidişatları doğrulamıyor. Ölüp ölüp dirildiği Eskişehirspor karşılaşmasındaki gibi, içerdeki maçlarda da çok zorlanıyorlar. Öte taraftan, tribünlerde boş bu yıl. Yani Saraçoğlu maçlarını çantada keklik görmek, hesapları alt üst edebilir.

BİLGİ KİTABEVİ ARTIK YOK...

Geçen hafta, teknik nedenlerle hatalı olarak size ulaşan bu yazıyı, bu hafta yineliyorum.

“Bu yazının amacı, saygı duruşu... Hani, hayatı zenginleştiren, dünyayı daha iyi, bizi daha mutlu kılan, iz bırakan, emeği olanların ardından yaptığımız türden... 60 yıla yakın, kent kültürüne katkı sağlayan bir varlığımızı yitirdik çünkü.

25 Aralık 1955’te, Ankara’da Sakarya Caddesi’nde açılan kepenk, bu yaz aynı adreste kapandı. Tıpkı, kadim komşusu Tarhan Kitabevi gibi, Kültür gibi, Sergi gibi anılarımızda kalacak Bilgi de...

Kim bilir kaç kişi, sırf o havayı solumak, kitaplara göz atmak, dokunmak için girmiştir bu kitapçılara... Alışverişe ayıracak parası, dolayısıyla niyeti yokken, satın aldığı kitapların coşkusuyla çıkışta buluvermiştir kendisini.

Bir kitabevinin ardından ağıt yakmamın sebebi, sadece Ankaralılar’la olan köklü dostluğu, onların belleğinde bıraktığı anılar değil. Kitapla okuru buluşturan bir mecranın daha yok olması.

2013’de, önceki yıla oranla yüzde 11’lik artışla 42 bin 655 kitap yayımlanmıştı. Olasıdır ki, bu yıl sayı daha da artacak. Yine imza günü kuyrukları uzayacak, fuarlar, kitabevleri dolup taşacak; yorgun binanın altındaki yaşlı kitabevi hariç...”