Feodal sosyalizm mi, bilimsel sosyalizm mi?
Xinhua Türkiye haber sitesi, Çin’in kuzeyindeki İç Moğolistan bölgesinde yoksulluğun bilim ve teknoloji yardımıyla nasıl yok edildiğine dair bir haber yayımladı. Habere göre, Horqin çölünün art bölgesinde bulunan Naiman, 32.904 insanın yoksulluk sınırın altında yaşadığı bir bölge. Bu bölgede yer alan Qinglongshan kasabasında, yoksulluk sınırında yaşayan 1622 insandan, 2016 verilerine göre, 282’si artık yoksul değil (http://news.xinhuanet.com/english/2017-06/25/c_136393028.htm).
Şöyle; Çin Bilimler Akademisi Genetik ve Geliştirme Biyolojisi Enstitüsü virüssüz fide üretiyor ve bu üretim 2015’te verimi yüzde 67 oranında arttırıyor. Böylece 1500 kg ağırlığa sahip olan kasabada 2500 kg’lık verim elde ediliyor.
Yoksulluğun ortadan kaldırılması açısından uygulanan bu yerel yöntem, geleceğin toplumunu kurmada bilimin-inovasyonun rolüne muazzam bir atıftır. Virüssüz fide yeni ve iyileştirilmiş bir üründür ve bilimsel gelişme sayesinde üretilmiştir.
Bilim-inovasyon kavramı Çin’deki bütün projelerin temelindeki kavram. Çin lideri Şi Jinping, 14-15 Mayısta Pekin’de düzenlenen Kuşak Yol İnisiyatifi Uluslararası İş Birliği Forumu’nda gerçekleştirdiği konuşmada bu kavrama önemli bir yer ayırmıştı. Kuşak Yol İnisiyatifinin beş ilkesinden biri inovasyondu. Şi Jinping, Kuşak Yol’u inovasyon temelli kalkınma yolunda inşaa etmenin önemini vurgulamıştı.
Bu konu 21. yüzyılda sosyalizmin kuruluşu açısından önemli bir tartışma. Çin örneği üzerinden söylersek, üretim araçlarının stratejik önemdeki sektörlerde kamunun denetiminde olması, (dijital ekonomi, yapay zeka, nanoteknoloji, kuantum bilgisayarlar, büyük veri, bulut bilişim, bilim ve teknolojinin sanayi ve finansla bütünleşmesini de dikkate alarak) üretimi yüz yıl içerisinde bolluk toplumu seviyesine ulaştırabilir. Bu yoksulluğun tamamen ortadan kalkması demektir. İşte; yukarıda alıntıladığımız yerel örnek, Çin’deki diğer uygulamalarla birlikte bu insanlık hedefinin ilk basamakları olarak değerlendirilmelidir.
Bu hedefin önündeki en büyük engel emperyalist-kapitalist sistemin özel çıkarcı talepleri ve bu talepleri hayata geçirmek için uyguladığı zor gücüdür. Bu engelin ortadan kalktığı bir dünyada, İhtiyaçların, kamucu-toplumcu bir uygarlığın insanının yaşam tarzına göre tanımlanması söz konusu olabilecektir. Burada, bilim-inovasyan temelli bir kalkınmanın önemi açıktır.
Bu tartışmaya derinlikli bir katkı sunmak için bu köşe yazısı yetersizdir. Çünkü onun yeri burası değil, önümüzdeki süreçte sıklıkla tartışacağız. Bilim-inovasyon temelli bir kalkınmanın geleceğin toplumunu yaratmak açısından yeni, Bilimsel sosyalizmin bolluk toplumu kavramı açısından oldukça önemli; buna rağmen pek tartışılmayan bir konu olduğunu vurgulamakla yetinelim.
Çin’deki yerel örnek, geleceğin toplumunun ihtiyaçlarını karşılayacak üretimin bilimle ilişkisini ifade ettiği gibi, bilimsel sosyalizmin 21. yüzyıldaki tanımının da ipuçlarını veriyor ve sosyalizmin ilkel yorumu ile bilimsel yorumu arasındaki keskin çizgiyi de yansıtıyor.
Sosyalizmin ilkel ve bilimsel yorumu arasına keskin bir çizgi çizmeye ihtiyaç var. Çünkü GAİA dergisinin sürekli karşımıza çıkan bir haberi ve o haberi paylaşanların sosyalizmi algılayışları bu ihtiyacı gösteriyor. Haberin başlığı şu: “Rojova’da kadınlar bir ütopyayı gerçekleştiriyor: Bu köyde para yok, takas var”
Parmakla sayılacak kadar az insanın yaşadığı emperyalizmin bir kurgu köyünde, çapayla domates, biber ekmeyi geleceğin toplumunun üretim biçimi olarak yansıtmak nasıl tarif edilmeli? Sosyalizmin ilkel yorumu dahi oldukça modern sayılabilir bu tarif için.
Bu iki örnekten ilki gelecek kurgusunun temeline bilimi-inovasyonu koyarken, ikincisi bizi yarım asır geriye götürerek, temeline tarım toplumunun üretim biçimini koyuyor. Dolayısıyla bu iki örnek birbirinin tam karşıtı olan ideolojik formasyonlardır.
Marks ve Engels Komünist Partisi Manifestosu’nda gerici sosyalizmin biçimlerinden biri olarak feodal sosyalizmi incelemişlerdi. Feodal sosyalistler “Halkı arkalarından sürüklemek için ellerinde proleter dilenci torbası salllıyorlardı bayrak gibi. Ama halk onları her izleyişinde, kıçlarındaki eski feodal armaları görüp hiç saygılı olmayan ağız dolusu gülüşlerle tüyüyordu”.
“Rojava”da ütopik köy hikayesini önce alkışladıktan sonra feodal armaları görüp ağız dolusu gülenler ve alaya alanlar oldu. Çünkü gerçekten de yaldızları döküldükten sonra hikayenin altından feodalizm çıkıyordu. Üstelik emperyalizmle iş birliği yapan bir feodalizm. Şöyle bir sahtelik içinde: “… yarı şikayetname, yarı taşlama, yarı geçmiş yankısı, yarı gelecek uyarısı, bu arada acı ve zekice yaralayıcı yargı yoluyla burjuvaziyi kalbinden vurarak ama modern tarihin gidişini kavramadaki tam yetersizliğiyle de gülünç bir etki bırakarak…”
Bu bağlamda bu iki örneği bilimsel sosyalizmin ve feodal sosyalizmin uygulaması olarak ele alabiliriz. 21. yüzyılda sosyalizmin inşaasında hangisi geçerli olacak? Bu açıdan Marks ve Engels’in feodal sosyalizmle mücadelesinin çağımızda da devam ettiğini söylemek yerindedir.