Festivallerin suçu ne?

Birkaç festivalde farklı boyut ve şekillerde karşımıza çıkan sansür, giderek festivallerin tadını kaçırmaya başladı ve adeta bir domino etkisi yaratarak festivallerin bir çeşit alışılmış düzenini ve etkinliklerini alt-üst etti. Elbette ki bir yasaklamaya karşı festivallerin tavır almaları doğal sayılabilir. Doğal olmayan ise; festivallerin bu tavır içinde kendi etkinliklerini sekteye uğratmaları ve belki de en önemli gösterilerini toptan yok edecek bir boyuta ulaştırmalarıdır. Festivaller -eğer bir film festival komitesi tarafından sakıncalı görülüp gösterimden men edilmiyorsa- yarışmalı bölümleri asla iptal etmemeli, sansüre inat her alanda filmlerin yarışmasına zemin hazırlamalıdır. Sansüre karşı dururken, yarışmaları ortadan kaldırmak, ne sansürün oluşumuna, ne de festivallerin yapısına hiçbir olumlu katkı sağlamadığı gibi, sansürü yapanların da yararına bir eylem biçimi olur.  

Festivallerin etkinliğini ve cazibesini ortadan kaldırmak istiyorsanız, bir filmi yasaklayın düşüncesini aşmak, bu tür yasaklamalar karşında, festivallere değil de sansüre karşı daha etkin mücadele yöntemleri geliştirmek ve de uygulamak gerekir. Yoksa bu tür domino etkisi yaratıp tüm festivallerin tadını kaçıran olaylar ne ilk ne de son olup, gelenekselleştirilerek her festivalde karşımıza çıkabilir, hatta Antalya’da olduğu gibi aynı çizgide düşen kurum ve kişilerin de yol ayrımına yönelmesi gibi istenmeyen ve arzu edilmeyen sevimsiz durumlar da yaratabilir. 

Sansürle festival arasındaki ilişkide en korkulan bir durum ise, festivallerin daha işin başında otokontrol sistemine yönelerek, kendilerince sakıncalı gördükleri kimi filmleri ön jüride eleyerek saf dışı bırakmasıdır. (Sansürün festivaller üzerinde etkili olmadığı bir dönemde, Malatya Film Festivali bu durumu önceden görmüş, Geziyle ilgili belgesellerin geleceğini öngörerek işin başında belgesel film yarışmasını iptal etmişti.) Bu durum da, birçok belgeselin daha yarışmaya girmeden izleyici karşına çıkmama gibi sevimsiz ve de haksız bir durumla karşı karşıya kalacağını göstermektedir. 

SANSÜRLE SAVAŞMADA NE ETKİSİ VAR?  

Diğer yandan festivaller sansüre karşı en pratik yolu, yani tüm yarışmaları iptal ederek neyi kanıtlamış olabilirler ki? Yarışmaları tümüyle kaldırmak, ilk bakışta festivallerin prestijini kurtarma olarak algılanırsa da, sonuçta sansüre karşı olduklarının etkin bir eylemi olarak görülmezler. Hem sansüre karşı olacaksınız, hem de yarışmaları ortadan kaldırarak birçok filmin yarışmasına engel olacaksınız. Bu da anlaşılır bir şey değil. Gerçi kimileri filmler ve de jüri üyeleri yarışmadan çekildikten sonra, yarışmanın ne anlamı var diyebilirler ama, sonuçta bu tür eylemlerin sansürle savaşımında ne gibi etkisi var diye de sorulabilir. 

Önümüzde Adana, Antalya, Malatya Film Festivalleri var. Bu festivalleri düzenleyenlerin hangi düşüncelere sahip oldukları ortada. Onun için bu festivaller, İstanbul ve Ankara’nın içine düştükleri durumdan kurtulmak için şimdiden tedbirler alacak, işi daha kaynağında yok edecekler, ya da artık geleneksel hale gelen sansür nedeniyle bilinen olayları yaşayacak, ya da kimileri onlara bunları yaşatmaya çalışacaktır.  

İşin en garibi ise; sansürle mücadele edenlerle, festivallerde yarışmalı bölümlerin kaldırılıp kaldırılmamasına karar verenlerin, filmleriyle katılanların ve de jüride yer alanların, aşağı-yukarı aynı kişiler ve kurumlardan olmasıdır. Bu da sansür rüzgarının İstanbul’da başka, Antalya, Adana ve Malatya’da başka esmesine neden oluyor ki bunu da anlamak pek mümkün değildir.