Festivallerin suskunluğu

Festivaller sezonunun başlamasına az bir zaman kalmasına karşın, geçtiğimiz yıllara oranla o alışıldık telaş ve hareketlilik ne yazık ki pek gözlenmiyor. Ülkemizin içinde bulunduğu durum, partilerin koalisyon yapıp yapmamakla, erken seçime gidip gitmemek arasındaki kararsızlığı, -ya da başkalarına göre zamana yönelik taktiği- kültür sanatın her büyük organizasyonunda olduğu gibi film festivallerinin de nasıl bir yol izleyecekleri konusunda tedirginlikler yaşamasına doğal olarak zemin hazırlıyor. Festivallerin kimi dönemlerde radikal bir biçimde kesintiye uğramasına pek yabancı değiliz. Ülkemizin en köklü film festivallerinden biri olan Adana’nın kaç yıl aradan sonra ikinci kez devreye girdiğini ya da Antalya Film Festivali’nin olağanüstü koşullarda -iki yıl da olsa- yapılamaması ya da kimi festivallerin devamlı yönetici kadrolarını değiştirerek, kendisini finanse eden kurumların suyuna gitme politikasını gütmesi, yabancısı olmadığımız, bildiğimiz ve yaşadığımız olaylar. Oysaki Avrupa’nın köklü festivallerine bir göz gezdirdiğimizde, savaşta yapılanların bile olduğunu görüyoruz. Çünkü savaşa karşı yapılacak en büyük etkinlik, hiç kuşku yok ki, kültür-sanat etkinlikleridir. Bu tür etkinliklerin, hiçbir koşulda, kesintiye uğramadan devam ettirilmeleri çok ama çok önemlidir. Bu önem; yalnızca sanata verilen önemden dolayı değil, onların da ötesinde, barışa, birlikte yaşama olgusuna sağlayacağı o görünmeyen, ama her zaman katkısı olan özelliklerinden dolayıdır.
NEDEN BÖYLE OLUYOR?Bizim festivallerimiz ise tüm bunların dışında, en fazla siyasal iktidarlarla, yerel yönetimlerin değişmesinin sonucu, yapısal ve ideolojik değişim-dönüşümlere uğruyor. İster genel, ister yerel olsun her seçim kimi festivallerin yaşamını değil ama yapısını etkiliyor. Kaç yıllık bir geçmişe sahip olurlarsa olsun, çoğu festivaller bu etkiden kurtulamıyor, yerel yönetimlerin değişmesi sonucu, festivalin pek sağlam temeller üzerine oturmayan ilkelerini, devamlılık çizgisindeki kimi gelenekleri yok ederek, kendi görüşlerinden kaynaklanan, kendi kurallarını yürürlüğe sokuveriyor. Neden böyle oluyor? Bir festivalin saygınlığı geçmişiyle değil, aksine ilkeleri ve kurumlaşmasıyla mümkün olur. Bizim hangi festivalimizin ilkeleri belli? Ya da hangi festivalimizin bir hizmet politikasının devamlılığını oluşturacak yerleşik, bağımsız ve de finanse sorunlarını çözebilmenin üstesinden gelen sağlam bir kurumu var. İlkesizlik ortada. Her değişen yerel yönetim sözüm ona kendi ilkesini getiriyor. Ya kurumlaşma? O daha da beter... Hepsi yerel yönetimlerin denetimindeki sözde kurumlar. İlk önce değiştirilenler de onlar.İlkelerini baştan beri belli edip devam ettiremeyen, bağımsız kurumlarını bir türlü kurmayan festivallerin her yıl, onca geçmişlerine rağmen değişime-dönüşüme uğramaları da bu yüzdendir.Ülkemizdeki film festivallerinin birçoğu, devletten ve de yerel yönetimden alınan paralarla, bir bakıma taşeron olarak tanımlayacağımız kişi ve kurumlara yaptırılıyor. Bu tür taşeronların çoğunun da, ilkeli olduğunu ve de parayı veren yerel yönetimlerin suyunda gitmediğini kim söyleyebilir ki?Sanırım bu yılki festival hazırlıklarının sessiz sedasız sürdürülmesindeki en büyük etken de, kimi radikal değişiklikleri yapıp-yapmama tedirginliğinden...Her zamanki gibi bekleyeceğiz ve göreceğiz.....