FETÖ muhipleri partileşirken, sevinenler!
Önce 31 Mart yerel seçimlerinde, ardından 23 Haziran’da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde AKP önemli bir yenilgi alarak, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Antalya, Mersin gibi ülkemizin sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve nüfus olarak en önde gelen şehirlerini kaybetti.
Hele İstanbul seçimlerinde ortaya çıkan sonuç, iktidar partisi için tam bir hezimet oldu.
Ağır ve derin ekonomik krizin, kuvvetler ayrılığını fiilen yok sayan ucube bir Başkanlık rejiminin ve ihvancı dış politikalarının sonunda, T. Erdoğan ve AKP halk desteğini önemli ölçüde yitirmeye başladı.
İşte tam bu sırada pusuya yatmış, arazi olmuş bir takım kerameti kendinden menkul AKP’lilerin, bir değil en az iki yeni parti kuracaklarına dair hareketlenmelerinin ve buna dair beklentilerin oluştuğu görüldü.
Elbette AKP’nin kendi içinde tartışmalara, hesaplaşmalara ve giderek ayrılmalara varacak kadar çözülmesi, mutlak tek parti ve tek adam iktidarının geriletilebilmesi için muhalefet açısından kötü bir şey değildir.
Ama A. Gül ve A. Babacan gibi isimlerin etrafında dillendirilen yeni bir parti beklentilerinin, Cumhuriyetçi-Atatürkçü ve demokrat olarak bilinen kişiler ve yayın organları tarafından adeta coşkulu bir hevesle desteklenmesi ve parlatılmaya çalışılması doğru değildir.
Sonuç olarak, laiklik karşıtı odak AKP’nin, bazı kurucu, bakan ve milletvekillerinin önderliğinde kurulacak böyle bir partinin, yine yeniden neoliberal, altta kalanın canının çıktığı vahşi kapitalizme entegre olarak, emperyalizmin güdümünde olacağı aşikârdır.
Öte yandan yeni parti için sanki umutmuş gibi pompalanan ve parlatılan isimlerin 15 Temmuz öncesinde, FETÖ ile ahbap-çavuş ilişkileri, F. Gülen’e ve onun organizasyonlarına, yayın organlarına verdikleri açık destekler, düzdükleri övgüler ve yaptıkları kadrolaşmalar ayan beyan ortadadır.
Kaldı ki, FETÖ’nün siyasi kanadının üzerine gidilmiş olsaydı, bu isimlerin en azından bazılarının karanlıkta kalan ilişki ve irtibatları da bugün çoktan ortaya çıkarılmış olurdu.
Sonuç olarak, Türkiye’nin ihtiyacı, sağ-sol demeden, Atatürk’te Birleştik şiarıyla, milli duruş ve ulusal çıkarlardan yana olan, Atatürk Cumhuriyetine gönülden bağlı kadroların, demokratik merkezde birlik ve beraberliğidir.
Yoksa FETÖ muhiplerinin, FETÖ’nün siyasi ayağı olduğundan kuşku duyulan isimlerin kuracağı ve/veya onlara kurdurulacak parti veya partiler değildir, olamaz.
İkinci cumhuriyetçi, Sorosçu, gayrı milli isimlerin ve vatansız-bayraksız sözde solcu geçinenlerin, FETÖ’nün siyasi ayağının partileşme girişimleri karşısında sevinç çığlıkları atmaları normal de, cumhuriyetçi, Atatürkçü, milliyetçi ve demokrat kimliği ile bilinen isimlerin, gazeteci ve yazarların ve de yayın organlarının bu koroya katılıp, alkışlaması son derecede garip ve yakışıksız oluyor bence.
AKP’yi, FETÖ’nün siyasi ayağıyla bir olarak ve/veya onlara destek vererek iktidardan indirmeye çalışmak, bağımsız Türkiye ve milli devlet ilkesine ve cumhuriyetin kurucu değerlerine gönülden bağlı yurtseverler ve milliyetçiler için asla ve kat’a düşünülmemesi, tenezzül ve teşebbüs edilmemesi gereken bir husustur.
Aksi takdirde, İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinde yapıldığı gibi terörist başının mektubundan medet umarak rezili rüsva olanların düştüğü kasaba kurnazlığı çukuruna bu kez kendileri düşerler.
Herkes aklını başına alsın!