FETÖ’vari bir yurttan manzaralar

Kemal Yitikırmak’ın “Patatesli Yumurta / Işık Evinden Araf’a” (Boyalıkuş Yay., 2016) adlı anı-romanı, çocuk yaşta FETÖ’ün ışık evlerinden birine giren ve “abi” olan bir delikanlının “içeriden” gözlemlerini aktarır. Bu gizli saklı yaşam ve örgütlenme biçimine dair edebiyatımız açısından paha biçilmez vurgularda bulunan yazar şöyle der: “Ortaokul yıllarında, düşünmeyi ve aklı yürütmeyi bilmeyen bir çocuk olarak cemaatin içine çekilmişseniz, sizin doğrularınız ve yanlışlarınız ışık evlerinde tanıştığınız ağabeylerinizin doğruları ve yanlışlarından farksız olacaktır. Ortada bir seçim yoktur, ağa takılan ve takıldığı bu ağa âşık edilen genç bir dimağ vardır. O ağdan kurtulmak, modern bir birey olma yolunda atılacak ilk adımdır.”

Nehir Tuna’nın son İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale kazanan, Venedik Film Festivali’nde LGBT temalı filmlerin yer aldığı “Kuir Aslan” kategorisinde gösterilmiş olan filmi “Yurt” adını tam koymayıp hissettirmekle yetinse de büyük oranda Yitikırmak’ın kitabındaki aynı cemaat atmosferinde gelişiyor ve seyirciyi “FETÖ’vari” bir atmosfere çekiyor. 1996-97 Türkiye’sinde geçen film, zengin ve “cemaate bağlı” babasının zorlamasıyla ikili bir öğrenim yaşamı süren 12 yaşındaki Ahmet’in iyi bir Müslüman olmak için tuttuğu yolu, takıldığı ve âşık edildiği kirli ağı anlatıyor.

NEHİR TUNA’NIN SEÇİMİ

Bir yandan kız-erkek karışık özel koleje giderken bir yandan da yatılı olarak cemaat yurdunda kalan Ahmet’in ikiye bölünmüş dünyası var karşımızda. Kendisinin doğru yolu çok geç bulduğunu söyleyen babasının telkin ve zorlamaları, annenin iki arada bir derede kalmışlığı, yurttaki en yakın dostu ve rehberi Ahmet’e eşcinselliğe varan sevgisi, 28 Şubat’a doğru yol alan Türkiye’nin siyah-beyaz ve renkli koşullarında aktarılıyor filmde. Kolejdeki laik eğitim ısrarla İngilizce dersleri üzerinden sembolize edilirken, Atatürk ve Cumhuriyete bağlılık vurguları, “Aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleri, “Şeriata karşı omuz omuza” pankartları, tarikat yurtlarına yapılan baskınlar, keskin hatlarla ikiye bölünmüş Türkiye’nin bir yüzünü gösteriyorlar. Diğer yanda ise cemaat yurdundaki din eğitimi, zorbalık, “şefkat tokatları”, babasının yurda hatırı sayılır bağış yapmasına rağmen Ahmet’in karşılaştığı haksızlıklar yer alıyor.

Kemal Yitikırmak’ın dediği gibi, genç bir dimağ olarak, adeta çoklu kişilik sahibi Ahmet’in bir seçimi söz konusu değil “Yurt”un genel akışı içinde. Kolejdeki kız arkadaşına ilgisi ve Ahmet’le atıldığı biraz saçma bir macera dışında, henüz bir ergen olarak kendi yolunu kendisi çizemiyor. Fakat finalde ise Nehir Tuna, hem kendisi hem Ahmet için bir seçim yapmaktan çekinmiyor ve “dibi balçık kaplı bir kuyuyu” tercih ederek, her nedense “ağdan kurtulma” yoluna girmiyor.

DEVAM FİLMİNE İHTİYAÇ VAR

Estetik yetkinliğine, ilk uzun metrajını çekmesine rağmen Nehir Tuna’nın yönetmenlik becerisine, oyuncu kadrosunun başarısına ancak şapka çıkartabileceğimiz “Yurt”un temel zaafı, ele aldığı politik-sosyal mesele hakkında yeterince cesur ve açık konuşmaması. O cemaat örgütlenmesinin neye hizmet ettiği daha 1996-97’lerde bile yeterince biliniyorken, FETÖ’nün ipliği çoktan pazara çıkmışken, kumpaslar, komplolar, 15 Temmuz darbe girişimi yaşanmışken, hâlâ Aczmendi göndermeleri vb. yaparak titrek ve kafa karıştırıcı imalarda bulunmak artık karın doyurmuyor. Filmin ele aldığı, tarafsızmış gibi yapılacak bir mesele değil çünkü. Öte yandan, uluslararası festivallerde sükse yapmaya ayarlı bir formülün gereği haline getirilen eşcinsellik dokundurmaları da açıkça hafif teyelli bir yama gibi duruyor filmde.

Şimdilik “modern bir birey olma yolunda adım atmayan” Ahmet’in sonraki yaşamının nasıl gelişeceğini merak ediyoruz ister istemez. Kim bilir, Nehir Tuna bakarsınız bir devam filmi çeker ve belki de daha açık konuşur.