Feyza Hepçilingirler

İki hafta kadar önce Ayvalık’ta Feyza Hepçilingirler için düzenlenen etkinliklerde konuşmacıydım. Ayvalık güzel bir vefa örneği gösterdi yazarına. Başta İlçe Kütüphanesi, Belediye, Kaymakamlık olmak üzere emeği, desteği olanları kutluyorum. Böylece bu güzel beldemizi görme şansım oldu. Görülecek, gezilecek, hatta yaşanacak bir belde Ayvalık.
Meslektaşım, dostum Feyza Hepçilingirler’in adını ilk kez ne zaman duydum, nasıl duydum? Elbette ilkin öyküleriyle tanıdım, Akademi Kitabevi Ödülü’nü almış bir yazar öykücülerin gözünden kaçmazdı. Ancak Feyza Hanım’ın benim görev yaptığım fakültede (DTDF’de) ve bendeki ilk etkisi bu gün severek okuduğumuz kitaplarından da önce, bir kurultaydaki konuşmasıyla olmuştur.
Askeri yönetimler, pek bir araya gelmeyen, gelemeyen kişileri bir araya getirme başarısını gösterirler. Kimilerini dışarıda kurultaylarda, kimilerini de içerde, Mamak’ta, Zincirbozan’da bir araya getirdiklerini biliyoruz.
12 Eylülcülerin Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam döneminde adına dil kurultayı mı denmişti, dil şurası mı dediler tam anımsamıyorum, 1980’li yılların başlarında bir kurultay düzenlenmişti. Davetli değildim, bulunamadım o toplantıda, ancak katılan öğretim üyelerinden DTCF’deki odalarımızda dinledim tartışmaları. Toplantıya katılan doçentler, profesörler en çok Feyza Hanım’ın konuşmasından söz ediyorlardı. Cesur, etkili, eleştirici konuşmasıyla kendisini yetiştiren İstanbul Üniversitesindeki hocalarının epey canını sıkmış anladığım kadarıyla. Herhalde Muharrem Ergin’ler filan böyle birini nasıl ellerinden kaçırdıklarına, nasıl diploma verdiklerine şaşmışlardır. Türk Dil Kurumunun defterinin dürüldüğü o günlerde böyle cesur aydınlara ihtiyaç vardı, Feyza Hanım o günlerde de görevini yaptı. Bedeller ödedi elbette. Sözünü ettiğim toplantının izlerini, Feyza Hanım’ın yaşamındaki sonuçlarını onun Sedat Simavi Ödülü’nü kazanan Kırmızı Karanfil Ne Renk Solar romanında bulabilirsiniz.
Feyza Hanım, dinlemediğim ama yankısını duyduğum o konuşmasıyla bende ilkin çok iyi bir hatip izlenimi bırakmıştır. Adının önünde prof. ya da doç. sanı bulunan bilginlerle baş edebilecek bir öğretmen- yazar...
Feyza Hanım’la benzeyen yanlarımız da var, ayrılan yanlarımız da... Kendisi de benim edebiyatta 40. yılımda düzenlenen bir etkinlikte bizleri onurlandırmış, böyle bir karşılaştırma yapmıştı.
İkimiz de Türkçecilerin, dil sevdalılarının “ah”larını, “of”larını dile getiriyoruz.
İkimiz de edebiyata ilkin romancı- öykücü olarak girdik, bize sevinç veren ödüllerimizi bu türlerdeki yapıtlarımızla kazandık. Kişiyi nasıl bilirsin demişler, kendim gibi... Kendimden biliyorum... Feyza Hanım’ın da sanırım dil üzerine bunca kitap yazacağı aklında yoktu, o hep roman, öykü yazmak isterdi. Ancak Türkçenin, bu güzel dilin başına gelenleri görünce, sessiz kalamadık, kendimizi istemediğimiz bir kavganın içinde bulduk.
İkimiz de Türkçe dünyanın en talihli diliyken, nasıl dünyanın en talihsiz dili haline getirildiğini biliyoruz, bu bilinçle yazıyoruz. Türkçenin son yıllarda karşılaştığı en büyük talihsizlik Türk Dil Kurumunun kapatılıp Atatürk’ün kalıtına el konulması, Kurum’un dernek özelliğinden çıkarılmasıdır. Türk Dil Kurumu’nun kapatıldığı yıllarda ben Kurum’un genç bir üyesiydim, nasıl kapatıldığını çok iyi biliyorum. İki kadın çok etkili oldu bu kurumun kapatılmasında. Bunlardan biri Nazlı Ilıcak’tır. Özellikle Nazlı Ilıcak ve ellerindeki Tercüman gazetesi etkili oldu. Nazlı Ilıcak öz Türkçecileri nerdeyse terörist ilan etti. Şu Çılgın Türkler’in yazarı Turgut Özakman’ı bile teröre hizmet edenler arasında gördüler. Evet arı bir dil istemek teröre hizmetti Nazlı Hanım’a göre. Hangi sözcüklere takılırdı örneğin: Duyumsamak, etkinlik sözcüklerini çok eleştirirdi, bunları diline dolar, buradan teröre geçerdi hemen. Bizler bir türlü anlayamadık yeni sözcük türetmekle terör arasındaki bağlantıyı, ama o anlamıştı ve boyuna yazıyordu. İçerden yeni çıktı Nazlı Hanım, aynı suçlamalarla karşı karşıya, terörle ilgisi olmadığını anlatmaya çalışıyor paçayı kurtarmak için. Oraya buraya mektuplar yazıyor. Kaderin cilvesi işte... Sen öz Türkçeciliği bile terörle ilgilendirirsen, birileri de senin çalışmalarını teröre bağlayabilir. Nazlı Ilıcak’ı şu günlerde ekranlarda görünce, TDK’nin son kurultayında en önde oturan yaşlı üyelerin nasıl gözyaşı döktükleri geliyor aklıma, Nazlı Hanım’a gerçekten acımak istiyorum, ama içimden gelmiyor.
Türk Dil Kurumunun kapatılması, ardından küreselleşme süreciyle dilde bir kirlenme, yabancı sözcüklerin istilası dönemi başladı. Marketler, süpermarketler, plazalar, The Marmaralar... Sıra okullara geldi, okullardan Türkçe kovuluyor, İngilizce eğitim hiçbir ileri ülkede görülmeyen bir çılgınlık içinde aldı başını gidiyor. Yurdumuzda dili dile kırdırarak İngilizceyi aradan çıkardılar, nerdeyse eğitim dili oldu. Feyza Hepçilingirler işte böyle bir dönemin yazarıdır, onu bu koşullar yarattı. (Devam edecek.)