Feyzioğlu’nun 'suçu' ne?

Türkiye Barolar Birliği (TBB) en önemli meslek kuruluşudur. Bu kuruluşun başkanı olacak kişinin asgari olarak üç konuda çaba göstermesi beklenir.

Devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne ve Atatürk cumhuriyetine bağlı olmak, bunları savunmak.

Yargı gücünün aslî bir parçası olan savunmayı temsil ettiği için, yargıda yaşanan sorunlarla ilgili çözümler üretmek, önerilerde bulunmak.

Mesleğin ortak çıkarlarını savunmak. Avukatların maddi ve manevi sorunlarına çözüm üretmek. Kestirmeden söyleyip devam edelim: Prof. Dr. Metin Feyzioğlu bu üç koşulu da yerine getiren bir başkan. Peki, böyle olduğu halde neden bazı kesimler onu hedef alıyor? Başlayalım.

HER FIRSATTA MESLEĞİN ÇIKARLARINI SAVUNDU

Dikkat çekici olan, avukatlık mesleğinin sorunlarına getirdiği çözümlerle ilgili bir Allah’ın kulu Feyzioğlu’na eleştiri getirememektedir. Çünkü Feyzioğlu’nun Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ile birlikte çalışarak geliştirdiği Yargı Reformu Paketlerinin tamamında bütün düzenlemeler avukatlar lehine. Online duruşmadan, yeşil pasaport hakkına, mesleğe giriş sınavının getirilmesine kadar. Kimse itiraz edemiyor. Demek ki Feyzioğlu, avukatlar için daha önceki pek çok birlik başkanının ilerisinde başarılar kazanmıştır. Yani mesleğin temsilcisi olarak görevini fazlasıyla yapmıştır, yapmaya da devam etmektedir. Yine Feyzioğlu, Adalet Bakanı ile birlikte geliştirdikleri paketlerde yargılama usulleri ile ilgili pek çok demokratikleştirme ve kolaylaştırmaya imza attı. Burada da her şey avukatlar lehine. İşin tuhafı Feyzioğlu’nu istifaya davet edenlerin yargılamaya ilişkin yaptıklarıyla ilgili de ona ağızlarını açamamaktadır. Demek ki, avukatlık mesleğinin seçilmiş temsilcisi olan Feyzioğlu’nun bir grup meslektaşı tarafından hedefe konulmasının nedeni meslekle ilgili yaptığı çalışmalar değil. O zaman neden saldırılıyor? Anlatalım.

YAPICILIK MI YIKICILIK MI

TBB Başkanı bulunduğu konum gereği olarak, hükümetle ve özel olarak Adalet Bakanı ile birlikte çalışmalı. Bir ayağı da TBMM Adalet Komisyonunda olmalı. Eğer, görevini yapacaksa, avukatlar lehine ve hukuk devleti lehine düzenlemeler yapılacaksa bu olmazsa olmaz bir koşul. Hükümetin başında hangi Cumhurbaşkanı ya da Adalet Bakanı’nın hangi partiden olduğuna bakılmaksızın böyle olmak zorunda. Tabii amacınız üzüm yemekse yapıcı davranırsınız. Amacınız bağcı dövmekse “ne işi var birlik başkanının Adalet Bakanıyla, kesin yandaş oldu” diye yürüyüşe geçersiniz. “Yandaş” konusuna gelmişken. TBB Başkanı, üyesi olduğu CHP’den istifa etti epey zaman önce. Ve bulunduğu konum gereği Adalet Bakanı ile mesaisi oluyor. Hepsi bu. Buna karşılık CHP ve HDP’nin toplantılarından çıkmayan ve büyük çoğunluğu bu partilere üye olan bazı baroların başkanları Feyzioğlu’na “yandaş” diyor. Aslında kendileri resmen yandaş. Hem hukuken yandaş hem de pratik olarak yandaş. Feyzioğlu eğer “ne olursa olsun Ak Parti’nin bir bakanı ile yan yana gelmem” dese, omuzlarda taşınırdı bu hakiki yandaşlar tarafından. Ama bu durumda avukatların hiçbir sorunu da çözülmemiş olurdu. Bulunduğu makamın omuzlarına yüklediği sorumluluk, hükümetle birlikte çalışmayı gerektiriyor. Ve bu, ülkemiz için de avukatlık mesleği açısından da en hayırlısı. Bugünlerde unutuldu. FETÖ’nün Ergenekon ve Balyoz tertiplerini bitiren yasal düzenlemeler, Feyzioğlu’nun dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile yaptığı çalışmaların sonucudur. O dönem de Feyzioğlu Adalet Bakanı ile birlikte mesai yaptığı için hedefe konulmuştu! Ve o yasal düzenlemelere de karşı çıktılar. Yani onlara kalsa bugün Silivri’de FETÖ’cüler değil hala Atatürkçüler yatacaktı.

PKK, FETÖ VE DHKP-C’YE TAVIR ALDI

TBB Başkanı Feyzioğlu çok değil şu üç şeyi yapsaydı, CHP-HDP yandaşları tarafından alkışlanacaktı.

Türkiye PKK’ya karşı Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarını yaparken, “Savaş suçu işleniyor, barış hemen şimdi, soykırım var” deseydi en büyük TBB başkanı olacaktı.

Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı katleden DHKP-C’li teröristlere bu eylemlerinde yardım ve yataklık eden sözde “çağdaş” avukatlara sahip çıksaydı, DHKP-C talimatıyla açlık grevine giden bu sözde avukatlar için “savunma suç değildir” türünden demagojiler yapsaydı, “hepimiz Feyzioğlu’yuz” diye sloganlar atılacaktı.

KHK’larla devletten temizlenen FETÖ’cülere sahip çıksaydı, FETÖ temizliği için “hukuk katliamı” türünden laf ebelikleri yapsaydı, adı tarihe altın harflerle yazılırdı. Ama o bunları yapmadı. Geçen gün katıldığı bir TV programında kendisinin asla devletin karşısında bir konumda olmayacağını tekrar beyan etti. Feyzioğlu’nun farkı sırf muhalefet yapmak için PKK, FETÖ ve DHKP-C ile asla yan yana gelmemesi. İşte bu tavır, Atatürkçü ve Milliyetçi olan bu tavır CHP-HDP ittifakını delirtiyor.

SORUMLU MUHALEFET

Feyzioğlu, mesleğin çıkarlarının aleyhine olduğunu düşündüğü konularda muhalefet etmekten de çekinmiyor. Örneğin 2018 yılında yine meslek kuruluşlarının bölünmesi gündeme gelmiş, OHAL olmasına rağmen büyük bir miting-toplantı düzenlemişti. O dönem kendisini ziyaret ederek desteklerimizi iletmiştik. Bu mitingle o dönem hükümete geri adım attırılmıştı. İlginç olan, Feyzioğlu bu mitingde çoklu baroya karşı çıkarken, o sıralarda devam eden Zeytin Dalı harekâtını ise desteklemişti. Aynı güruh bu desteğe kızıp sloganlarla Feyzioğlu’na hücum etmişti. Yani Feyzioğlu’nun millî bir tavır almak yasak! Feyzioğlu bugün de açık bir biçimde çoklu baroya karşı olduğunu ifade ediyor. Hatta 80 baro başkanıyla birlikte ortak açıklama yayınladı. Birlikte mücadele edileceği ilan edildi. O zaman bu tantana neden? Hem yürüyen baro başkanları, hem yürümeyen baro başkanları hem de Feyzioğlu büyük baroların bölünmesine yol açacak çoklu baro düzenlemesine karşı. O zaman yürüyüş neden? Neden sanki Feyzioğlu çoklu baro uygulamasını destekliyormuş gibi bir algı yaratılıyor?

FEYZİOĞLU KARŞITLIĞININ BAŞINI KİMLER ÇEKİYOR

Çünkü amaç Feyzioğlu’nu devirmek. Çünkü Feyzioğlu Türkiye’nin yanında. Çünkü Feyzioğlu CHP-HDP ittifakının içerisinde değil. Peki, kimler Feyzioğlu’na karşı harekete geçti? Şunlar: Barış Pınarı Harekâtı sürerken PKK’ya sahip çıkıp, devlete karşı konumlanan CHP’li İzmir Barosu Yönetimi. Yaptıkları açıklama: “Savaşa karşı çıkmanın tarihsel bir sorumluluk olduğu düşüncesiyle, dün olduğu gibi bugün de diyoruz ki; "Savaş insan onurunun, temel hak ve özgürlüklerin yok edilmesi, yıkım, açlık, sefalet demektir.” Feyzioğlu’na karşı ayaklanan aynı CHP’li İzmir Barosu yönetimi geçtiğimiz 23 Nisan’da “özel oturum” düzenledi. HDP/PKK’nın grup başkanvekili Meral Danış Beştaş ile CHP’li Veli Ağbaba ve Baro başkanı konuşma yaptı. Dikkat edin 23 Nisan’da! Milli bayramda bölücülerle “özel oturum” düzenlediler. Sorsanız bunlar Atatürkçü! Sahtekârlar. İzmirli avukatlarımızı PKK saldırısından kurtarmak için adliye önünde canını feda eden Fethi Sekin’den bile utanmadılar. Atatürk’ün koyduğu “Tunceli” ismine başkaldırıp kanundışı biçimde kendisine “Dersim Barosu” adını verenler de Feyzioğlu’na karşı konumlanmış durumda. Atatürk’e bundan büyük başkaldırı olur mu? Aynı şekilde İstanbul Barosu Yönetimi. Başkanın işi gücü DHKP-C’nin kuyruğunda dolaşmak. Savcı katillerine destek olmak! Aynısını Ankara Barosu yönetimi de yaptı. Diyarbakır, Şanlıurfa Barolarına gelelim. Her fırsatta PKK lehine, devlet aleyhine açıklama yapıyorlar. Elimizde bu baro yönetimlerinin ve başkalarının Türkiye’ye karşı konumlandıkları onlarca örnek var ama yerimiz dar, yazamıyoruz. Elbette FETÖ de boş durmuyor. Okyanus ötesindeki firari alçaklar da KHK’lılara sahip çıkmıyor diye, yani FETÖ’cülere kol kanat germiyor diye hedefe Feyzioğlu’nu koymuş durumda.

MESELENİN ÖZÜ

Yani kimse kimseyi kandırmasın. Meselenin özü şu: Mesleğin menfaatlerini savunma anlamında tarihin en başarılı birlik başkanlarından birisi, PKK’ya, FETÖ’ye, DHKP-C’ye tavır aldığı için, yani gerçekten Atatürkçü olduğu için, sahte Atatürkçüler tarafından hedef alınıyor. Bin bir yalan ve sosyal medya manipülasyonuyla gerçek Atatürkçüler de bu güruha ekleniyor. Yürüyüş bir hak, eyvallah. Müdahale de gereksizdi. Ama her fırsatta Atatürk düşmanı olan PKK, FETÖ ve DHKP-C’ye destek verip sonra da “Anıtkabir’e gidiyoruz” demagojisine sığınmak hiç ama hiç ahlaki değil. Ayrıca, Feyzioğlu “gelin komisyon kurup TBMM’de hep birlikte görüşmeler yapalım” derken meclise gelmeyenlerin, şimdi meclis önünde “duran başkan” eylemi yapacağız demeleri de hiç samimi değil. Demek ki amaç sorun çözmek değil. Hükümetin de çoklu baro düzenlemesinden vazgeçmesi gerekir. Sağduyu sahibi baro başkanlarımız devreye girmeli. Açıktan Türkiye’ye karşı konumlanan bir azınlık, sanki bütün baroları temsil ediyorlarmış gibi propaganda yapıyorlar. Bu süreçte sessiz kalan ama vatanına milletine bağlı, mesleğinin onurunu öne alan baro başkanlarımız bu krizin çözülmesi noktasında öne çıkmalı. “RAND Corporation” senaryolarına ülkemizi teslim etmemeli. CHP-HDP ittifakı, TBB’nin başında bir kukla, bir yandaş görmek istiyor. TSK’nın karşısına dikilecek, hapislerdeki FETÖ’cüler ve PKK’lılar için yaygara koparacak bir enstrüman arıyorlar. Dertleri ne savunma hakkı ne de avukatların çıkarları. Millî olanı alaşağı etmek için görev alan bu gruba karşı Feyzioğlu’nu savunmak her Atatürkçünün, Milliyetçinin, vatanseverin görevidir.