Filistin, Belarus, Antalya, TRT, İsveç
Asya Futbol Şampiyonası Finalleri’nde kim kazanmış kim kaybetmiş; hiç ilgilenmiyorum. Gözüm Filistin’in maçlarında. Toprağı işgal edilmiş, her gün sivilleri öldürülen bir ulusun bu şampiyonaya gelebilmesi bile çok büyük başarıdır. Ülkesinde antrenman yapamayan bir takım. Mahmud ve Baraa gibi iki futbolcusu Markaz Balata’da oynuyor. Balata, Nablus Mülteci Kampı’nın takımı. İlk maçında İran’a kaybeden Filistin, sonra Birleşik Arap Emirlikleri ile 1-1 berabere kaldı, gruptaki son maçında Hong Kong’u 3-0 yendi. Dün çeyrek finale çıkabilmek için ev sahibi ve son Asya Şampiyonu Katar ile oynadı.
Filistin, Asya Futbol Şampiyonası’nda Gönüllerin Şampiyonu oldu. Filistinli futbolcular Katar’da ülkelerini gururlandırırken, Filistin’e bir çığlık da Sydney’den geldi. Avustralya Açık Finalinde Avrasya’nın zaferi vardı. Belaruslu Sabarenko ile Çinli Qinwen finalde karşılaştı. Belaruslu tenisçinin bayrağı ne kortta ne televizyon yayınının grafiğinde vardı. Bayrağını gizleseniz de Belaruslu olduğunu hepimizin bildiği Sabarenko finale kadar 2 ABD’li, 2 Çek, 1 Ukraynalı ve 1 Alman tenisçiyi ipe dizer gibi eledi. Yine Şampiyon oldu. Final maçı, tribünlerden gelen bir çığlık ile durdu bir ara; “Özgür Filistin Ateşkes Şimdi” Uluslararası sporun emperyalizm uşağı yöneticileri, Belarus bayrağını gizleseler de bu çığlığı gizleyemediler. Sabarenko, geçtiğimiz sene de Avustralya Açık’ta Şampiyon olmuştu. Yine onu bayraksız yarıştırmışlardı. Finali 2018’e kadar Rusya adına yarışan Rybakina ile oynamıştı. Rybakina, Rusya’ya uygulanan çirkin spor ambargosunu kırmak için Kazakistan adına kortlarda. Bir gün, gizlediğiniz Belarus ve Rus bayraklarını bu sporcuların isimlerinin yanına mutlaka koyacağız; emperyalizmin tetikçisi şerefsiz spor yöneticileri!
‘ANTALYA OYUNLARI’
Rus sporcularına ve takımlarına özel turnuvalarda ambargo uygulanmayan bir şehrimiz var: Antalya! 2 hafta önce Antalya’da yapılacak uluslararası resmi turnuvaları yazmıştım. Salon hokeyi, karate, cimnastik, judo, voleybol, atletizm, güreş, okçuluk, tenis ve basketbolda dünyanın birçok sporcusunu Antalya’da göreceğimizi belirtmiştim. Az yazmışım. Bu yıl, Antalya; golf, masa tenisi, tekvando, dartta da uluslararası resmi turnuvalara ev sahipliği yapıyor. Down Sendromlu sporcuların yarıştığı Dünya Trisome Oyunları da bu yaz Antalya’da yapılacak. Hala atladıklarım vardır. Türkiye Ulusal Olimpiyat Komitesi’ne ve Antalyamızı yönetenlere; tüm bu spor organizasyonlarında kürsüye çıkan sporculara ikinci bir madalya verilmesi için çalışmalarını öneririm. İlgili uluslararası federasyonlardan onay alınarak; tüm bu şampiyonalar “Antalya Oyunları” adı ile birleştirilsin. Bu sayede; dünya, Antalya’da her sene küçük bir Olimpiyat yapıldığının farkına varır. Örneğin Voleybol Milletler Ligi’nde hem erkekler hem kadınlar ilk ayakları sekizer milli takımın katılması ile Antalya’da yapılacak ve her takım dörder karşılaşma yapacak. 4 karşılaşmanın sonrasında, Antalya’ya gelen takımlardan en başarılı üçüne madalya vererek; Milletler Ligi’nin ilk ayağına başka bir heyecan da katılabilir. Nasıl Japonya’da düzenlenen Voleybol Olimpiyat Elemeleri, aynı zamanda Dünya Kupası olarak da kabul edildi; Milletler Ligi’nin Antalya’daki ilk ayakları da farklı bir değer kazanır. Bu sayede belki, Milletler Ligi’nin ilk ayaklarının Antalya’ya verilmesi de gelenekselleşebilir. Olimpiyat kazanmanın yolu, ev sahipliği yapılan bu organizasyonları tanıtmaktır. Yoksa milyonlar harcayıp, “İstanbul’a neden Olimpiyat vermiyorlar” diye ağlamak değil. Antalya, zaten her yaz Olimpiyat kadar sporcuya ev sahipliği yapıyor. Antalya’da yapılacak bir Olimpiyat için; Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyelerinin ne konaklama ne trafik ne seyirci ne tesis ne sponsor ne terör kaygısı olmaz. Daha ne olsun!
TRT, SADECE FUTBOLLA KALMAMALI
Bir de bu şampiyonaların hepsini Dünya’ya iletebilecek güçte TRT’miz var! Türkiye’yi temsil eden futbol takımlarımızın karşılaşmaları nihayet şifreden kurtuldu. TRT, Türk takımlarının karşılaşmalarını şifresiz kanallarında yayımlayacağını duyurdu. Özel kanallarda maç anlatan bir spor spikerinin “UEFA’nın bu karşılaşmaların şifresiz kanalda yayımlatmayacağını” söylediğini duydum. Bu ifade yanlış değil, yalan… Yaklaşık 1 sene önce, TRT’de FIFA Dünya Kupası’nı izledik. TRT, uydu yayınına coğrafi sınırlama koyarak Dünya Kupası’nı yayımladı. Ulusal yayın platformlarında; Dünya Kupası karşılaşmaları zaten TRT yayını şifrelenmeden yayımlandı. Anlaşılan, spor spikerimiz Dünya Kupası’nı izlememiş. Bu yalanla, Devlet kanalının başarısı gölgelenmek isteniyor. Kamuoyunun aklını karıştırıp “Bak TRT de şifresiz yayınlayamazmış” algısı yaratılmaya çalışılıyor. Nasıl milli takımların karşılaşmaları şifresiz kanallarda yayımlanıyorsa, Türk takımlarının Avrupa Kupası karşılaşmaları da şifresiz kanallarda yayımlanmalı. Bu, futbol ile sınırlı kalmamalı. Hala bazı kupalarda Türk takımlarının Avrupa kupası karşılaşmaları yayımlanmıyor. Challenge gibi alt kupalarda; Türkiye’yi temsil eden kulüpler, canlı yayımlarla TRT ekranlarında onurlandırılmalıdır. Basketbolda Euroleague ve Şampiyonlar Ligi de şifreli kanallardan kurtarılmalıdır. Avrupa kupalarında, Türk takımlarının oynamadığı karşılaşmalar; şifreli yayım platformlarına satılabilir. TRT’nin önceliği Türk sporcularını ve Türk takımlarını ulusumuzla buluşturmak olmalı. Yoksa İtalya Ligi’ni ya da Wimbledon’u yayımlamak TRT’nin görevi değildir. TRT’nin yükümlülüğünün yabancı meclisleri değil, TBMM’deki görüşmeleri yayınlaması olması gibi!
Meclisimiz, NATO’da olmasa bile her zaman emperyalizmin tetikçiliğini yapan İsveç’in NATO’ya alınmasına ve bu sayede NATO’nun doğuya doğru genişlemesine onay verdi. 31 Mayıs 2022’de yazmışım bu tetikçiyi: “FIFA’nın İsveçli tetikçisi Erik Fredriksson. Daha 15 yaşında tanıdım bu tetikçiyi, 1986 Dünya Kupası finalleri son 16 turunda gece yarısı gördüm cinayeti. Çocuk yaşta gece yarısı bir cinayet görürseniz unutamıyorsunuz. Uzatmaya kalan karşılaşmada arka arkaya Belçika’nın attığı ofsayt gollerle Sovyetler Birliği eleniyordu. 2 sene önce Euro 84’te Belçika, Yugoslavya’yı 2-0 yenerken de turnuvada yönettiği tek maçla görevini tamamlamıştı. 1988’de de UEFA Süper Kupası Finali’nde yine bir Belçika takımı kupayı kaldırırken maçın hakemi Fredriksson’du. Türk sporseverler 1976’da tanımıştı bu tetikçiyi. Trabzonspor Liverpool’u ilk maçta 1-0 yenmişti. UEFA rövanşı tehlikeye atamazdı, Erik uluslararası ilk maçına çıktı Londra’da. Trabzon 10 kişi tamamladığı maçı 3-0 kaybetmişti. 1980’de Trabzon sahasında Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Szombierki Bytom’u ilk maçta 2-1 yenmişti. Polonya deplasmanında, hakem yine Fredriksson’du, verdiği tartışmalı penaltı ile Trabzon’un ipini çekti. Bir de 1990’dan İrlanda-Türkiye maçı aklımda. Biri ofsayt, biri savunma oyuncusuna faul, biri penaltı gollerle 5-0 kaybettiğimiz maçı yine Erik yönetti. Vermişler bir tetikçinin eline silahı düdüğünü, 1990 Dünya Kupası’nda yine ortaya çıktı elinde kırmızı kartı ile, Arjantin-Sovyetler Birliği maçında. İkinci yarının başında 10 kişi kaldı Sovyetler. SSCB’nin bir şutunu Maradona çizgiden eliyle çıkardı, bu eli görmemek imkansızdı, ama Erik yine görmedi. Sovyetleri yine eledi, ama bu maç da onun son maçı oldu, bir daha maç yönetemedi. Kısaca, İsveç NATO’da değil ama hep NATO’nun tetikçisiydi. Terörle mücadele edecek olan bir Başbakanları çıktı; onu da yaşatmadılar, vurdular. Sadece Dünya Kupalarında yoktu İsveçli tetikçiler; Irak’ta vardı, Afganistan’da vardı, hatta bugün Ukrayna’da bile var. İsveç, NATO’ya girecekmiş. İsveç’ten ala NATO tetikçisi mi var?”