Filistin meselesinin kökenlerine Güney Afrika'dan bakış

İslamofobi genel olarak İslam'a ve Müslümanlara, özellikle de siyasi bir güç olarak karşı duyulan hoşnutsuzluk veya ön yargı olarak tanımlanır. Osmanlı tebaasından Filistinli Ahmed Zein, 1917'de Güney Afrika'da bir savaş esiri olarak İslamofobi'yi şöyle anlatıyordu:

“Makama,

Yaklaşık 30 ay önce, işlerimi düzenlemek için herhangi bir makul süre tanınmadan savaş esiri olarak tutuklanmam için emir verildiğinde, Kimberley'de siyasete karışmadan barış içinde işlerimi sürdürüyordum. İşimin kaybına ilişkin tazminat talebim size gönderildi ve şu ana kadar herhangi bir yanıt alamadım.

Benim daha fazla endişe duyduğum şey kamplardaki konumumuzdur. Biz sadece tutuklu beş Türk vatandaşıyız. Yurttaşlarım arasında Hristiyan inancına sahip olanlar Fransız Konsolosu'nun müdahalesiyle serbest bırakıldı. General Botha'nın burayı ziyareti sırasında şikayetlerimiz bu beyefendiye yazılı olarak iletildi ancak şu ana kadar bir sonuç alınamadı. (…) Avustralyalı ve Alman mahkumlar, hayırsever topluluklarından paranın yanı sıra hediyeler de aldı. Alman tutuklular hükümetlerinden ayda on pound alıyordu. Geçtiğimiz nisan ayından bu yana etrafımız dilini konuşamadığımız insanlarla çevriliyken soğukta bırakılıyor, bu da dünyadan izolasyonumuzu tam anlamıyla tamamlıyor. Elimizdeki azıcık para o zamandan beri harcandı, dolayısıyla inancımıza uygun olmayan bazı yiyeceklerin dağıtıldığı günlerde aç kalmak zorunda kalıyoruz. (..)

Geçen ağustos ayında Ramazan münasebetiyle P.M. Burg'da Muhammedan cemaatiyle dini ayinlerimizi gerçekleştirmek üzere birkaç saat geçirmek için izin başvurusunda bulunduk ancak bu reddedildi. Katillerin bile hapiste durumu bundan daha kötü olmaz.

Ahmed Zein
Esir Kampı/Güney Afrika
1917”

İNGİLİZ İŞGALİYLE BAŞLAYAN SÜREÇ

Ahmed Zein, uzun bir hapishane hayatının ardından Güney Afrika'da öldü ve Cape Town'da gömüldü. Zein, 400 yılı aşkın bir süre Osmanlı Devleti'nin hakimiyeti altındaki Filistin bölgesinden 1900'lü yıllarda iş amacıyla Kimberley'e gitmişti. İngilizler Filistin'i işgal ettiğinde ne yazık ki hemen bölgedeki Müslümanlara kötü muamelede bulundular, halbuki İngiliz işgalinden önce Filistin’in huzurlu bir yer olduğunu o coğrafyanın gayri-Müslim münevverlerinden Edward Said dahi kaydeder. O dönemde Kudüs'ü İngiliz işgaline karşı korumak için Sivas şehrinden giden mahkumlar gönüllü olarak Nablus'ta Türk ordusuna katılmıştı. 1918’de General Lord Curzon'un İngilizlerin Osmanlı ordusuna karşı kazandığı zaferi "Yılbaşı hediyesi" olarak tanımlaması ise İngilizlerin bölgedeki sömürgeci zihniyetini ortaya koyuyor.

I. Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı ordusu yenilerek Suriye'ye kadar geri çekildi. Iğdırlı Hasan Onbaşı gibi bazı Türk askerler Kudüs’ü ölene kadar terketmezken bazı Filistinli aileler ise Anadolu'ya göç etmişlerdi.
Tarihçi Michelle Campos meşhur çalışmasında:

“'Osmanlı Kardeşleri' kitabım Müslümanların, Hristiyanların ve Yahudilerin nasıl birlikte imparatorluk vatandaşı haline geldiklerinin izini sürüyor. Filistin'de, Siyonist hareketin ve Arap milliyetçiliğinin ortaya çıkışına rağmen Yahudiler ve Araplar, imparatorluk vatandaşlığını benimseyerek yerel kurumlarda işbirliği yaparak kalkındı. Osmanlı olmanın ne anlama geldiğini, imparatorluğu birbirine bağlayan şeyin ne olduğunu bu kitabım ortaya koyuyor.”

BİRİ BİTTİ DİĞERİ DEVAM EDİYOR

Bu minvalde İngilizlerin Filistin'deki tüm vatandaşlara nasıl farklı davrandığını, Filistin'i işgal edip Siyonist bir devlet kurduğunu ve Müslümanları nasıl kendi kaderleriyle başbaşa bıraktığını tarih terazisinde sorgulamak gerekiyor. Zira İngiliz manda dönemi, Filistinlilere yönelik İslamofobik yaklaşımın başlangıcıydı. Bir İslamofobik İngiliz mandası altında 1948’de Siyonist İsrail devleti kurulurken aynı yıl yine bir İngiliz politikasının sonucu olan Güney Afrika’daki ırkçı Apartheid rejimi kuruldu fakat biri 1994’de sona ererken diğeri Filistin'de aileleri yok etmeye devam ediyor.

Ahmed Zein'in mektubunda açıkladığı gibi Britanya İmparatorluğu, sömürgelerindeki gayrimüslim tebaaya karşı taraflı bir politika uygulamış, hatta Müslüman savaş esirlerine farklı muamele etmişti.
O halde vicdan ve aklın ışığında şu suali sormak icap eder: Dünyada İslamofobiyi antisemitizmden daha az kınanacak kılan şey nedir?