Filmler sinemada izlenir ama...
Sinema ortamımızın onca sorunu varken, festivallerde jürilerin filmleri nerede izleyeceğine ilişkin ortaya atılan tartışma nedense birden alevlenerek, gereğinden fazla abartılıp, olayın içyüzünü bilen ve de bilmeyenlerin katkılarıyla sinemamızın güncel bir sorunu oluverdi. İşin garibi bir kişinin de ortaya çıkıp, jürilerin filmleri sinemanın dışındaki bir mekanda izlemesi gerektiği savını ortaya sürmemesine rağmen...
Bilindiği gibi bu tartışmanın kaynağı, geçtiğimiz günlerde sonuçlanan Kayseri Film Festivalinde jürinin yarışmaya katılan filmleri halkla birlikte sinema salonunda değil de, oteldeki bir salonda izlenmeleriydi. Bu durum; yarışma tüzüğünde önceden belirlenmiş ve bir çok yönetmen/yapımcı da buna göre filmlerini yarışmaya göndermişti. Ama sonradan birkaç yönetmen, bu koşulları kabullendikleri halde, son anda, jürinin filmlerini halkla birlikte gösterilmesi gerektiğini, aksi halde yarışmadan çekileceklerini belirttiler. Festival yöneticileri de, yarışma koşullarına göre her filmin aynı koşullar içinde izlenmesi gerektiğini, hiç kimseye ayrıcalık yapılamayacağını açıkladı. Sonuçta jürinin filmlerini halkla birlikte izlenmesi isteğinde bulunan yönetmenlerden bir kaçı yarışmadan çekildi. Ama çekilen yönetmenlerden birinin bu kendi isteğiyle çekilmeyi, yarışmadan çıkarıldığı savına dönüştürmesi, bu istenmeyen ve de arzu edilmeyen olayların da ortaya çıkmasına neden oldu.
Elbette ki, sözünü ettiğimiz bu olayda, birilerini yargılayıp, birilerini haklı çıkarma gibi bir derdimiz yok. Olamaz da... Yarışmadan filmlerini çeken genç yönetmenlerin hataları; yarışmaya katılma koşullarını okumayıp, son anda filmlerini çekmeleri, içlerinden birinin de bu çekilmeyi kendisinin değil de festivalin isteğine bağlı olduğunu iddia etmesi, haklı oldukları taraf da; emek verip bin bir zorlukla ortaya çıkardıkları filmlerini jürinin halkla birlikte izlenmesi isteğinde bulunmalarıdır.
Filmlerin sinemada izlenmesine hiç kimsenin itirazı olamaz... Hele hele benim ise hiç olamaz. Çünkü -Filmler sinemada izlenir- sözü, benim patentli sözüm...Yıllar önce Met Film Sahibi Erol Özpeçen bunun telifini ödeyerek bu sözü Emek ve Yeni Melek sinemalarının vitrinine asmıştı. Ama Kayseri Film Festivalinin süresi ve olanakları kısıtlı olduğundan bu doğru olanı yapamaması bir bakıma kaçınılmaz oldu. Üstelik bu kaçınılmaz olanı tüzüğüne koyarak öncesinde belirtti. Yani, benim koşullarım bu, arzu eden filmlerini yarışmaya sokar, etmeyen de yarışma dışı gösterilmesini ister dercesine. Gerçekten de öyle oldu. Yarışmaya katılan tüm filmler sinemalarda halka açık ve ücretsiz olarak gösterildi. Ancak jüri, zaman darlığı nedeniyle ve önceden belirtildiği gibi bu filmleri hakla birlikte değil de başka bir salonda izledi. Yani her film sinemalarda halkın karşına çıktı.
Peki durum böyleyken neden bu olay, kendi çapını da aşarak herkesin topa girme gereksinimini duyduğu bir konuma geldi. Sanırım esas sorun da bu... Bu sorunun altında da; festivallerin artık yalnızca filmlerin yarıştığı, etkinliklerin yapıldığı bir kültür-sanat şöleni değil; aynı zamanda sinema alanındaki iç ödeşmelerin, üstü kapalı tartışmaların, kimi çıkar gruplarının ince hesaplarının, alttan oymaların, belden aşağı vurmaların, sansür ya da ödül alamamanın burukluğun ardına gizleyerek, mağduriyetle beslenen, kolay ama bir o kadar da etkili bir tanıtım alanına dönüşen ya da dönüştürülmek istenen bir platform haline gelmesidir. Bu tür zorlama olayların ortaya koyduğu bir diğer gerçek ise; sinema alanındaki gruplaşmaların, çıkar ilişkilerinin, tarafların açığa çıkmasına zemin hazırlamasıdır.
Sanırım bundan sonra sinema ortamında yapılması kaçınılmaz olan hesaplaşmalar ve de tartışmalar, festivalleri beklemeyecek, bu kez, kendi belirleyecekleri zaman ve her türlü zeminde yapılmaya başlayarak yaygınlık kazanacaktır.
Tabii bu tür hesaplaşmalarda, sahipsiz yaşayamamanın onursuzluğunu içlerinden bir türlü söküp atamayanlara diyeceğimiz bir şey yok. Onlar, her zaman gibi, sessiz ve edilgin kalma konumlarını sürdürebilirler...