Fırat ve Dicle bir silah olabilir mi?

Yaşamın temeli olan üretim için gerekli kaynakların sınırlı olması, toplumların kendi içinde veya diğer toplumlarla çatışmasını doğurmuştur.

En önemli üretim faktörlerinden toprak ve su ise yıllar geçtikçe daha da değerli hale gelmektedir. Özellikle su kaynakları, artan nüfus, hızlı şehirleşme ve endüstrileşme nedeni ile yetmemeye başlamıştır. Bu duruma bir de küresel iklim değişikliğini de ekleyecek olursak, önümüzdeki on yıllarda su nedenli çatışmaların devletler arasında görülmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Türkiye’nin konumuna baktığımızda, sahip olduğu sınır aşan Fırat ve Dicle nehirlerinin paylaşılması konusunda, güneyinde yer alan ülkelerle yaşadığı görüş ayrılıkları, verdiği tavizler nedeniyle şimdilik çatışmaya dönmemiştir.

Ancak yapılan bilimsel çalışmalarda, 30-40 yıllık süreç içinde Fırat ve Dicle nehirlerindeki akımın yüzde 20-30 civarında azalacağının belirtilmesi, bölge nüfusundaki yüksek artış oranları, verimsiz su kullanımına devam edilmesi gibi faktörler nedeni ile artan su talebi ve azalan su arzı, mevcut çatışmasızlık durumunun devamının oldukça güç olacağını göstermektedir.

SINIRI AŞAN SULAR İÇİN HUKUK ÇÖZÜM OLUR MU?

Günümüzde hukukta sınır aşan ya da uluslararası sulara ilişkin uyulması zorunlu bir yasa, kural veya genel kabul gören uygulama yoktur. Suyu tüm boyutlarıyla ele alan küresel ölçekte kabul gören uluslararası bir sözleşme bulunmaması, gelecekte bu kaynakların yönetilmesi için kaynaklara sahip olan devletlerin kural koyucu olmasını veya askeri çatışmalar yolu ile sorunun çözülmesini akla getirmektedir.

Konuyla ilgili BM Uluslararası Hukuk Komisyonu, 1970’den itibaren üzerinde çalıştığı Uluslararası Su Yollarının Ulaşım Dışı Amaçlarla Kullanımı Sözleşmesini 21 Mayıs 1997 tarihinde BM Genel Kurulana sunmuş ve 103 kabul, 27 çekimser ve 3 ret oyu (Çin, Burundi ve Türkiye) ile kabul edilmiştir.

Türkiye bu anlaşmaya kendi toprakları üzerinde gerçekleştireceği su projeleri için başka ülkelerden izin almanın, ülkesel egemenliğe getirilen bir kısıtlama olması nedeniyle karşı çıkmıştır.

Sınır aşan sular ile ilgili olarak Türkiye’nin yakın olduğu görüş, bu suların kıyıdaş ülkelerin “ortak nehri” olarak değerlendirilemeyeceği ve buna bağlı olarak da eşit bir paylaşımın söz konusu olamayacağı şeklindedir.

TÜRKİYE’NİN SINIR AŞAN SU POLİTİKASI

Dışişleri Bakanlığı Türkiye’nin su politikasını şöyle belirliyor:

*Tek bir nehir halinde denize dökülen Fırat ve Dicle Nehirlerinin tek bir havza oluşturduğu genel kabul görmektedir. İki nehir tek havza ilkesi Türkiye için vazgeçilmez bir koşuldur. Bu kapsamda iki nehrin toplam su potansiyelinin kıyıdaş üç ülkenin ihtiyaçlarını karşılamaya yeterlidir.

*Türkiye, suların hakça, akılcı ve optimum kullanımını, suyun yararlarının paylaşılmasını ve diğer kıyıdaş ülkelere “ciddi zarar” (significant harm) verilmemesini savunmaktadır.

*Türkiye, Dicle ve Fırat suları konusunu tüm boyutlarıyla ve bütüncül bir yaklaşımla görüşmeye hazırdır. Bu çerçevede bir iyi niyet gösterisi olarak talep edilen bilgi ve veriler diğer kıyıdaş ülkelere iletilmiş ve bilgi değişiminin havza bazında karşılıklı olması gerektiği vurgulanmıştır

FIRAT VE DİCLE’NİN MATEMATİĞİ

Yazımıza konu olan Fırat Nehri’nin başlangıç noktaları Ağrı Diyadin'deki Murat ve Erzurum Dumludağ'daki Karasu nehirleridir. Fırat Türk topraklarında doğduktan sonra 28-30 milyar m3 su taşıma potansiyeline ulaşır. Fırat Nehri’nin taşıdığı suyun % 88.7’si, Türkiye’de; % 11.3’ü (4 milyar m3) Suriye’de oluşmaktadır. Fırat’ın akışına Irak’ın ise herhangi bir katkısı yoktur. Suriye, bu akımın %22’sini kullanmak istediğini, Fırat’ın akışına hiç katkısı olmayan Irak ise nehir sularının % 43’ünü kullanmak istediğini beyan etmiştir.

Türkiye, Fırat Nehri’nden 2014-2015 dönemde Suriye ve Irak’a ortalama 500 m3/saniye üzerinde su bırakmıştır. 500m3/saniye su, yıllık bazda 16 milyar m3 suya karşılık gelmektedir. Türkiye’den doğan ve bu sınırlar içinde kalan suyunun 30 milyar m3 olduğunu düşünürsek, bu suyun yaklaşık % 57’sinin güneye bırakıldığını söyleyebiliriz.

Dicle Nehri ise, Güneydoğu Toroslarda Maden Dağları kesiminde, Hazarbaba Dağı'nın güney tarafında, Yıldızhan yanındaki bir kaynaktan çıkar. Yıllık ortalama akımı 48 milyar m3 tür. Bunun 25 milyar m3’ü Türkiye’de (% 51.9); 23 milyar m3'ü Irak’ta (% 48.1) oluşmaktadır. Dicle’nin akımına Suriye’nin katkısı yoktur. Dicle’nin akımına olan katkısı 23.43 milyar m3 olan Irak, bu nehrin sularından 45 milyar m3 yani %85’ini kullanmayı hedeflemektedir.

FIRAT VE DİCLE GELECEKTE SİLAH OLABİLİR Mİ?

Eğer Türk topraklarına güney bölgesinde yapılan saldırılar coğrafyadaki bölgesel ya da merkezi yönetimler tarafından desteklenmeye devam edilirse, ve bu saldırılar “Petrol gelirinin verdiği şımarıklıkla” artarsa, Fırat ve Dicle’nin bir silah olarak kullanılması fikri Türk kamuoyunda ve devlet katında tartışılmaya başlanabilir.

Türk halkının yine bir doğal kaynak olan “Doğal Gaz” ve “Petrol” için yurt dışına büyük bedeller ödemesi, akıllara haliyle hidroelektrik santral inşaatlarını getirmektedir. İnşa edilen her baraj ile tutulan su miktarı arttıkça, Türkiye daha çok enerji ve sulu tarım imkanına kavuşurken, güney ülkelerinin susuzluk riski ile karşılaşması elbette ki binlerce yıllık “hümanist” geleneklerimizle örtüşmeyecektir. Ancak suyu paylaştığımız gibi, petrolü de makul ölçülerde paylaşma fikrini tartışmaya açmanın, toplumlar ve ihtiyaçları arasında “savaş çözümü”ne gerek duyulmadan bir denge kurulmasına yardımcı olma ihtimali de oldukça yüksek gözüküyor.