Fırtınalı bir döneme girerken

"Yolsuzluk, rüşvet ayyuka çıkmış" diyen F tipi yargı da "haklı", yargı ve polis içinde F tipi çete var diyen Erdoğan da. Üstelik her ikisi de, "işinin ehli bilirkişiler" olarak konuşuyor. Konuyu "dışarıdan" değil, ortaklık dönemlerindeki yakınlıkları nedeniyle "içeriden" biliyorlar. Kuşkusuz çatışma halindeki iki tarafın da "haklı" olduğu bir durumdan, aynı zamanda her ikisinin de "haksız" olduğu sonucu çıkar.

En ciddi yanılgı

Ülkenin geleceğini bu çatışmadan kimin galip çıkacağına bağlı görmek, çok ciddi bir yanılgıdır. Üstelik o zaman "kırk katır" ya da "kırk satır" seçeneklerinden birinin yanında saf tutmak zorunda kalırsınız. Yolsuzluk ve rüşvetin açığa çıkarılması gerekçesiyle çeteyi korumaya almak da, çetenin üstüne gitme bahanesiyle yolsuzluk ve rüşvetin üstünü örtmeye çalışmak da, çıkmaz sokaktır. Belki daha da önemlisi, bu saflaşmada istim arkadan gelmektedir. Önce taraflardan biriyle mevziye girilip, gerekçe girilen mevziye göre biçimlendirilmektedir.

Bugün Türkiye'nin geleceğini belirlemekte olan, ayağa kalkan milletle ABD emperyalizmi ve onun ülke içindeki uzantıları arasındaki mücadeledir. F tipi örgütle Erdoğan arasındaki çatışmayı tetikleyen de milletin bu mücadelesidir. ABD, Türkiye'nin emperyalist sistemin dışına çıkmasını engelleme çabası içindedir. O nedenle ülkemizdeki Gladyo iktidarını "restore" etmeyi hedefleyen bir operasyona girişmek zorunda kalmıştır. Ne hikmetse, bu operasyonun yol açtığı çatışmayı ülkenin eksenine yerleştirenlerin sözlüklerinde ne milletin adı geçmektedir, ne de ABD'nin rolünden söz edilmektedir.

Hazırlık çatışmalarından fırtınaya

Kırk katır ile kırk satır arasındaki çatışma, henüz fırtınalı dönemine girmemiştir. Ama artık fırtınanın önlenmesi olanağı da kalmamıştır. Taraflar önümüzdeki dönemde bütün güçlerini sahaya sürme hazırlığı içindedir. Bugün görülenler, daha hazırlık çatışmalarıdır. Özellikle fırtına hızlandığında ülke ve millet adına doğru rotayı izlemek, ancak şimdiden bütün gövdesiyle milletin safında yer almakla mümkündür. Çünkü bu çatışmanın galibi olmayacaktır. Ülkenin geleceğini bu çatışmanın taraflarından kimin kazanacağına bağlayanlar, bu fırtınanın kenarında kalabilecekleri gibi bir hayale kapılmasınlar. Onlar da bu fırtınanın girdabı içine çekilerek, safında yer aldıkları tarafla aynı bozgunu paylaşacaklardır.

Milletin çıkardığı iki önemli ders

Bu fırtınanın ülke adına hasadını toplayabilecek yegâne güç, ülkenin yeniden Atatürk Devrimi yoluna girmesi için mücadele eden millettir. Çünkü bu çatışma, on yılı aşkın bir süredir ABD adına millete karşı suç ortaklığı yapmış olanların çürümüşlüğünü milletin gözünün içine sokmaktadır. Bir millet için, artık korunacak değil, devrimle yeniden kurulacak bir Cumhuriyet'in söz konusu olduğunu bundan daha iyi anlatacak herhangi bir ders söz konusu olamaz.

Milletin bu çatışmadan çıkaracağı ikinci önemli ders de, ABD'nin ülkemizdeki iktidarları belirleme gücünü artık yitirmiş olduğudur. İktidarı restore etmek için, kendisine hizmet yolunda yarışmış iki güç arasında fırtınaya dönüşmekte olan bir çatışmadan başka bir yol bulamaması, ABD'nin güçsüzlüğünün göstergesinden başka bir şey değildir. ABD desteğine bel bağlayarak iktidar rüyası görenleri bekleyen akıbet, "eşeği tam da açlığa alışırken ölen" Nasrettin Hoca'nın durumudur.