Fransa’da aşırı küreselcilik atağı
Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılıyor. İlk tur bitti. Ençok oy alan ilk iki aday 7 Mayıs’ta yapılacak ikinci turda yarışacak.
***
Yürüyüş Hareketi adıyla seçime giren adayın 12 yaşında vaftizle Katolik olduğu; devlette maliye müfettişliğinden sonra hikâyesi bol Rothschild banka grubunda yöneticilik yaptığı artık herkesçe bilinir durumda. En önemli özelliği, 1977 doğumlu bir genç ve karısının kendinden 25 yaş büyük öğretmeni olması dışında, küresel tekellerle iş tutan bir bankacı olması. Aday Emmanuel Macron ikinci tura kalınca, ikinci turda seçileceğine kesin gözle bakan ‘borsalar coştu’. Sosyalistliğin ve sosyal demokratlığın her türünü yetiştirmiş olan Fransa’da, küreselciliğin ve küresel mali sermayenin adeta organik parçası olan böyle adaylara “sosyal liberal”, bazıları tarafından da “sosyal demokrat” deniyor.
***
Ulusal Cephe adayı Marin Le Pen, cumhurbaşkanlığı için yarışı sürdürecek olan ikinci aday. Bu aday avukat. Fransa’nın belediye meclisi üyeliğinden Avrupa Parlamentosu vekilliğine kadar pekçok siyasal temsiliyet görevi yapmış. Bankalarla küresel tekellerle işi olmamış. Hukuk ve siyaset dünyasından geliyor. Küreselciliğin yıkımına karşı ve Avrupa Birliği’nden hoşnut değil. Hepimizin pek iyi tanıdığı cnn, bbc, daha az tanıdığımız euronews ve bizim yerli medya, Marin Le Pen’den söz ederken adeta ön/göbek adı imiş gibi “aşırı sağcı” sıfatıyla birlikte söz ediyor.
Bu seçimde dördüncü olmuş Jean-Luc Mélenchon’un onu destekleyebileceğinden söz edenler, “Fransa’da aşırı sağın yüzde 39’u mu var?” diye soruyorlar. Bu kişi kim derseniz, 2012’de Fransız Komünist Partisi tarafından cumhurbaşkanı adayı gösterilmiş!
***
Bu kadarına bakınca bile görülüyor ki, dinsel kimliğe yaslanıp küresel mali sermaye tekelleriyle iş tutan küreselcilik ve AB’cilik, katıksız liberallik, yani saf sağcılık, yerle bir ettiği her türlü “sosyal”e karşın özgürlük, barış, demokrasi elbiselerine bürünmüş durumda. Bu yıkıcı saldırganlığın karşısında, ortak özellikleri yalnızca küresel tekellere ve küreselleşmeciliğin insanoğlunu kırıp döken saldırganlığına karşı durmak olan her türlü siyasal görüş “aşırı sağcılık” olarak yaftalanmış durumda.
Bu çarpık ve akılları-tutuklayıcı hal, Gorbaçov zamanından beri, 1980’lerin ikinci yarısından beri yaşadığımız bir hal.
Hepsi uzun yıllar iktidar sürmüş ve istisnasız hepsi ya kendi ülkelerini yada başka ülkeleri perişan etmiş Gorbaçov, İngiliz Blair, Amerikan Clinton ile Obama ve bu sıraya girmeye hazırlanan Fransız Macron solcu - sosyal demokrat...
İngiliz Margaret Thatcher, baba-oğul Amerikan Bush’lar, bizde Turgut Özal, sosyal demokrat değil ama asla ve asla “aşırı sağcı” diye yaftalanmamış olan makbul adamlarla kadınlar...
Artık öğrendik. Bunlar birbirine karşı yerleşmiş cepheler değil, aynı cephenin sağ ve sol kanatlarıydı...
Eğer siz her iki kanadın da dışında iseniz, vay halinize! Küreselciliğe, küresel tekellerin kutsal iktidar yürüyüşüne, oturmaya hazırlandıkları evrensel tahta laf söylüyorsanız, yeriniz çoktan belli: Aşırı sağcı, aşırı milliyetçi, aşırı ulusalcı, aşırı faşist, aşırı kafatasçı...
***
Fransız seçimleri bir kez daha hatırlatıyor ki, bugün dünyada büyük çarpışma,küreselcilik ile ulusalcılık arasında. Merkezi din kurumlarını yedeğine almış olan küresel mali tekeller saldırıyor, uluslar kendilerini ve dünyayı savunuyor. “Aşırı” sıfatını göbek adı olarak hak eden bir cenah varsa, o da küreselci saldırganların ta kendileri.
Akıllarımızı tutsak almış olan küreselci şablon, gerçekleri kırık gösteriyor. Dünyaya o şablonla değil, kendi “dünya görüşü”müzle bakmaya başladığımızda işler düzelecek.