Futbolcu felsefe okur mu!
Bilmem okudunuz mu? Aydınlık Gazetesi köşe yazarı arkadaşım Metin Tükenmez’in yazısını. İlginç bir yazı. Bir anlamda ders vermiş ama anlayana. Bana göre çok şey demek istiyor. Nedir konu? Beşiktaş’ın İbrahim Köybaşı isimli futbolcusu. Kendi ifadesine göre sıradan bir futbolcu. Futbolu sıradan ama İbrahim Köybaşı’nın Ersun Yanal zamanında milli takım kampında Cezayir asıllı filozof Albert Camus’un kitabını okuduğunu görünce futbolunun sıradan olmasının bir şey ifade etmediğini söylüyor. Sen bunu okuyorsun ya ister iyi, ister kötü oyna. Akademisyen Metin Tükenmez’e yakışan bir yorum. Kafa meselesidir bu. Metin’in bu söylemi, Avrupa’da top koşturan Arda Turan’ın Messi’ye verdiği gollük pastan çok daha önemlidir. Böyle bir gol ise bir ayak meselesidir. Bence kafa meselesi ayak meselesinden daha önemlidir. Ancak spor medyasına baktığımızda yazılı olsun görsel olsun sadece ayak meselesini görüyoruz. Hem de manşetlerde.
Düşünüyorum da Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu’nda acaba kaç kişi felsefe ile ilgileniyor? Bunun bir elin parmakları kadar az olacağına da eminim.
Tabii genelde resimli roman bile okumayan bir camia içindeki bir futbolcunun felsefe okuması çok önemlidir. Toplumda bazen böyle övünülecek şeyler olabiliyor. Çünkü biz ülke insanları felsefeyi sevmeyiz. Hatta ona faso fiso bile denir. Bildiğiniz gibi felsefeye orta dereceli okullarda bile önem verilmiyor. Oysa bana göre, felsefeye önem vermeyen bir ülkenin bu günkü dünyada mesafe kat edeceğini pek düşünmüyorum. İnsanı bile insan yapan bir konudur felsefe. Çünkü bütün bilimlerde çoğu zaman temel taşı olmuştur. Aydınlanma çağı öncesi din ile felsefenin büyük mücadelesi sonunda felsefe kazanmıştır. Düşünüyorum da eğer bunlar olmasaydı ülkeler ne durumda olurdu?
Alman Filozof Nietzsche’den itibaren, felsefenin, ilim ve sanat arasında sıkı bir ilişkisi olduğundan hareket edilmiştir. Hatta Nietzsche, suya sabuna dokunmayan insanlarla biraz alaycı ifade ile “Felsefe akademik ihtiyarlarla, akademik gençler arasında olup biten zararsız bir gevezelikten ibaret kalıyor” demiştir. Bu bilgiyi, Takiyettin Mengüşoğlu’nun “Felsefeye Giriş” adlı kitabında bulabilirsiniz
Felsefeci misin? diye soranlar olabilir. Hayır değilim! Keşke olabilseydim. Sadece ilgimi çeken bir konudur. Felsefe bölümüne girememiştim. Aristoteles, Montesqieu, Descartes, Dilthey gibi düşünürlerin eserlerini mümkün olduğunca okumaya çalışırım.
Özellikle Alman Immanuel Kant’ın yazdıklarını severim. “İnsan ruhunda gezintiler” kitabının yazarı Mustafa Şekip Tunç, Felsefeye Giriş’in yazarı Takiyyettin Mengüşoğlu’nun kitapları da başucu kitaplarımdandır. Elimi uzattığım an alabileceğim uzaklıkta olmalıdırlar. Uyumakta zorluk çektiğim bazı geceler elim hemen onlara gider. Ne yapalım ben de Metin Hoca da fasa fiso diye kabul edilen felsefenin tutkunuyuz!
Metin Hoca böyle bir konuya değinmekle bir anlamda benim yaramı deşmiş oldu. Çünkü zaman zaman, futbolcuların Pekos Bill ya da TomMiks (resimli romanlar) bile okumadıklarından yana yakıla söz ederdim. Tabii ki içlerinde istisna olanları vardı ama çoğunluğu maalesef böyle... Şimdi mi? Hayır. Eskiden beri bu böyle... Kim bilir vardır bir sebebi mutlaka. Sosyal bilimciler bizlerden çok daha iyi bilirler.
İki defa idamla yargılanan sol açık
1946 yılında, yedek subay dönemim. Yerime birkaç maçlığına Memduh Eren görevlendirilir. Genç takımdan yetişmiş, yetenekli bir futbolcudur. Hem romantik hem de anarşist bir yapıya sahip. Başkaldırmayı sevenlerden. Futbolu aslında pek o kadar sevmezdi. Çek Kladno maçında oynamış 2 de gol atmıştır. Aslında Memduh Eren ile mahalle arkadaşıyız. Erzurumludur kendisi. Sonra Fenerbahçe Genç takımında beraberdik. İkimiz de sol açıktık... Siyasi görüşlerimiz de uyardı. Anlaşırdık kısacası
Bu gün gibi hatırlıyorum. O yıllar Fenerbahçe Stadı’nda bir maç vardır. Memduh yine sol açıktır. Arkasında da sol bek Ahmet Erol oynar. Bir pozisyonda Ahmet Erol topu alır ve Memduh’a pas vermek ister. Ama Memduh o anda yerde bir şey arıyor durumundadır. Ahmet Erol hırsından adeta köpürerek. “Ne yapıyorsun be?” deyince; “Yemyeşil sahada papatyaları seyrediyorum. Onları ezmemeye çaba gösteriyorum” der. İşte böyle biriydi Rahmetli Memduh.
Memduh’la yollarımız üniversitede ayrılmıştı. O tıp fakültesine gitti, ben edebiyat fakültesine... Memduh, aktif bir öğrencilik dönemi geçirdi. Talebe Birliği’ne üyeydi. Yıllar sonra 27 Mayıs 1960 devriminde aktif çalışmaları oldu. Bu sebeple de idam istemi ile yargılandı. Bu yargılama sonunda aklanmıştı. Esas mesleği ise psikiyatri doktorluğudur.
Üniversite bitip doktorluk mesleği ile hayata atıldığında mücadeleci karakteri değişmemişti. Deniz Gezmiş’in de akrabasıdır Mücadele etmek belki de genlerinden gelen bir özellikti. Girdiği her toplumda mücadele etmeyi severdi. Beraber çok mücadele yaptık. Özellikle Fenerbahçe’de kuvvetli bir muhalefet grubu kurmuş, başarılı da olmuştuk. Ne var ki iktidarların hoşuna gitmedi. İlerleyen günlerde yönetim ikimizi de haysiyet divanına verdi. 2 yıl hak mahrumiyeti cezası aldık. Ne var ki kısa bir süre sonra bizleri seven ve Fenerbahçe Kulübü’nün gelişmesi ve ilerlemesinden başka düşüncemiz olmadığını bilen Fenerbahçeliler buna tepki gösterdiler ve sonunda bizi geri aldılar.