Futbolda yalan gözyaşları
Futbol öyle bir şeydir işte, siz ağlarken onlar oynar! Oynarken de güler, sırıtır, yerli yersiz yeşil sahaya tükürür... Omuz atar, krampon acısı yaşatır, iter kakar... Kaleye bir ân önce varmaya çalışır. Oysa her oyunu güzelleştiren, estetik kılan zarafettir, akıldır. Topun fileleri bulması sonraki iştir.
EURO 2016 futbol karşılaşmalarını izliyorum. Almanların zekayla oyunu buluşturmalarına hayran kalmamak ne mümkün. Hırvatların inancına, Avusturya’nın kararlı oyununa neden şapka çıkarmayayım. İspanyolların, İtalyanların takım oyunu neymiş dedirten aklını alkışlamamak olur mu? Ötede ya Arnavutların inadı!?
Peki Türkiye takımı ne yapıyordu izlediğimiz Hırvatistan ve İspanya maçında? Koca bir “hiç”!
Sürekli sırıtan Arda, hezeyanlı bakışlardaki Burak’ın kibirli/kasıntılı sürekli ofsayttaki edaları... Ötede debelenen Fatih Terim’in egosu...
Oysa ki, futbolun yalnızca futbol olmadığını bize anlatan Pele, Socrates, Zidane, Figo ve daha nice usta futbolcu bir yanda futbolu toplumun afyonu olmaktan çıkarmaya çalışırken; ötede de futboldaki oyun kültürünün/zekâsının ne olabildiğini gösterdiler bize.
Kim ne derse desin; evet, futbol yalnızca futbol değildir.
Günümüzde bunun para, iktidar, güçle simgeleştirilmesinin sonuçları ne yazık ki ülkemizin futbol anlayışına da yansımıştır.
İzlenen olmaktan çıkmış, spor karşılaşması kimliğinden sıyrılmış, “dönen oyun”lar arenasına dönüşmüştür.
Takım ruhu, birlikte hareket etme bilinci, aklın/zekanın kullanımı, bireysel gücü bunlara dönüştürebilme kültürü görünen/izlediğimiz “takım”dan uzaktır bugün. Her haliyle vasatlık egemendir. Estetik zevk ise tümüyle unutulmuştur.
Futbolunuz neredeyse taraftarınız da oradadır. Bu anlamda futbol, bence, bir ülkenin gelişmemişliğinin de göstergesidir.
Eğlence, oyun, toplumu manüple edebilme aracı. Giderek sektörleşen futbolu buna araç kılarsanız bu alandaki eğitimden, bilgiden de uzaklaşırsınız.
Almanların futbola yaptıkları yatırım akıl almaz! Derleme bir takım değil, kendi altyapısından yetişen bir takım kurduklarını gözlüyoruz.
Bunun bir ölçüsü de; dünyaya taşıyabildiklerinizdir.
Arda Turan’ın geldiği noktadaki şımarıklığı, mahallenin çocuğuyum edası futbol/oyun kültürüne yakışmayan bir tutumdur. Topu evirip çeviriyorum ya; bırakın biraz da haylazlık edeyim, fırsatını yakalamışken para da kazanayım tavrı ise hiç mi hiç oyun kültürünün kaldıramayacağı bir şeydir.
“Futbolumuzda doku bozukluğu var” diyor Bağış Erten haklı olarak. Sanırım asıl bunun iyice analiz edilip sorgulanması gerekiyor.
Eğitimli olmayan futbol insanının yaratıcılığını ortaya çıkarıp kullanması zordur.
Evet, futboluyla baş başa kalamayan futbolcunun takım içinde, sahada ve seyirci karşısındaki tutumunun ne olduğunu da güzelce anlatıyor ulusal takımın durumu. Hele Burak’ın Çeklere attığı golden sonra yaptığı o “kol” hareketini görünce...
Oysa ki, futbolda “oyun” yalnızca yuvarlağın peşinden koşmak, onu bir yere “sokmak” değildir! Ama, o futbolcu henüz bunu fark etmemiş ne yazık ki. Beden dilinden bihaber bu kişinin karşımıza çıkan “gösteri”si içler acısı.
Şu zihniyetin de öncelikle yıkılması gerektiğini düşünürüm: “Fatih Terim takımları yenilir ama teslim olmazlar.”
Peki ya oynanan futbol, oyunun gücü ve futbolcunun bu gösterideki düzeysizliği... Varın bunu da siz tartışın sevgili okurum.