G-20’den kalanlar!
Antalya’da yapılan G-20 Zirvesi sona erdi.Peki; geriye ne kaldı?***Bir: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, kapak gibi sözleri kaldı:“IŞİD’le savaştan söz ediyorsunuz ama... Aramızda bile (G-20 ülkeleri) IŞİD’e finans kaynağı sağlayanlar var.”***İki: Suriye lideri Beşar Esad konusundaki belirsizlik kaldı.Liderlerin tamamı, Suriye’de Esad’ın göreve devam etmesinden yana olduklarını söylerken sadece Obama ve Erdoğan Suriye’nin geleceğinde ona yer olmadığını belirtti.***Üç: Büyük bir savurganlık kaldı.Bütün lüks tüketimler bir yana; zirveye katılanlar 2 bin kilo mandalina, bin 500 kilo elma, 3 bin kilo muz, 10 kilo orkinos, 350 kilo ton balığı, 500 kilo piliç, 450 kilo kuzu gerdan, 350 kilo somon, 150 kilo ahtapot, 3 bin litre süt, 63 bin yumurta tüketti. 25 bin 760 şişe suyu, 45 bin 350 kutu ya da şişe meşrubat içildi. Zirvenin gerçekleştirildiği otellerde toplam 28 bin temizlik görevlisi, şoför, sağlık personeli, aşçı, garson ve idari personel görev yaptı. 68 ambulans hazır bekletildi.***Dört: Görgüsüzlük kaldı...Küresel Isınma ve Mülteci Krizi konulu çalışma yemeğinde, her lidere bir garson servis yaptı. Toplamda 41 garson, “senkronize servis”le tarihe geçti. İşin ilginci bu garsonların tamamının, Cumhurbaşkanlığı Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nde görevli olmasıydı. Topluma hizmet edeceklerine, liderlere hizmet ettiler.***Beş: Basın özgürlüğü ayıbı kaldı...Toplantıyı dünyanın dört bir yanından gelen 3 bin gazeteci izledi. Bu gazeteciler için 6 bin 500 metrekarelik bir basın merkezi oluşturuldu. Ama... Toplantıya sadece Türkiye’den aralarında Aydınlık’ın da bulunduğu muhalif gazetelerin temsilcileri alınmadı.***Altı: Korku kaldı!Zirvenin güvenliği için tam 12 bin güvenlik görevlisi görevlendirildi. Liderlerin geçecekleri yollar bariyerlerle çevrilip halka kapatıldı. Antalya’da iki gün, kuşlar bile uçamadı!***Yedi: Kazık kaldı!Bu büyük organizasyonun tüm masrafı Maliye Bakanlığı tarafından üstlenildi. Yani size bize, büyük bir kazık kaldı!***Sekiz: Şımarıklık ve aşağılama kaldı!ABD Devlet Başkanı Barack Obama’nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması sırasında sakız çiğnemesi, zirvenin bombasıydı. Obama bununla da kalmadı; simültane tercüme kulaklığını da takmadı. Yani, Erdoğan’ın söylediklerini dinlemedi. Ona bir anlamda, “Ne söylersen söyle, beni ilgilendirmiyor” mesajı verdi.***İktidar yalakaları bu zirve sayesinde Antalya’ya gelecek olan turist sayısında patlama olacağını, bu yüzden yapılan masrafın misliyle karşılanacağını söyleyip duruyor...Ben ise onlar gibi düşünmüyorum.Antalya’nın tanınmak için emperyalistlerin iki günlük işgaline (!) ihtiyacı yoktu.Bizimkiler dünyaya hava attı.Faturayı ödemek bize kaldı! CAN, ATIYOR!Dünkü bütün gazeteleri okuyun... Obama-Erdoğan görüşmesinde, “çözüm sürecinin gündeme geldiğini” iddia eden yok...Biri hariç: Can Dündar’ın Cumhuriyet’i...Bu gazetenin manşetine göre ABD lideri, Erdoğan ile görüşmesinde “Çözüm sürecine dönün... Bu, Suriye’deki mücadeleye de katkı sağlar” demiş... Erdoğan ise bu sözler karşısında sessiz kalmış...***Obama açılım süreci diye yutturulan “PKK ile pazarlıklar”ın yeniden başlamasını istiyor mu bilemem ama; Can’ın Cumhuriyeti’nin bunun için “can attığı” ortada!Hani; elinden gelse, pazarlık masasını bizzat Can Dündar kuracak...***Ne diyeyim; şu bizim liboşların işlerine akıl sır ermiyor! GÜNÜN SORUSUBizim uçaklar ne zaman sadece PKK kamplarının bulunduğu Kandil’i bombalasa, Fransızlar başta olmak üzere PKK dostu devletler ayağa kalkıp bizi tehdit eder... Şimdi Paris’teki saldırılardan sonra Fransa, IŞİD’in kontrolündeki Rakka’yı yerle bir ediyor; binlerce Suriyeliyi öldürüyor; kimseden ses soluk çıkmıyor. Oysa bu kentte hâlâ, IŞİD’le hiçbir ilişkisi olmayan on binlerce Suriyeli yaşıyor. Sorum ortaya:Fransa’nın yaptığı katliam değil mi? Güle güle Leyla...Vatan Gazetesi’nde çalışırken tanıdım Leyla Umar’ı... 77 yaşında, gencecik bir muhabirdi!Mesleğinin henüz ellinci yılındaydı...25 yaşındaki yaşlı muhabirler masalarından kalkamazken o, her hafta gündeme dair uzun röportajlar yapar, bununla da yetinmez haber peşinde koştururdu.Haftanın en az beş günü düzenli olarak işe gelir, sürekli “Ben ne yapabilirim?” diye kendisiyle kavga ederdi.Herkes onu Fidel Castro başta olmak üzere dünya liderleriyle yaptığı röportajlardan tanırdı ama onun tek derdi “sokak çocukları”ydı.Elindekini avucundakini onlarla paylaşır, onların aç kalmaması, üşümemesi için çırpınırdı.Her zaman şık ve bakımlıydı.O günkü gazetemde sadece bir kişiye çok kızardı (adı bende kalsın); onda da haklıydı!Onun dışında şendi, şakraktı, yaşam doluydu.***Seni çok özleyeceğim Leyla... (Asla, abla denmesinden hoşlanmazdı.)Kim bilir gittiğin yerlerde ne röportajlar döktürürsün! 156+168!Önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sormaya devam ediyoruz... Söz sırası Memduh Menekşe’de... Sizin de Gül’e söyleyecekleriniz ya da soracaklarınız varsa mustafa0mutlu@gmail.com adresine gönderebilirsiniz...“Abdullah Bey...Sevgili hemşerim. Mustafa Mutlu’nun seni daha fazla rahatsız etmesine izin verme... Şu Huber ödemelerinin belgelerini fotoğraflayıp gönder de görsün...Her ne kadar ikimiz de sonradan ‘Gayseri’liysek de ben milyon sözcüğünü Türk Lirası’nın bol sıfırlı yıllarında öğrendim... Öğrendik. Sen yirmi milyon lirayı nasıl biriktirdiğini anlat da sustur artık şu Mustafa’yı!” GÜNÜN İSYANIKemal Kılıçdaroğlu, “ağlayan medya patronu”nun gazetesi Milliyet’e demeç vermiş ve “IŞİD terör örgütü, cuma hutbelerinde kınanabilir” demiş... İsyanım kendisine:Sen ne biçim “laiklik” yanlısısın? IŞİD terörü, eninde sonunda siyasetin ilgi alanı... Sen bunu camiye sokarak laikliğe karşı davranmış olmuyor musun?