Garip ama gerçek sanat olayları-(TAMAMI)
Cumhuriyet kuşağından gelenlerin sanat ve kültür anlayışı bir başkadır.
1960’lı yıllar hatta daha öncesi yıllar bizim kuşak sanat ve sanatçılarla çok ilgilenirdi. Örneğin; büyük ressam Salvador Dali’nin yapıtları hala bizin Bodrum’daki yazlık evin duvarlarını süsler.
Dostum Hayati Asılyazıcı’dan dinlemişimdir. Dali ile büyük sanat adamı ve müzisyen Haçaduryan dostturlar ve Hacaduryan ölmeden önce eski dostunu Madrit’teki evinde ziyarete gitmiş. O sıralarda Dali’nin nereye gitse yanında taşıdığı, ahaliyi ürkütmemek için kedi diye tanıttığı ve bir yırtıcı aslan yavrusu anlatılırdı. Dali ona bir tasma takarak Madrid ve Paris lokantalarına gitmekte! İşte böyle garip, marjinal ama ünü evreni neredeyse aşacak bir sanatçı. İşte o yarı dahi-yarı deli ressam dostu Haçaduryan’ı nasıl karşılamış? Şaşacaksınız ama gerçek! Evin içinde bir at üzerinde ve lady Godiva gibi anadan doğma çırılçıplak bir halde... Haçaduryan hiç şaşırmamış ve “Tükürürüm ben böyle sanatın içine” demeden dostunun karşılama töreninin sonunu beklemiş..
Böyle bir olay kazara bizim ülkemizde olsa ne yapılırdı diye sakın düşünmeyin. Dalinin yolu tımarhane olmuştu ya terörist diye Silivri. Sanat böyle garip ama gerçekliklerle doludur.
***
Şinasi Nahit Berker’i bu kuşaklar içinde tanıyan kaldı mı? Sanmam. Bendeniz onunla Ankara Cezaevi’nin 10. Koğuşunu paylaşmış biriyim. Kendisi İnönülere akraba da olurdu ve DP devrinin en kısa fıkra yazan ve bir fıkrası için 8 ay hapis yatmış belki de tek yazarıydı. Berker’in başına gelen olayın nedeni Çorap Örmek isimli 4 satırlık bir fıkrasıydı. Onu ya Kızılay Sıhhiye arasında 0001 nolu Cadillac’ında görürdünüz, ya piknikte votka içerken. O araba gerçek bir Cadillac değildi. Tahta bir arabaydı ama Menderes’in Cadillac’ına nazire olsun diye ona binerdi. Yazdığı bir fıkra onun yaşamından 8 ayı çalmıştı. Siyasilerin gaflarının birer hamakat belgesi olduğu şu sıralarda nasıl olur da onun şu muzip olayını atlarız?
Yahya Kemal ve Şinasi Nahit
İkisi de merhum oldular.
Üstad Park Otel’de üstüne başına saça, saça yemek yemekte. Yanına Şinasi abi yaklaşıyor henüz İsviçre’de bir hastanede geçirdiği nekahat devrinden söz eden şiiri elinde masasına ilişiyor ve:
“-Üstad! Sizin bir şiirinizde bir değişiklik yaptım. Bakalım beğenecek misiniz?” diyor. Üstad ikram etmeyi de yemeyi de pek severdi.
“-Otur bakalım Şinasi! Oku bakalım o değişiklik neymiş görelim” diyor. Şinasi abi önce üstadın ölümden kurtuluşu anlatan; “His var mı bu alemde nekahat gibi tatlı” diye başlayan ilk satırı okuyor sonra değiştirdiği 2. satırı okumaya başlıyor:
“His var mı bu alemde hamakat gibi tatlı!” Üstad çılgına dönüyor ve Şinasi abi soluğu sokakta zor alıyor. Yahya Kemal ise, boynunda yemek peşkiri onu kovalamakta...
Hamakat denilince akla günümüze yapılan açıklamalar geliyor. Bir içişleri bakanı kalkıyor, Uludere’de katledilen 35 insanımızı PKK’nın figüranı ilan ediyor. Arkasından AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik kendi bakanını adeta yerden yere vurarak, “Sen öyle diyorsun ama AKP içinde bunu kabul etmeyecekler de var” demeye getiriyor. Herkesin gözü, Başbakan’a çevriliyor. O kendi yardımcısını yalanlıyor ve diyor ki: “AKP’nin Genel Başkanı RTE dir ve o ne söylerse doğrudur. Bakan haklıdır.”
Paco Paşa olunca
Bekir Coşkun hayvan severdir. Paco kendisi kadar ünlüydü. Paco öldü ve yerine başka bir köpek aldı Coşkun Ailesi. Bula, bula köpeğe Paşa ismi konulur mu? Herkes bir alıngan, bir alıngan oldu ki? Şimdi Bekir hakkında tarifsiz komik bir soruşturma başlatıldı. Politikanın Nabzı programında konuşan gazeteci Dr. Cüneyt Ülsever şöyle diyordu:
“-Yani şimdi analarımız çocukları olunca ‘benim oğlum Paşa olacak’ diyemeyecekler mi? Şöyle oturup Paşa, paşa çayımızı içemiyecek miyiz?”