Gavurun ekmeğini yiyen kılıcını sallar
Aydınlık bu hafta çok önemli bir manşetle çıktı: ABD Büyükelçiliğinden Yaratıcı Yıkıcılık Parası. Basit bir haber bildiriminden öte mücadele gündemimizi belirledi. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye için geçerli olan hibe programını medyanın daha güçlü işlemesi, milletin bilincine kazıması gerekiyor. Sokağa egemen olma iddiası taşıyan yaratıcı yıkıcılık senaryoları böylelikle boşa düşecektir.
Hibe programının detayları ABD Büyükelçiliğinin sitesinde yayınlandı. Dört ana başlıktaki projelere 5.000 dolar ile 50.000 dolar arasında yardım yapılacak. Neymiş o başlıklar? Güvenliğin desteklenmesi, ekonomik refahın güçlendirilmesi, demokratik değerlerin güçlendirilmesi ve Türkiye-ABD bağlarının güçlendirilmesi. Yardımlar kimlere dağıtılacak? Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarına. Biz demokratik kitle örgütü diyoruz ancak sistem dilimize de müdahale ediyor, sivil toplum kuruluşunu tercih ediyor.
Okyanus ötesi, ülkemizdeki örgütlenmeler içinde kadın kuruluşlarına özel bir rol biçiyor.
İÇİ BOŞALTILAN BARIŞ
Daha ilk başlıkta kadınlara vurgu yapılıyor. Barış ve güvenlikte kadınların rolünü teşvik eden projelere para verilecek. Hatırlayın; Türkiye Doğu Akdeniz’de hak ve menfaatlerini savunurken birden bire kadınlar üzerinden barış çağrıları yapıldı. Bir yerlerden internet siteleri çıktı. Ağlar kuruldu. Akademisyenler, yazarlar, siyasetçiler, oyuncular, “aktivistler”…Dillerinde barış, zihinlerinde teslimiyet. Kadına has duyguları öne çıkaran ajitasyonlar… Anlaşılan devamı bekleniyor.
ABD’NİN KARNESİ
ABD Büyükelçiliği Türkiye’de demokratik değerleri güçlendirecek projelere yatırım yapacağını açıklıyor. Uluslararası insan hakları normlarına saygıyı güçlendirmeli, cinsiyete dayalı şiddete karşı koymalı, LGBTİ haklarını desteklemeli, hukukun üstünlüğünü ve ifade özgürlüğünü teşvik etmeli, Türk medyasının ve sivil toplumun kapasitesi güçlendirilmelidir diyor. Yani bir bakıyorsunuz, emperyalist devletler en büyük insan hakları, en büyük demokrasi, en büyük özgürlük savunucusu! Hem de kendi ülkelerinde doğru dürüst seçim yapamazken, koronayla savaşmaktan acizken, siyahi vatandaşlarını boğarken, çocuk istismarı skandallarıyla çalkalanırken, kadına şiddet verilerinde zirvedeyken! Biz bu hikâyeyi biliyoruz. Onların demokrasisi Ortadoğu’yu işgal etmek içindir. Onların barışı terörle kucaklaşma açılımıdır. Onların özgürlüğü tarikat ve cemaatlere özgürlüktür, Cumhuriyet Devriminin tasfiyesidir. Onların kadın hakları Asya’nın mazlum kadınlarını mor zincirlere bağlamak içindir. Düşmanımızı tanıyoruz.
FONLA YAŞAYANLAR
Daha 2005 yılında, o dönem İşçi Partisi Kadın Bürosu olarak çalışan Öncü Kadın; emperyalizmin kuşatmasındaki kadın örgütleri kitapçığını hazırlayarak uyarılarını yapmıştı. Şöyle diyordu: “ ABD’nin ve AB’nin “sivil toplum kuruluşları” eliyle yaratmaya çalıştığı duygu şudur: Türkiye’nin kendi başına yaşaması mümkün değildir, bu nedenle varlığı Avrupa Birliği’ne girmesine ve ABD’nin stratejik müttefik olarak desteğini almasına bağlıdır. Demokrasi, özgürlük, insan ve kadın hakları Batı’dan gelecektir. ABD’nin ve AB’nin “demokrasi projesine” Türk ulusunun zihnen ve kalben katılımı emperyalist politikaların başarıya ulaşmasında birincil önem taşıyor. Sözde demokrasi projesinin uygulandığı ülkelerde kamuoyu imal edilmesi, zamanı geldiğinde demokrasi için sokaklara dökülmesi gerekiyor. Türkiye’de de kadından sorumlu kadınlar var. Adları farklı ama merkezleri aynı. Proje için varlar, fonlandıkları sürece hayattalar. İyi niyetle ya da bilgi eksikliği nedeniyle bu tablo içinde yer alanlar da sonuç olarak aynı plana su taşıyor.”
Fon meselesi yıllardır tartışılıyor. Aslında bu tartışma milli-bağımsızlıkçı çizgi ile neoliberal çizgi arasındaki belirgin farkları yansıtıyor.
Şimdi düşünün. Bir kuruluşumuzun web sitesini İngiliz Büyükelçiliği yapıyor. Radyo programına Avrupa Birliği destek çıkıyor. Film festivalini Soros’un Açık Toplum Enstitüsü fonluyor. Organizasyon geliştirme dersini Alma Danışmanlık Firması veriyor. Bu kuruluşumuzda ABD olmadan panel düzenlenemiyor. Türk Ceza Kanunu değişikliği mi konuşulacak, ABD’nin Ulusal Demokrasi Enstitüsü (NDI) çağrılıyor. Aynı kuruluş, British Council’in yani İngiliz Devletinin parasıyla 450 kadının bir araya geldiği sivil toplum forumu oluşturuyor. Bu toplantının düzenlendiği tarihlerde ABD ve İngiltere Iraklı “sivil” kadınların ve çocukların tepesine bomba yağdırıyor, ama ne gam!
Buradan kadın özgürlüğü için hayırlı bir iş çıkar mı?
Bir başka örnekle devam edelim. Joe Biden, 2014 yılında İstanbul’da bir otelde “sivil toplumla” buluşuyor. Tabi o dönem Başkan Yardımcısı. Buluştuğu yapı ise finansmanını NED’den sağlayan Denge Denetleme Ağı. NED, eski CIA ajanlarının çalıştığı ve Ortadoğu’ya Amerikan emperyalizminin çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye çalışan bir yapı. Denge Denetleme Ağı bünyesinde sayabildiğim kadarıyla 33 kadın örgütü yer alıyor. Dileyenler sitesinden teyit edebilir. Buranın parasıyla kadın adayları destekleyelim, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayalım, kadın emeğini değerlendirelim, öyle mi?
Örgütlerin bir kısmı onurunu korumak içgüdüsüyle olsa gerek fon aldıklarını gizlerken bazıları buna ihtiyaç bile duymuyor. Kaos GL, Türkiye’deki LGBTİ+ örgütleri için kendi eliyle 194 sayfalık fon rehberi hazırlıyor. Kimler kimler yok ki! Parayı verenlerin beklentisi ne? Cinsiyetsizlik propagandası yapacaksın, heteroseksist devlete baş kaldıracaksın…Feminizm, eşcinsellik, etnikçilik, her türlü kimlikçilik kol kola gireceksiniz…
Atalarımız tek cümlede özetleyivermiş: Gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını sallar.
KADIN ÖRGÜTLERİNİN SINAVI
Sayfalarını yabancıların bayraklarıyla süsleyenlerin devri geçiyor. Kadın özgürlüğü ve eşitliği milli, bağımsızlıkçı, devrimci bir kadın hareketiyle gelecek. ABD, AB, Soros politikaları ve paraları ile kadınlara sunulacak tek şey ise esaret. Ve biz esareti hiçbir zaman kabul etmedik.
ABD Büyükelçiliğinin hibe programı sınav niteliğindedir. Geçmişte fon alanlar da dâhil her demokratik kitle örgütü ABD parasını reddetmeli, kendi ayakları üzerinde durmalıdır. Onurunu ve mücadelesini satmamalıdır. Kadına şiddeti önlemek için toplumumuza yabancı sözleşmelere de yabancıların parasına da muhtaç değiliz! Bunu beceremeyenlerin en ufak bir iddiası kalmayacaktır. Yıllardır dışarıdan tek bir kuruş almadan çalışan dernekler var, üstelik daha kitleseller, daha bizdenler.