Gazetecilik, siyaset ve dedikoduculuk

Biraz dışarı çıkıp bizim basınımıza bir göz atsanız…
Hiç tanımıyorum artık.
Eğer gazetecilik buysa.
İstemiyorum artık. Üstü de kalsın, altı da.
Sonda söyleyeceğimi, dayanamadım, baştan söyleyiverdim.

İKİNCİ SAYFA HABERCİLİĞİ

Eskiden “ikinci sayfa haberi” der geçilirdi… O da sonradan 12 Eylül sonrasının işi. Kibarcası “magazin” haberiydi. Gerçek adı “dedikodu”! Kim kimle hangi barın; o da gece kulübü oldu; şimdilerde o da eskidi İngilizce -Fransızca ad takılıyorlar, işte o “gözde mekanların” kapısından çıkarken yakalandı. Şok! Şok!
Artık bu yakalanmalar ve ilişkiler o kadar sıradan ve olağan oldu ki, haber değerini kaybetti.
Kim bugün kimin kolunda, yarın başkasının. Habercilerin yakalaması bile zor.
Hem de kardeşim ne var bunda, kadın da erkek de özgür değil mi…

ÇÖZÜMLERİ YARIŞTIRALIM

Şimdi siyasi haberler de böyle.
Magazin.
Şimdi söz aramızda kabahat yalnız gazetecilerde değil.
Siyaset de böyle oldu.
Hiç kırmızı çizgi, ilke, ülkü… hak getire.
Bir gün küfür ediyorsun, ertesi gün koluna giriyorsun bal badem…
Milletvekili oluyorsun, sus pus. Seçilemeyince esip gürle…
Neyse biz elimizdeki gazeteci çuvaldızıyla devam edelim.
Türkiye yanıyor.
Kimin umurunda.
Tartışalım, değil mi. Çözümleri yarıştıralım… biraz ondan biraz bundan… yeni yollar üretelim…
Milletin derdi bir değil ki… çözüm bekliyor. Haber yapalım ki, karar verici mekanizmaları haberdar olsun, harekete geçirelim.

BÜTÜN KANALLARDA
AYNI BAŞLIK

Oysa öyle mi.
Elimde kumanda. Hepsini geziyorum.
Hemen bütün kanallarda aynı başlık.
Gidecek mi, gitmeyecek mi…
Kim kulağımıza ne fısıldadı.
Hımm satır arasında şu şunu dedi… ha tamam o zaman, demek ki ayrılacak…
Ellerinde bir papatya eksik!
Ama görmediniz herhalde, sosyal medyada şu kişi şunu yazdı…
En pratiği tivitler... Birer cümlelik biliyorsunuz.
Onun üzerine tartışmalar sürüyor.
Çekiliyor çekiliyor… uzuyor ha uzuyor…

BAŞKAN GİDECEK İŞ BİTECEK Mİ

Başka bir siyasi partinin milletvekiline, bir partinin genel başkanı gider mi, gitmez mi; gitmeli mi gitmemeli mi bu soruluyor…
Siyasete saygı da kalmadı. Bir adabı vardı. Bir Parti genel başkanına yazı dilinde, “sayın” ne zaman kullanılır, ne zaman adıyla ya da soyadıyla hitap edilir tartıştığımızı anımsıyorum.
Ha bir de araya çeşni mahiyetinde partilerden istifalar serpiştiriliyor.
Heyecanın düzeyi artıyor.
İçerik mi?
Başkan gidecek iş bitecek mi?
O konu dışı.
Maksat dedi ve de kodu sporu.

EN HARİKA HABER

Hadiii gazeteciler, köşe yazarları elbette fikir beyan ediyorlar…en gözdeleri en iyi duyum alanlar…
Ekrandayken bile mesajlar geliyor. Bizi, izleyiciyi bırakıyorlar, cık cık parmaklarıyla telefonlarıyla oynaşıyorlar.
Merak içinde ekrana kilitleniyoruz.
O parmaklardan ne harika haber çıkacak!!
Neyse ki hemen okuyorlar.
Taze taze.
Vır vır dedikodu.
Hele bir de arada tartışma kızıştırılır da alevlenirse reytingler tavan yapacak.
Maaşlar yükselecek.
Bizimkiler?
Kiralar?
Enerji giderlerimiz?
Gübre fiyatları?
Başka seçim baharına.
Kısır döngü.
“Böyle gitmez artık!” yaklaştıkça yaklaşıyor.

ARABA MOTORU VE KALP

Ünlü kalp doktoru Michael DeBakey’in arabası bozulmuş, arabasını tamire götürmüş. Tamirci arabasının kaputunu açmış ve DeBakey’e dönüp sormuş:
-Neredeyse ben ve siz aynı işleri yapıyoruz. Mesela ben şimdi özenle kaputu açacağım bir bakışta problemin nerede olduğunu anlayacağım, kapakçıkları temizleyeceğim, gerekirse kabloları, motor yağını değiştireceğim, hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım. Söylesenize nasıl oluyor da siz milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun atıyorum?
Dr. Bakey tamircinin kulağına eğilmiş:
-Bunların hepsini motor çalışıyorken yapmayı denesene!

BİZ DE ONLARA YAKLAŞIYORUZ

Yıl 1071. Sultan Alparslan’ın Bizans sınırına gönderdiği gözcüler gelirler, heyecanla ve korkuyla bilgi verirler:
-Sultanım bizden 10 kat büyük Bizans ordusu hızla yaklaşıyor!
Sultan gayet sakin yanıt verir:
-Biz de onlara yaklaşıyoruz!

YALAN SÖYLEYİN

Amerikalı yazar Mark Twain, bir yemekte karşılaştığı kadına eğilir şöyle der:
-Ne kadar da güzelsiniz!
-Ne yazık ki aynı iltifatla size karşılık veremeyeceğim.
-O halde, Sayın Bayan siz de benim yaptığımı yapın! Yalan söyleyin…

PARMAKLA SAVAŞ GERÇEĞİ

Vaktiyle Fransa hükümet üyelerinden biri Napolyon Bonapart‘ı bir muharebede eleştiriye kalkışıp parmağını harita üzerinde gezdirerek:
-Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini ele geçirmeliydiniz…
gibi fikirler yürütmeye başlayınca Napolyon yanıtı verir:
-Evet, onlar parmakla alınabilseydi dediğiniz gibi yapardım.

ZENGİN VE SERSERİ

Ünlü filozof Diyojen, birgün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe, geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa şöyle der:
-Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem!
Diyojen, gayet sakin kenara çekilir:
-Ben çekilirim.
KİM EŞEK KULAKLI
Kulaklarının büyüklüğü ile ünlü Galile’ye hasımlarından biri sormuş:
-Kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi?
Yanıt gelmiş:
-Doğru, benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, sizinkiler de bir eşek için fazla küçük sayılmaz mı?

MEHMET AKİF VETERİNER Mİ

Bir toplantıda, bir genç Mehmet Akif’i küçük düşürmek ister:
-Affedersiniz, siz veteriner misiniz?
Mehmet Akif hiç istifini bozmaz:
-Evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?

YAVUZ SULTAN SELİM’İN SIRRI

Yavuz Sultan Selim, birçok Osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. Bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi öğrenmek istemiş. Yavuz Sultan Selim ona sormuş:
-Sen sır saklamayı bilir misin?
Vezir:
-Evet hünkarım, bilirim.
Yavuz Selim:
-İyi, ben de bilirim.

CHURCHİLL

Bernard Shaw ile Churchill hiç geçinemez ve sık sık birbirlerini iğnelermiş. Shaw, bir oyununun ilk gecesine, Churchill’i davet etmiş ve davetiyeye de bir not iliştirmiş:
“Size iki kişilik davetiye gönderiyorum. Bir dostunuzu alıp gelebilirsiniz. Tabii dostunuz varsa…”
Churchill’den yanıt gelmiş:
“Ne yazık ki o gece başka bir yere söz verdiğim için oyununuzu seyretmeye gelemeyeceğim. İkinci gece gelebilirim, elbette oyununuz ikinci gece de oynarsa…”
Churchill’de yanıt çok bir tane daha gelsin:
Churchill, Avam kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili, Churchill’e kızgın kızgın şöyle seslenir:
-Eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım.
Yanıt:
-Eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim.

ÇİN VE AMERİKA’DA ÖLÜLER

Amerikalı işadamı, Çinliyle alay ederek sormuş:
-Mezarlarınıza koyduğunuz pirinçleri, ölüleriniz ne zaman yiyecek?
Çinli, başını kaldırmadan yanıt vermiş:
-Sizin ölüleriniz, koyduğunuz çiçekleri kokladığı zaman.

OSMANLI’NIN YAMASI

İncili Çavuş, Osmanlı elçisi olarak Fransa Kralına gönderildiğinde, elbiselerinin bazı yerlerinde yama varmış. Kral bunları görünce dayanamayıp sormuş:
-Bana senden başka gönderecek adam bulamadılar mı?
İncili Çavuş:
-Osmanlılar, adama göre adam gönderirler. Beni de size göndermelerinin hikmeti bu olsa gerek, efendim.

GANDİ’NİN ELBİSESİ

İngiltere Kralı George ile görüştüğü sırada, Gandi’nin üzerinde her zamanki gibi beyaz örtüsü vardır. Davetten çıkınca bir gazeteci sorar:
-Kıyafetiniz, bir kralla buluşmak için yeterli miydi?
Gandi:
-Kral, ikimize de yetecek kadar giyimliydi.

KUMAR VE ZAMAN

Bir gün Eflatun, öğrencilerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış. Öğrencisi:
-İyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum…
Eflatun: Ben seni kaybettiğin para için değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum.

ÜNLÜ FİLOZOF

Ünlü bir filozofa sormuşlar:
-Servet ayaklarınızın altında olduğu halde, neden bu kadar fakirsiniz?
Yanıt:
-Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan…