Gazze saldırısı planın neresinde?

İsrail, Gazze saldırısını sürdürüyor. İsrail'e karşı caydırıcı olabilecek güçlerin hepsi şu anda başka ve ciddi sorunlarla uğraşıyor. Suriye, kendi toprak bütünlüğü ve milli birliği için savaşıyor. Hizbullah, bütün gövdesiyle Suriye'nin mücadelesini destekliyor. Irak, IŞİD operasyonunun üstesinden gelmeye çalışıyor. İran, Irak ve Suriye'ye; Rusya da Ukrayna'ya odaklanmış durumda. Hamas, bölgedeki Amerika-İsrail karşıtı cepheden uzaklaştırılıp yalnızlaştırılmış vaziyette. Süreci izleyen herkesin gördüğü ve İsrail saldırısının önünü açan ortak manzara bu.

ÖNEMLİ BİR SORU

İsrail, bu konjonktürün yarattığı "fırsattan mı istifade" ediyor, yoksa "istifadenin sağlanmasını" olanaklı kılan "fırsat" bir tasarımın ürünü mü? Bu sorunun yanıtı, birbirini gelişigüzel tetikleyen bir süreçler dizisiyle mi, yoksa bütüncül bir "kumpas"la mı karşı karşıya olduğumuzu saptamak açısından önem taşımaktadır. Gazze saldırısı; IŞİD operasyonu, Ukrayna harekâtı ve ülkemizdeki "Cumhurbaşkanlığı kumpası" ile birlikte, emperyalizmin Ön Asya'da ABD-İsrail karşıtı cepheyi yarma girişiminin bir parçasıdır.

İSRAİL'İN TEMEL GÜDÜSÜ

Uluslararası düzlemde bütün haklarını elde etmiş birleşik bir Filistin Devleti, İsrail'in kabul edemeyeceği bir şeydir. Diğer bir deyişle, Filistin sorununa getirilecek "adil ve kalıcı bir çözüm", mevcut İsrail'in varlığını sürdürmesini olanaksız hale getirir. Çünkü İsrail, kendi iç bütünlüğünü ancak "varlığına yönelik tehditlerin sürmesi" zemininde sağlayabilmektedir. Kalıcı ve adil bir çözüm içinde bir "İsrail" olacaksa, o, bugünkü İsrail'den bütünüyle farklı bir yapıya sahip olacaktır. Böyle bir "İsrail" de, ABD'nin "Ortadoğu'daki sopası" rolünü oynayamaz. ABD, "bağımsız Kürdistan" kisvesi altında "ikinci bir İsrail" için uğraşırken, birincisinden de olur.

Filistin'in Birleşmiş Milletler nezdinde "gözlemci devlet" statüsünü kazanmış olmasını, Hamas ile Mahmut Abbas yönetimi arasında gerçekleşen milli uzlaşının izlemesi, İsrail'i ciddi biçimde korkutmuştur. Onlar açısından süreci tersine döndürmenin yegâne yolu, Hamas'ı etkisiz ve güçsüz hale getirmektir. Eşit haklara sahip egemen ve birleşik bir Filistin Devleti, sadece İsrail için değil, ABD açısından da, Ön Asya'daki bütün dengeleri bölge lehine değiştiren bir etken olacaktır.

KARŞI DEVRİM CEPHESİ

Bugün bölgemizde ABD, İsrail, Erdoğan yönetimi, IŞİD ve Barzani, aynı cephededir. IŞİD'i IŞİD yapan Erdoğan yönetiminin bu terör örgütüne her bakımdan sağladığı "güvenilir cephe gerisi" olduğu gibi, IŞİD operasyonu ile elde edilmeye çalışılan sonuçlar, Erdoğan yönetiminin de, İsrail'in de siyasal programlarıyla tam bir örtüşme halindedir. Barzani'nin "Türkiye himayesinde" bağımsızlık ilanı, Maliki çizgisinin Irak merkezi yönetiminden uzaklaştırılması, İran'ın bölgedeki etkisinin azaltılması, IŞİD'in Suriye'de de Esad'a karşı güç kazanması, bu "Erdoğan-İsrail ortak programı"nın önemli unsurlarıdır. Ayrıca ülkemizde bölünme sürecinin ilerletilmesi, Barzani'nin bağımsızlık ilanının sağlayacağı türden bir "kuvvet aşısı"na şiddetle ihtiyaç göstermektedir.

Bir planın uygulanması, değişik işlevlere sahip araçların bir arada kullanılmasını gerektirir. Planın rol dağılımı, birlikte kullanılan kimi araçlara "karşıt konumlar" yükler. Gazze saldırısının emperyalizm açısından tasarlanan sonuçlara ulaşması, sadece İsrail'in ne yaptığına değil, Hamas'ın tutumunun da istenilen biçimde yönlendirilebilmesine bağlıdır. ABD, Hamas'ı doğrudan yönlendiremez. O zaman yönlendirmeyi onun adına yapacak ve Hamas üstünde etki sahibi araçlar yaratmaya çalışır. İşte Erdoğan yönetiminin İsrail karşıtlığı bu rolün icabıdır. Oynanan rol, aynı zamanda İsrail saldırısına karşı Türkiye'de ayağa kalkan kitlelerin gözünü bağlamaya yöneliktir.

TÜRKİYE'DE KİTLELERİN ROLÜ

Türkiye, Ön Asya'da kilit ülkedir. Onun için emperyalizm açısından yalnızca Türkiye'deki iktidarı denetim altında tutmak yetmez. Sadece meclis içinde yer alan partileri kendi amaçları doğrultusunda yeniden şekillendirmek de yetmez. Emperyalizm, Türkiye'ye ilişkin attığı her adımda, ülkemizdeki kitlelerin gücünü de hesaba katma zorunluluğunu duymaktadır. O gücü denetim altında tutma ve etkisizleştirme amacı, emperyalist siyasetlerin merkezine yerleştirilmiştir.

İşte bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nde milleti seçeneksiz bırakma kumpası, ABD ve İsrail'in Ön Asya'da çıkış arayışlarının önemli bir parçasıdır.