Gazze’ye niyet, IMF’ye kısmet!
Dindar ve de kindar gençliğe kötü bir haberim var. Mavi Marmara katliamından sonra, her grup toplantısında maçlardaki amigolar gibi “Reis bizi Gazze’ye götür” diye haykırmak suretiyle, “tez elden Gazze’ye gideceğini” söyleyen (tıpkı Suriye’de Emevi camisinde namaz kılacaklarını söyledikleri gibi) Reis’lerine cansiperane inançlarını ve desteklerini sundular, aylardır-yıllardır.
Ama gelin görün ki, Reis’leri ne Gazze’ye, ne de Suriye’de Emevi camisinde namaza gidemedi bir türlü nedense?
Ancak görünen o ki, dindar ve kindar gençliği Reis’leri Gazze yerine, bu gidişatla olsa olsa IMF’nin kapısına götürecek.
Şaka bir yana, geçmişte de yazıp-konuştuğumuz gibi “Tarzan zor durumda”.
Ekonomi bilimine, akla ve gerçeklere tamamen ters, ideolojik saplantılı-duygusal bir bakış açısıyla ve kifayetsiz-bilgisiz bu sözde ekonomi yönetimi ile ekonomiyi bugün uçurumun kenarına getiren hatalı-saplantılı politikalarda biraz daha inat ederlerse, Türkiye’yi götürecekleri yer kuşkusuz ki IMF kapısı olacaktır.
Bu satırların yazarı olarak, Anayol ve Refahyol hükümetlerinde Ekonomiden sorumlu Bakanlık görevlerini yürütmüş birisiyim.
Bıçak sırtı koalisyon dengelerine, kartel medyasının alçakça yayınlarına ve dış güçlerin baskılarına rağmen, IMF’den bir dolar dahi borç almadan, ülkemizi IMF’ye muhtaç etmeden, ekonomiyi yüzde 7.5 oranında büyütmeyi başarmanın onurunu taşıyorum.
Bunu, şunun için ifade ediyorum ve biliyorum ki, IMF demek kriz demektir. Acı reçete demektir. Kemer sıkma demektir. Ülkenin ekonomik olarak rehin alınması demektir. Ekonomik krizlerin faturasını krizin müsebbibi olanlar değil, maalesef geniş halk kesimleri fakirleşerek öderler her daim.
Onun için ekonomik krizlerden de, kriz tellallığı yapmaktan da her zaman kaçınırım ve çekinirim.
Ama gerçekleri ve yaklaşan ekonomik tsunamiyi görmeden, uyarmadan da topluma karşı sorumluluğumu yere getirmiş olamam.
FİNANS-KAPİTALE TESLİM OLACAK!
Durum bu kez çok ciddi. Türkiye Ukrayna ve Arjantin’den sonra IMF’ye muhtaç olacak en riskli ekonomi olarak görülüyor artık tüm dünyada.
Bakmayın sadece hamaset yapan, “dış güçler, algı operasyonu, faiz ve döviz lobisi” gibi palavra laflarla durumu geçiştirmeye çalışan yandaş, çapsız ve kifayetsiz muhterislere.
Bir yandan böyle konuşuyor, dış güçleri ve batıyı suçluyorlar.
Öte yandan koşa-koşa İngiltere’ye gidip, uluslararası yatırımcıların ve fonların yöneticilerine “ne olur bize para ve yatırım, getirin, bizi deliğe süpürmeyin” diyerek aman diliyorlar.
Yani finans-kapitalin önünde diz çöküyorlar adeta.
T. Erdoğan’ın İngiltere’de 25 kadar uluslararası yatırımcı, fon ve banka yöneticisiyle yaptığı toplantıdan sonra, İngiltere medyasına yansıyan ve bize de ulaşan bir takım kulis bilgileri son derecede düşündürücü maalesef.
Bir yabancı yatırımcının “bize Türkiye’ye finansman getirin, yatırım yapın” diyorlar. Ama “25 Haziran’dan itibaren talimatla faizleri indirmekten, Merkez Bankasına fiili müdahaleden bahseden konuşmalar yapıyorlar” diyerek, “biz Türkiye’ye bırakın yeni yatırım yapmayı, mevcut yatırımlarımızı bile geri çekmeyi düşünmeye başladık” biçimde değerlendirmelerde bulunduğu konuşuluyor.
Bunlar doğruysa, gerçekten çok üzücü ve çok yazık.
Bakın Arjantin 3 hafta önce geç kaldığı faiz artırımlarını üst üste yaptı. 10 gün içinde 3 kez faiz artırdı ve faizlerini yüzde 40’a yükseltti. Bu bir dünya rekoruydu. Ama yetmedi. Bugün Arjantin yine-yeniden IMF kapısında ve muhtaç hale geldi.
Türkiye ise, seçim korkusuyla piyasalara para boca ederek, yüksek petrol fiyatlarını yansıtmayıp, vergi-prim ve kara para aflarını çıkararak durumu daha da kötüye götürüyor ne yazık ki.
Böyle giderse kuşkusuz ki, Türkiye’de faizler yüzde 30’lara, enflasyon yüzde 20’lere doğru yükselme eğilimine girebilir.
Döviz kurlarının artışı, cari açık ve enflasyonun yüksekliği, faizlerin düşmesine izin vermiyor ve vermeyecek çünkü.
Seçim sonrası acı reçeteler, kemer sıkmalar, ağır vergiler, iflaslar, kredi batıkları, kambiyo kısıtlamaları ve ağır bir toplumsal yoksulluk ve işsizlikle karşı karşıya kalabiliriz.
Ama uçurumun kenarına sürükledikleri ekonomiyi aynı kafa ve zihniyetle ve de aynı çapsız ve kifayetsiz ekonomi yönetimi ile götürmekte hala inat ediyorlar. Ne demişler; “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.”