Geçen yılın sinema bilançosu

Günlerdir, tüm basında değilse de, belirli bir çevrede yükseköğretim kurulu İstanbul Şehir Üniversitesi’nin faaliyet izninin geçici olarak durdurulması ve idaresinin garantör Marmara Üniversitesi’ne devrine karar verilmesi ve ardından da İstanbul Şehir Üniversitesi’nin kurucu vakfı olan Bilim Sanat Vakfı’na kayyum atandığına ilişkin iddiaların ortaya çıkması ve bu iddialara karşı da Vakıflar Genel Müdürlüğünden “Bu eylem Bilim Sanat Vakfı’nın tüzel kişiliğinin korunmasına, maddi varlıklarına ve kuruluş amaçlarına sahip çıkmasına yönelik eylemdir. Bir Kayyum ataması değildir” şeklinde yapılan açıklama gündemin baş sıralarında yer aldı. İşin şaşırtıcı yanı; Bilim Sanat Vakfı’na yapılan müdahalenin , Şehir Üniversitesi’ne yapılandan daha çok tepki çekmesi oldu.

Tüm bu gelişmelerin ardında elbette ki, tüm kamufle edip gizleme çabalarına karşın, politik kaygılar ya da hesaplaşmalar yer almaktadır. Ama bunlar bizim uzmanlık ve konumuz dışındadır. Bu olaylarda bizi ilgilendiren tek şey ise vakıflara yapılan müdahale ile Bilim Sanat Vakfı’nın bünyesinde yer alan Türk Sineması Araştırmaları’nın durumudur.

Türk Sineması Araştırmaları;, künyesinde de belirtildiği gibi; Bilim ve Sanat Vakfı tarafından İstanbul Şehir Üniversitesi ortaklığı ve İstanbul Kalkınma Ajansı desteğiyle 1 Eylül 2013’ te hayata geçirilmiş, Türk sineması hakkında bilgiler barındıran çevrim içi bir veritabanıdır.

Çağdaş arşivcilik bilinci, titizliği ve tekniği ile oluşturulan TSA bünyesinde yer alan bilgi ve belgelerle ulusal sinemanın bir çeşit belleğini oluşturuyor. Bu belleğin en işlevsel yanı ise, tüm verilerini kendilerine başvuruda bulunanlarla cömertçe paylaşmasından geliyor.

Elbette ki TSA dan söz ederken, bu arşivi yoktan var eden dostum, meslektaşım Barış Saydam’dan söz etmek gerekir. Saydam; yalnızca iyi bir sinema yazarı, başarılı bir arşivci değil, onların da ötesinde entelektüel birikimi ve bilinci ile farklı ideolojilere/dünya görüşlerine/yaşam biçimlerine sahip kişileri sinema adı altında bir araya getirebilen iyi bir yönetici de. Bu arşivin oluşmasında ve kısa sürede büyümesinde onun bu tavrı büyük bir rol oynamış, bugünkü koşullarda bir araya gelmesi pek mümkün olmayan kişiler/çevreler/kurumlar bir araya gelerek ortak bir paydada buluşmanın üstesinden gelebilmiştir.

Şimdi doğal olarak bu kurumun da, bağlı olduğu vakıf ve üniversite yüzünden deyim yerinde ise başı belada... Ya da bir diğer söyleyiş ile geleceği karanlıkta...

Onun için, belki Şehir Üniversitesi ve belki de Bilim ve Sanat Vakfı için politiktir/taraftır/ötekidir vs gibi nedenlerden ötürü tarafsız kalıp sessiz olma edilginliğini kullananlar olabilir. Bu sonuçta onların bileceği bir iştir diyebiliriz. Ama bir sinema arşivi için bu tür nedenlerin arkasına gizlenerek sessiz kalıp seyirci olmak sanırım pek mümkün değildir. Sonuçta yok olacak olan, bizim sinemamız, bir daha yerine konulması olanaksız olan bizim değerlerimizdir.

İşin üzücü yanı; sinemayla ilgili hiçbir mesleki kuruluşun; derneğin, vakfın, sendikanın ya da akademisyen tayfasının, kendi mesleklerinin belleğinin geleceğini kuşkulu bir duruma sokan böylesine bir durum karşısında sessiz ve edilgin kalmasıdır. İşin üzücü olmanın ötesinde bir diğer yanı ise; geleceği belirsiz bir hale sokulan -ya da sokulmak istenen- bir kurumun -yani TSA’nın- danışma kadrosunda yer alıp da bu sevimsiz durum karşısında, bırakın sanatçı/yazar/çizer gibi dik durmayı bir yana, tek bir sözcük edebilme gücünü ve de cesaretini bulamamanın kaçınılmaz yaptığı kahredici bağımlılığının bedeli önceden ödenmiş ve bundan sonra da ödeneceğinin garantisi olan suskunluklarıdır. Kısacası yandaşın bile yandaşına çelme takıp düşürdüğü, acımasız bir süreçten geçiyoruz...

Tek temennimiz; Türk Sineması Araştırmaları’nın bin bir emekle bir araya getirdiği ve bir daha yeri doldurulmayacak denli önemli olan bu sinema arşiv/kitaplığının sisli ve de puslu bir ortamda iştahları kabarıp, ekmeden biçmeye kalkanların ellerine düşüp tarumar edilmemesidir... Bunun içindir ki, bugün arşivlerin bu durumuna sessiz kalanlar, hiç olmazsa bundan sonra, tarihe tanıklık edip not düşmek için, gelecekteki sürecini mutlaka, ama mutlaka takip etmelidirler...

Zaman bakalım kimi haklı çıkaracak?