'Geciktirilmesi en ağır cezayı gerektiren' görev

2007 Cumhuriyet Mitingleriyle, geçen yıldan bu yana yükselen ve Haziran 2013'ten geçerek bu yılın 29 Ekimi'ne ulaşan halk hareketi arasında yapılacak bir karşılaştırma yararlı sonuçlar verecektir. Her iki mücadele de, farklı partilere dağılmış milli güçleri Atatürk Devrimi mevzilerinde bir araya getirmiştir. Her iki süreç de, çok yüksek düzeyde bir kitle enerjisini açığa çıkarmıştır.

2007'nin 'koruyucu melekleri'

2007 Cumhuriyet Mitingleri, AKP iktidarını çok ciddi bir sarsıntıya uğrattı. İktidar bu sarsıntıyı "koruyucu melekleri"nin devreye girmesiyle atlattı. Bir yandan kitlenin devrim ateşi, "Cumhuriyet'in sistem içinde kalarak savunulabileceği" yanılsamasına dayanılarak söndürüldü. "Cumhuriyet için bu kadar ortak mücadele yeter, artık herkes kendi partisinin seçim mitingine katılsın" çağrısı, bu sönümlendirme sürecinin kırılma noktasını oluşturdu. Mücadelede birleşen kitleler, seçimde bölündü. Kitlenin enerjisi bir milli iktidar seçeneğine dönüştürülemediği için, devlet katının karşı devrim tarafından işgalinin tamamlanmasının önüne geçilemedi.

"Koruyucu melekler", buna koşut olarak AKP'ye iktidar güvencesi verilmesini sağladı. Bu sürecin merkezinde yer alan olay, ünlü Dolmabahçe Görüşmesi oldu. "Artık söz konusu olan, korunacak değil, yeniden kurulacak bir Cumhuriyet'tir" saptamasına yol açan bu sürecin milletimiz açısından yol açtığı yıkımı hep birlikte yaşadık.

'Sistem içinde' kalmak kimseyi karşı devrimin saldırısından korumaz

Cumhuriyet için mücadele edenler, -sistem içinde kalmayı esas alanlar da dahil olmak üzere-, karşı devrimin ağır saldırısına uğradılar. Yalnızca AKP iktidarına güvence verenler, AKP iktidarının güvencesine mazhar oldular. Karşı devrimin formülü, kendisine karşı olan bütün milli güçleri ezmektir. Ezemiyorsa, "ileri demokratlığı"ndan değil, gücünün yetmemesindendir. O zaman dün olduğu gibi bugün de kilit sorun Milli Hükümet'i iktidara taşıyacak toplumsal gücü yaratmaktır. Cumhuriyet mücadelesini başarıya ulaştıracak biricik yol budur.

'Mücadelede birleşenleri sandıkta bölmek'

Bugün karşı devrimin medet umduğu tek formül, "kitle mücadelesinde birleşenlerin, seçimde bölünmesi"dir. Onun için kitle mücadelesini şiddet kullanarak dağıtmaya, eylem zeminindeki birliğin sandıkta birliğe yansımasının önüne geçmeye çalışmaktadır. Bugün artık "koruyucu melekleri"nin kanatları da kırık olduğu için, AKP iktidarının sarılacağı başka dal kalmamıştır.

2007 Cumhuriyet Mitinglerinin en yaygın sloganlarından biri "Birleşin!" idi. Bu, güçlü bir isteği yansıtmasına karşın, parti yönetimlerine verilmiş bir dilekçe niteliğindeydi. Oysa 29 Ekim 2013'te bütün yurtta ayağa kalkan milyonların Andımız'la birlikte en güçlü haykırdıkları iki slogan "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" ve "Birleşe birleşe kazanacağız" olmuştur. "Mustafa Kemal'in askerleriyiz", ülkeyi yeniden Atatürk Devrimi yoluna sokacak bir Milli Hükümet'in ardında bütün gövdesiyle yer almanın sloganıdır.

'Geciktirilmesi en ağır cezayı gerektiren' görev

Millet, "Birleşe birleşe kazanacağız" sloganıyla milli güçlerin içinde yer aldığı bütün partilerin yönetimlerine artık "geciktirilmesi en ağır cezayı gerektiren" bir görev vermektedir. Görev, birleşik bir çekim merkezi oluşturarak, yerel seçimlerden Milli Hükümet'e giden yolun döşenmesidir. Bu görevi yerine getirmeyenler, karşı devrime yaranamayacakları gibi, daha da önemlisi bu kez milletin kendisi tarafından süpürüleceklerdir.

İşçi Partisi'nin hızla büyümesinin ardında yatan neden, "Atatürk'te birleşmeyi" devrimin merkezi görevi olarak belirlemiş olmasıdır. İşçi Partisi, "bize lazım gelen üç beş oy daha değil, Türkiye'dir" dediği için güçlenmektedir. Meydanların gücünü seçim sandığında bir Milli Hükümet'i iktidara taşıyacak desteğe dönüştürmenin yolu, bütün milli partilerimizin bu yaklaşımı benimsemelerinden geçmektedir. Türkiye hepimize lazım olduğu gibi, bir Milli Hükümet'in kurulması için de bütün milli güçlerin desteği lazımdır.